Babamla annem yazlarını Ünye'de, kışlarını Ankara'daki evlerinde geçiriyorlar. Aradaki organik bağı hiç koparmadan yaşamanın keyfini sürüyorlar. Oraya özlem duyduğunda babam, telefon açıp talimatlar yağdırıyor Resul'e. O da sağ olsun hiç kırmaz Muharrem Amcasını. Gönderdiği koliden çıkan; tereyağı, pancar, mısır unu, biber tuzu, çeşitli yeşillikler vs. Ünye'nin Çarşamba günü kurulan pazarından taa Ankara'ya evimize geliyor. Kış sona erip de Ünye'ye gitme hazırlığı yapmak ise onlar için keyifli bir süreç. Ama burada yaşamaktan da memnunlar, önemli olan da yaşadığın her yerde kendini mutlu hissetmek değil midir zaten.
Ankara'da da Ünyeli arkadaşlarını buldular. Sürekli olarak görüşüyorlar onlarla. Birbirlerine gidip geliyorlar. Arkadaşlarından birkaçı; Ünye'nin değerli öğretmenlerinden Fahrettin Erkoç ve eşi Mevhibe Hanım, Çolak Kaptanlılardan İsmail Mutlu ve eşi Aysel Hanım, Kemal Şimşek ve Kevser Teyze. Onları görünce hemşeriliğin ne kadar güçlü bir bağ olduğunu anlıyorum. Küçük yerde yaşamak, büyük bir ailenin bireyi gibi olmak demek. Belki büyükşehirlerde yaşayan ve çocukluklarını apartman katlarında geçirenler bu hemşerilik kavramını anlayamayacaklar.
Babam (Canbula Muharrem ) ne zaman çarşıya çıksa onunla gün içerisinde muhatap olan her kişiye önce "Nerelisin hemşerim?" diye sorar. Bu özelliğin daha çok Karadenizlilere mahsus olduğunu düşünürüm ben. Memleketini öğrendikten sonra gururla kendisinin Ünyeli olduğunu söyler ve muhabbete başlar. Ünye'yi veya Karadeniz'i görmeyen biri karşısına çıktığında ise, oraları öyle güzel anlatır ki, biran önce gitmek için can atarsınız. "O güzel cennet memleketten neden buralara geldin amca?" diye sorduklarında ise, oradan kopmadığını çocukları ve torunları için burada olduğunu söyler.
Şimdilerde kendinden başka kimseyi önemsemiyor insanlar. O küçük dünyalarında yaşamak hem daha güvenli, hem de daha rahat geliyor sanırım. Bazen ben de, uyarıyorum babamı "herkese hemen güvenip muhabbete girme" diye. Ama bir yanım da, memnun oluyor; o Anadolu İnsanının sıcaklığını ve muhabbetini kaybetmediği için. Büyükşehirlerde güven duygusu hemen oluşmuyor ne yazık ki. Ünye'de veya başka küçük ilçelerde sanırım bu güven duygusu, sıcaklık ve samimiyet hala tazeliğini koruyor. Küçük şehirlerde büyüyen o kültürü alan insanlar kendini belli ediyor.
Babam ve Ünyeli arkadaşlarının Ankara'da bir araya gelip de eski günleri yad etmeleri, çocuklarının ve torunlarının fotoğraflarını göstermeleri, zevkle anlatmaları beni de mutlu ediyor. Uzun ve sağlıklı ömür diliyorum onlara. Aman, bu dostluğu ve samimiyeti torunlarınıza da aktarın ki, onlar da sizler gibi güzel yaşlansınlar