
- 18:46 Ünye’de çatı yangını korkuttu
- 17:49 Bu hafta sonu Vergi Daireleri açık olacak
- 16:53 Vali Sonel’in hedefine iki kaldı!
- 16:51 Vali Sonel’den görüntülü Halk Günü toplantısı
- 16:41 Fevzi Çakmak’ta yeni Aile Sağlığı Merkezi
- 15:49 Akar: Rüzgarı paraya dönüştürüyoruz
- 15:41 Sakin Şehrin Eren’i genç yaşta hayatını kaybetti!
- 15:36 Korkulan oldu, fındığı don vurdu!
- 15:10 Muhtar Türedi toprağa verildi
- 13:55 Cemaat, camiye HES Kodu ile alındı
- 13:49 ‘Ordu kilimi’ yaşatılacak!
- 13:19 Akkuş Belediyespor TÜRŞAD’ı ağırlayacak
- 13:07 “Esnafın tüm kredi borçları ertelenmeli”
- 12:53 Gamze’nin hedefi altın madalya
- 12:47 Yunus Emre ve Türkçe Yılı hayırlı olsun
Yeni İnternet Sitemizi Beğendiniz mi?

Fındık Fiyatı
Mihrimah Sultan Mimar Sinan Mihrimah Sultana âşıktı
Bugün, savaşların, tarihin ve aşkın iç içe geçtiği acı bir hikâye var. Bu çok bilinmeyen aşk hikayesinin kahramanları Kanuni Sultan Süleyman’ın kızı Mihrimah Sultan ve beş yüz yıl önce yaptığı eserlerle dünyayı kendine hayran bırakan Mimar Sinan’dır.
Mimar Sinan, Mihrimah Sultan’a âşıktı. Mihrimah Sultan on altı, Sinan elli yaşında idi. Mihrimah Sultan, bazı özellikleri olan bir padişah kızıdır. 1522 yılında Topkapı Sarayı’nda dünyaya gelmiş ve çok iyi bir eğitim görmüştü. Sultan Süleyman’ın dokuz çocuğundan biriydi. Diğer çocuklar: Şehzade Beyazıt, Murat, Mehmet, Mustafa, Mahmut ve şehzade Cihangir, kızlar Raziye ve Mihrimah Sultandır.
Kanuninin çocuklarının kaderleri iyi olmamıştır, en sevdiği iki oğlunu kendine isyan ettiler diye boğdurmuştur..
İstanbul’da bir semte adını veren Şehzade Cihangir ise, kambur ve hastalıklı bir gençti. Bugün İstanbul’da Cihangir semti bugün onun adıyla anılır, çok sevdiği abisi Şehzade Mustafa’nın boğdurulması tesadüfen seyretti ve onun acısına dayanamadı öldü.
Mihrimah Sultan ve Mimar Sinan
Mimar Sinan’ın âşık olduğu Mihrimah babası tarafından bir erkek gibi yetiştirilmişti. Babası ile seferlere katılır, savaş planları yapardı.
Mimar Sinan, Mihrimah Sultanı ilk defa Karaboğdan (Romanya) seferi dönüşü Prut nehri geçilirken gördü.
Osmanlı ordusu Boğdan (bugünkü Moldovya) seferinden dönüyordu önlerine Prut nehri çıktı nehri geçmek için üstüne bir köprü yapmak gerekiyordu. Yapılan köprüler bir türlü tutmuyor, zaman ilerliyor ordu olduğu yerde tehlikelere açık çakılı kalmıştı. Sinan henüz orduda teknik bir elemandı ve evli idi. İlk eşi vefat etmiş, ikinci eşini de sevmeyerek almıştı. Ancak kaderinde elli yaşında on altı yaşındaki bir kıza aşık olmak vardı.
Haftalarca Prut Nehri'ni bir türlü geçemeyen Osmanlı ordusunda bütün mimarlar seferber olmuş ancak bir türlü beklenen köprü yapılamamıştı.
Mimar Sinan’ı Kanuninin huzuruna getirirler 13 günde bu köprüyü yapacağını söyledi. Kanuni güldü. Mimar Sinan kendisine güvenmelerini istedi, Mihrimah babasının yanında oturmakta ve dikkatle dinlemekte idi. Sinan ise gözlerini Mihrimah'tan alamıyordu.
Tam on üç gün sonra köprü biter ve ordu karşıya geçer. Sinan bunun üzerine Kanuni tarafından baş mimar tayin edilir.
Kızını evlendirmek için aday arayan Kanuni'ye damat olarak Mimar Sinan ve Diyarbakır Valisi Rüstem Paşa aday olur. Ama Hürrem Sultan kızını Rüstem Paşa ile evlendirir.
Bu evlenme işinin bir de meşhur “Bit” hikâyesi vardır. Mihrimah’ın Rüstem Paşa ile evlenmesini istemeyenler “Rüstem Paşa Cüzzam hastası derler. Avrupalıların
“Lepra”dedikleri bu hastalık tehlikeli ve bulaşıcı bir deri hastalığıdır, bu hastalar o yıllarda halkla temas ettirilmezler şehrin uzak bir yerinde karantina altında tutulurlar, o yıllarda tedavisi bilinmeyen korkunç salgınlara neden olan bir hastalıktır. Eller ve yüzdeki etler çürüyerek dökülür.. Günümüzde tedavisi vardır artık bu hastalık kaybolmuştur. Cüzamlı hastada bit olmaz, Paşanın Cüzam hastası olup olmadığını anlamak için bir heyet gizlice Rüstem Paşa’da bit var mı yok mu diye gizlice bakarlar. . Çok ilginç bu hikâyeyi de başka bir zamanda yazalım bakalım bit var mı yok mu?
“Senin İçin Öyle Eserler yapacağım ki
Mihrimah Sultan denildiğinde akla
Mimar Sinan gelecek.”
Mihrimah Sultan’ın bitli Rüstem Paşa ile evlendirilmesine bir türlü tahammül edemeyen Koca Sinan yemeden içmeden kesilmiş, zayıflamış ve çökmüştür. Şöyle der kendi kendine: "Bu dünyada sen bana yar olmadın ama, senin adına öyle eserler yapacağım ki Mihrimah Sultan dendiğinde akla Mimar Sinan gelecek.”
Mimar Sinan Rüsten Paşayı hiç sevmezdi, Hüsrev Paşa kendisi içinde bir cami yapmasını istedi Mimar Sinan’dan. Sinan onun için istemeyerek bugün İstanbul Eminönü’ndeki Hüsrev Paşa camisini yaptı. Hüsrev Paşa camiyi beğenmedi Sinan’ı Kanuniye “Bana dünyanın en kötü camisini yaptı” diyerek şikayet etti. Bunun üzerine Sinan Caminin içini ve dışını dünyanın en değerli çinileri ile süsleyerek kendini kurtardı. Bu cami Osmanlı’da yapılan ilk apartman tipi camilerdendir. Bu model bugün çok taklit edilir. Caminin altında dükkanlar vardır üstü camidir buna “Apartman Tipi Camiler” denir. Bizim Ünye’deki “Büyük Cami” de bu tip camidir.
Mimar Sinan, Sultan’a olan sevgisini İstanbul’da yaptığı Edirnekapı ve Üsküdar Mihrimah Sultan Camilerinde gösterir. Camilerden ilki Üsküdar Mihrimah Sultan camisidir, Üsküdar iskelesinin karşısındadır, cami bitince Mihrimah Sultan’a gezdirilir “Biraz karanlık olmuş.” der.
Doğum Günü Hediyesi
Bunu beğenmeme olarak algılayan Sinan üzülür ve Edirnekapı’da bir tepenin üzerine ikinci bir cami daha yapar. Öyle güzel bir cami yapar ki İstanbul camilerinin içinde en çok penceresi olan ve en aydınlık camidir.
Ancak mimar camiyi yaparken buraya bir sır gizlemiştir.
Bu camiye gittiğim her seferde pencerelerden sızan renkli ışıklara baktıkça Mimar Sinan’ın karşılıksız sevgisine saygı ve hayranlık duyarım. Elli yaşında bir adamın onyedi yaşında birine aşık olmasını, duygularını, acılarını anlamaya çalışırım. Bu acının verdiği güçle meydana getirilmiş muhteşem bir eser ve camlardan süzülen rengârenk ışıklar ve yüksek kubbesi ile aydınlık bu cami karşısında, Mihrimah Sultan hayranlığını gizleyememiştir.
Sinan Edirnekapı’daki camiyi yaparken Sultan için bir sürpriz tasarlamış ve yılda bir defa gerçekleşen bir tabiat olayını Üsküdar ve Edirnekapı camileri arasına gizleyerek Sultana bir doğum günü hediyesi sunmuştur.
Mihrimah Sultan daha, bu gizli sırrı bilmemektedir. Üsküdar’daki cami iki minarelidir. Mimar Edirnekapı camiyi tek minareli yapmıştır.
Osmanlıda kurallara göre sultan camileri iki minareli olmak zorundadırlar.
Sultanlar, sultan eşleri, şehzadeler ve annelerinin camileri iki minareli olurlardı. Sadrazam ve daha aşağı rütbelilerin camileri tek minareli olmak zorundaydı ve minare yükseklikleri Sultan camilerinin minarelerini geçemezlerdi. Bun”a göre
Mimar Sinan Edirnekapı camisini de iki minareli yapması gerekirdi. Ama tek minareli yaptı. Tek minarenin anlamı ise bir gönül yarasının ifadesi idi.
Sultan kızı iki cami arasındaki sırrı öğrendiği zaman ise gözyaşlarını tutamamıştır. Bu olay, doğum günü olan 21 Mart akşamı kendisine gösterilmiş ellerini yüzüne kapamış, hıçkırarak ağlamıştır.
İki cami arasındaki sır neydi?
Peki, bu iki cami arasında saklanan sır neydi?
Mimar Sinan yaptığı çok ince bir hesapla camiyi ve minareyi öyle bir eksene oturtmuştu ki Edirnekapı Camisi’nin tek minaresinin ucundan güneş batarken aynı anda Üsküdar’daki Mihrimah Sultan camisinin iki minaresi arasından dolunay doğuyordu. Ve bu olay yılda bir defa 21 Martta meydana gelmekte idi. En büyük sır ise 21 Martta gizliydi 21 Mart Mihrimah Sultan’ın doğum günü idi.
Bir sürpriz daha vardı, Sultan’ın adının anlamı Farsça’da “mihr” güneş “mah” ay olmak üzere “Ay ve Güneş”. Mimar, sevgilisinin adı olan ayı ve güneşi onun doğum gününde onun için yaptığı iki caminin minarelerinde ebediyen 21 Mart akşamı sevgilisine doğum günü hediyesi olarak sunmuştur.
Mihrimah Sultan, 1578 yılında vefat etti ve babası Kanuni Sultan Süleyman’ın türbesinde babasının yanına gömüldü. Bu Türbeyi de Mimar Sinan yapmıştır. Mimar Sinan, Sultandan sonra on yıl daha yaşamış, iki kere evlenmiş hiç çocuğu olmamıştır. 17 Temmuz 1588 vefat etmiştir.
Kaynak: Osmanlı Araştırmaları Vakfı, Milliyet Tarih