HABER ARAMA
-
İSMAİL SARIÜnye - Niksar Yolu ve Ünye Siyasetçileri
-
MUSA Ö. KIROĞLUHilmi Güler Ünyelilerle gurur duymalı!
-
TURGAY GÜVENTanrı Narkissos, Nergis Çiçeği ve Narsizim
-
TEMEL OVALI2021 Yılı Liselere Giriş Sınavı
-
İNCİ ÇETİRYeşermeli Yaşamlar!
-
İSMAİL CANBULATALLAH’IN BOYASI! VE RAMAZAN AYI…
-
YAŞAR KARADUMANPrenses Cemile Ve Ünye’deki Hüzünlü Hikâyesi
-
MUSTAFA UĞUR ALANŞehri Ramazan
-
AHMET DERYA VARİLCİİnsanlık Durumu
-
YAHYA CUMHUR TAPÇIKIRMIZI ÇİZGİ
-
HAKAN KORKMAZBüyükşehir olduk.. Ama bütün şehir olamadık.
-
İBRAHİM HAKAN GÜNORGANİK TARIM VAZGEÇİLMEZİMİZ , ORGANİK FINDIK GELECEĞİMİZ.
-
FATMA CANBULAT ERDEMÇocukluğumun Ramazanları
-
ARİF TAKICIBİR ZAMANLAR KIBRIS - 1
-
ERCAN ARSLANAnapa Kalesi ve Ünye
-
RECEP ÖZCANBana Değer Vermiyorsun!
-
MUHAMMED SIDDIK ÖZZİNA, LGBT, vb. Suç mu? Günah mı? Serbest mi?!!!
-
MUSA KIRANLINasırlı ellerin hakkı verilmelidir…
-
MİSAFİR KALEMAyşe Ümmühan Fidan Argan / Yüksek Mimar / ÜNYE, TARİHİ BİR LİMAN KENTİDİR
-
UZM. DR. ALİ COŞKUNİŞ YERİNDE PSİKO-TERÖR, YILDIRMA, BEZDİRME : MOBBİNG :
-
MUHAMMET KIŞLAPopülizmin Çarpan Etkisi
-
ELİF MİRAY KÜÇÜKKışın Habercisi
-
AYNUR ZEREN TANYılbaşı
-
CEMAL UYSALEğitim ve Uzaktan Eğitim
-
VEYSEL İLHAN“Seri katil aranıyor.”
-
AV. İRFAN YILDIZ BEŞLİOĞLUKorona Kaygıları, Dünyayı Yönetenlerin Zırvaları (6. Bölüm)
-
EREN TOKGÖZÜnye Limanı
-
PROF. DR. SAİT KAPICIOĞLUBİSİKLET YOLU ÇAĞDAŞLIKTIR
-
MELAHAT SABANCI YÜCELBayram neydi?
-
METİN TAMTÜRKSpor Sorunsalı
-
UZM. PSK. DAN. M. ZEKİ SAKAKARŞI KARŞIYA KALMAK AMA KENDİYLE
-
DİLARA ATEŞSiz Yeter ki Evde Kalın
-
O. İRFAN IŞIKEski Paralar ve Ölçüler
-
A. DERYA VARİLCİSorular…
-
HAKAN ŞAŞMAZ23 Nisan ve Egemenlik
-
PROF. DR. AYŞE YALINÇocuk Terör ve Savaş (1)
-
HACER ÖZTÜRKParmaklıklar ardından ikinci şansa altın bilezikle merhaba...
-
ALİ ÖZTÜRKwww.unyekent.com
-
DOÇ. DR. GÜROL ÖZCÜREManipülasyonlarla Fiyatı Serbest Piyasada Sürekli Dalgalanan Fındığı Yazmak
-
MEHMET KARAYALMANTEKKİRAZLI HÜSEYİN REMZİi( TİMAÇ) HOCA EFENDİ

SON DAKİKA HABERLER
- 10:00 Akkuş Belediyespor finallerde
- 17:12 Aşı yaptırmayana para cezası!
- 17:08 Dolmuşlarda yüzde 50 sınırlama!
- 16:52 İş Merkezi ihalesi 19 Nisan’da sonlanacak
- 16:48 Ünye Kızılay’ın Gençlik Kolları kuruldu
- 16:44 Müze Ev bağışçısı Prof. Dr. Melih Aktan vefat etti
- 14:35 Karavanda Ramazan’a ilgi büyük
- 14:23 Avrupa 3. sünden Borsa’ya teşekkür ziyareti
- 14:18 Tabip Odası doktora şiddeti kınadı
- 14:05 Gündoğdu ve Kıran’dan anlamlı ziyaret!
- 13:57 Vaka sayısında kendi rekorumuzu kırıyoruz!
- 13:53 21 lira asla fındığın değeri değil
- 13:47 Vali Sonel’den Korgan’a ziyaret
- 11:10 Kayalıklardan düşen vatandaşı itfaiye kurtardı
- 10:56 Akkuş Belediyespor Efelerligine adım adım
ANKET
Yeni İnternet Sitemizi Beğendiniz mi?

HABER ARŞİVİ
Lütfen Bir Tarih Seçiniz
FINDIK BORSASI
17 Nisan 2021 Cumartesi
Fındık Fiyatı
Fındık Fiyatı
PUAN DURUMU
NAMAZ VAKİTLERİ
TURGAY GÜVEN

Geleceğe Doğru Akan Bir Hayatın Sıra Taşları: Yılbaşları
24 Aralık 2018 Pazartesi Saat: 08:38
‘ Zaman gece yarısına doğrudur. Köprünün üzerinde bir adam, dalgın gözlerle, köprünün altından sessizce akan, karanlık suları seyretmektedir. Lapa lapa kar yağarken, uzaklarda bir yerlerde, şehrin ışıkları parıldamakta, şehir ve içindeki insanlar, yarın ki Noel’i kutlamaya hazırlanmaktadır.
Hiç beklemediği bir şekilde, kötü giden bir günün sonunda, tüm varlığını kaybeden genç adam ise, umutsuz bir şekilde, gecenin karanlık boşluğunda, kıvrımlarla kaybolan ırmağa bakmakta, biraz sonra kendiside o sulara atlayıp, hayatına son vermeyi, karanlık boşlukta kaybolmayı planlamaktadır.
Kendisini, tamamen çaresiz ve yalnız hissetmektedir, ömrünün son anları hızla akıp gitmektedir, amma..
Her zaman bir umut vardır.
Gökte bir ışık parıldar, elbette ki Tanrı kendisini izlemektedir ve artık yaşlandığı için, uzun zamandır Tanrı’nın kendisine görev filan vermediği bir melekte, aşağıdaki insana yardım etmek için, Tanrı’dan izin istemektedir.
İzin verilir, ancak, biraz geç kalınmış, o arada adam suya atlamıştır, tabiî ki yaşlı melekte, gökten son hızla, buz gibi sulara dalar, ölmekte olan adamı, son anda sudan çıkarır.
Görüntüde, yaşlı bir adam olarak kurtarıcı melek ve hayatını kurtardığı adam, sığındıkları bir balıkçı kulübesinde, yaktıkları ateşin başında, ıslak kıyafetlerini kurutmakta, ölmek için suya atlayıp, son anda ölümden dönmüş olan genç adam ile ona iyilik yapıp, Tanrı’nın gözüne girmek için, durduk yerde buz gibi sulara dalmış olan yaşlı melek-adam, yaptıklarının nedenlerini, birbirlerine anlatmaya çalışmaktadırlar.
Yaşlı melek sulara dalış sebebini olduğu gibi anlatmıştır. Artık yaşlanmış, yorulmuştur, Tanrı katında başarılı hizmetler görmüş bir çok iyi yürekli melek gibi, son ve değerli bir iyilikle, sonsuz bir cennet yaşamıyla ödüllendirilmeyi beklemektedir.
Genç adam, uzaklardan ışıkları görünen şehirde yaşamaktadır. Şehrin tanınan, sevilen kişilerindendir, kardeşi ve amcasıyla birlikte inşaat işleriyle uğraşmakta, şehrin yakınlarındaki geniş arazilerde, dar gelirli insanlara uygun fiyatlı sosyal konutlar yapmaktadır. Lüks konutlar yapıp, varlıklı ailelere yüksek fiyatlarla satan meslekdaşlarına karşı yaptığı uzun mücadelelerle, tam işlerini yoluna koymuşken, bu gün ne olduysa kooperatif üyelerinden toplanmış olan para kaybolmuş, işler karışmıştır. Aslında parayı rakipleri çalmıştır. Bütün gün kaybolan parayı aramış, bulamamıştır. Ne yapacağını bilememektedir. Öyle büyük bir parayı yeniden toparlaması imkansızdır. Mütevazi evlerinde, kendisini mutlu bir Noel kutlaması için bekleyen, karısına ve çocuklarına ne diyeceğini bilemeden, saatlerce kentin kuytularında dolaşmış, sonunda intihara karar vermiştir.
Artık hayatının hiçbir anlamı kalmamıştır. Kendi kendine “Keşke hiç yaşamasaydım.” demektedir.
Yaşlı melek elinden tutar, onu yaşadığı şehirde bir gezintiye çıkarır. Eğer hiç doğmamış olsaydı, neler olacağını göstermek istemektedir. İlk olarak yoksul, eski bir evde tek başına yaşamakta olan annesini ziyaret ederler. Hiç doğmamış olduğu için annesi onu tanımamaktadır. Bütün gün beraber olduğu kardeşinin nerde olduğunu sorduğunda, kardeşinin, yıllar önce bir kış günü, gölde boğulduğunu öğrenir. Hiç yaşamadığı için –gerçekte var iken, boğulmaktan kurtardığı-kardeşini kurtaramamıştır.
Tek evladı olan, başka oğlu da olmayınca, kocası ve kaynı da öldükten sonra, yaşlı kadın kimsesiz kalmıştır.
İnanılır gibi değildir, bindikleri takside, yılların dostu, arkadaşı taksi şöförü de kendisini tanımamıştır. Hiç tanımadığı bir adamın, yıllar önce, şöyle uygun fiyatlı küçük bir ev sahibi bile olamadıkları için, kendisini terk edip, bugün nerelerde olduğunu bilmediği karısını, adıyla söyleyip, sorup durmasından ise hiç hoşlanmamıştır.
En büyük şoku ise, içinde kendi evininde bulunduğu, dostlarına ucuz arsalardan sosyal konutlar yaptığı bölgede yaşar, gözleri boş yere, yağmalanmış ucuz arsaların olduğu yerlerde dikilmiş parıltılı binaların, gece kulüplerinin, barların, uygunlu-uygunsuz eğlence yerlerinin arasında, evini, ailesini, komşularını aramaktadır. Elbette ki, kendisi hiç yaşamadığı için, onlarda yoktur.
Peş peşe yaşadığı şoklardan sonra, hayal biter, görüntüde, yeniden kulübededir. Tüm gece bir rüya görmüş gibidir, buraya nasıl geldiğini bilememekte, ancak, hayal meyal bir şeyler hatırlamaktadır. Gece sabaha kadar yanan ateşin sıcaklığında çamaşırları kurumuştur, dışarıda kar durmuş, parlayan güneşin aydınlık ışıklarıyla yeni bir gün parıldamaktadır.
Melek ortalıkta görünmemektedir, giyinir, şehre doğru yürür, rastladığı insanların hallerinden durumun ne derece kötü olduğunu anlayabilmektedir. Para olmadığı için, kredi kullanılan banka borçları ödenememiş, büronun kapısına doluşmuş insanlar paralarını sormaktadır, dünden beri kendisini aramış olan karısı, dostları boynuna sarılmakta, bütün gece nerede olduğunu sormaktadırlar, zorlukla içeri girebildiğinde ise maliye müfettişi ile karşılaşır.
Sonunda bazı dostları yardımına yetişir, halkı ikna ederler, bir çoğu cebinden para çıkartıp yeniden aidat verir, bankaya ödenecek meblağın toparlanmasıyla mesele hallolur.
Elbette ki Capra, bir Noel hikayesini kamuoyunda paylaşan, ilk ve tek sanatkar değildir. Noel konusu sosyal –sanatsal alanda sık sık kullanılmaktadır. 70’li yıllarla beraber Tv’nun dünya yüzeyine yayılımı ve kurulan yaygın medya ağları konuyu iyiden iyiye dünya kamuoyunun gündemine oturtmuş, özellikle, dünya tarihinde her sene bitiminde yıl sonu- yıl başı ikilisi yaklaşırken, yılbaşından bir hafta önce Hristiyan ülkelerinde başlayan dini Noel kutlamaları, takvime dayalı yıl dönümleri ile eşdeğerlilik algısı yaratmıştır. Ayrıca, gerçek Noel’ le ilgisi olmayan bir Noel Baba konusu yerli yersiz yaklaşımlarla kullanıla kullanıla, ilgili-ilgisiz toplumların ve insanların beynine ve yüreğine yerleştirilmiştir.
Gerçek Noel Baba’nın Antalya Demre’de bulunan Aziz Nicolas olduğu efsanesi yaygınlaşmış, aziz Nicolas’ ın mezarı Hristiyanlarca kutsal ziyaret yerine dönüşmüştür. Yukarıda hikayesini anlattığımız filmde olduğu gibi, Hristiyan ülkelerinde, özellikle ve büyük çoğunlukla, yaratıcı fikirlerin bol bol yeşerdiği Amerika’da, tümü Noel konulu veya içinde parçalar halinde Noel ile ilintili, bağlantılı, içinde zaman zaman mizah, güldürü, ince espriler, duygusallıklar vb. filan da bulunan bir çok film, mizansen, haber vs. çekilmiştir. Bir çoğu bizde de gösterime girmiş, ilgiyle izlenmiştir, izlenmektedir
Yakın versiyonlarda ‘çocuklara hediyeler getirdiği geyikli kızaklarıyla sevimli tonton dede’ imajıyla, zencisi, Çinli’si her tür ırk ve renkten uydurulan Noel Baba’lar ve yeni versiyonlarda da ‘mini etekli genç, güzel ve çekici kızlar’ dan oluşan sevimli Noel Anne’ler yaratıldı. Mayayı iyi tutturdular, korkarım, yakında ‘yardımsever’ Noel Çocuk ve hatta değişik Noel akrabalar da çıkabilir. Noel ve özellikle Noel Baba konusu git gide popülerleşmekte, etki ve görülme alanı kutuplardan sıcak denizlere kadar genişlemektedir.
Ancak, dikkat edilirse Akdeniz-İtalyan asıllı F.Capra’nın İkinci Dünya Savaşı’nın, hemen sonrasında ABD’de çektiği bu filmde, Noel baba filan yoktur. Sadece, Noel kutlaması ve Tanrı’nın gönderdiği bir iyilik meleği vardır. Noel Baba efsanesi henüz abartılı olarak yaratılmamıştır, bazı toplumlar da biliniyorsa da, fazla yaygın değildir.
Noel, kuzey yarımkürenin kutba yakın bölgelerinde de kış mevsiminin, en soğuk günlerin ilkel Avrupa kavimlerindeki sembolüdür. Avrupa’dan Asya’ya , İngilterenin kuzeyinde Galler’deki Avrupanın ilk ve en eski kavmi Keltlerden Asya’nın Kamçatka yarımadasında ki Asya Kavmi Tuvalara kadar tüm kuzey kutbu kavimlerinde kış şartlarında yakıp ısınılacak bir ağaç, en bol bulunan çam ağacı doğanı onlara bahşettiği en makbul bir hediye, muhteşem bir varlıktır ve bugünkü çam ağacı süslemeleri de o günlerden kalmıştır.
Konuyu açıklamaya tarihi kayıtlardan bir örnekle başlayalım. Gerçi, Hristiyanlık, geçmişin pağan geleneklerini İbranilerin efsaneleriyle birleştirerek Noeli kendine mal etmiş ve Roma devletinin yaptığı ilk nüfus ve mal-mülk sayımını yılını, birinci yıl olarak başlatıp, kendine has yeni bir takvim yaratmış, , sonradan Hristiyanların ilerde peygamberi olacak İsa bebek’inde, o günlerde veya o yıllarda doğmuş olma ve nüfusa kayıt olma tesadüfünü kurnazca birleştirerek, pagan Roma ve Germen-Avrupa’dan doğu Akdeniz’e, Anadolu’ya, Balkanlara, nüfuz etme fırsatını bolca kullanmıştır.
Yine de, Hristiyanlık, hiçbir zaman pagan adeti olarak gördüğü Noel’i tam anlamıyla kucaklamış, kendinden saymış değildir. Bazı Akdeniz toplulukları, Antalya-Demre’de mezarı bulunan Akdeniz kökenli Aziz Nikolas’a sahip çıkmış ve onu bir iyilik timsali olarak efsaneleştirmiş iselerse de, iki bin yıllık Hristiyanlık tarihinde, bir çok yerde Noel-Kış eğlenceleri vardır, amma, bu günkü anlamda bir Noel baba figürü hiç olmamıştır.
Üstelik, geçmiş yüzyıllarda Kelt asıllı Galli- İrlandalı kavimlerin Noel kutlamaları, süslenmiş çam ağaçları çevresinde yeyip içerek yaptıkları gündönümünü kutlamaları , Noel kutlamaları , devrin en yumuşak dindarlığına sahip olan, Germen asıllı Anglosakson-Protestan İngiltere de bile hoş karşılanmıyordu. Hristiyan dini, Noel’in pagan-putperest zamanlarından kalma bir adet olduğunu ileri sürerek, Noel çam ağacına nefretle bakıyordu. O günlerde kutlama için çam kesip dallarıyla evine götüreni, yarı yoldan çevirip hapse atıyorlardı.
Bu durum 20 yüzyıla kadar böyle geldi, o zamanlar marka olan bir Noel baba yoktu. Sadece, Sibirya -Rus steplerindeki yoksul köylerde, yoğun kar altındaki kış gecelerinde atlarını kırbaçlayarak, kontların baronların düklerin ailelerini, şatodan şatoya ulaştıran, kırmızı beyaz kürkleriyle atlı kızak sürücüleri vardı. Sonsuz Bozkırlarda uzanan sonsuz sayılardaki köylerdeki yoksul hanelerde, sonsuz sessizlikteki gecenin boşluğunda uzaklarından geçen kızaklardaki atların çan sesleri duyulur, sürücülerin kırbaç şaklatmaları ile eğlenceden eğlenceye giden soylu gençlerin kahkahaları arasında, geceleri yarı aç yatan yoksul çocuklarının rüyalarına giren, onlara rüyalarında, gökte pırıl pırıl parlayan ay ışığı altında sürdüğü kızağıyla gökten inip, kendilerine tıpkı varlıklı çocuklar gibi hediyeler, ama daha çok, sofralarına kızarmış etler, türlü yemekler, tatlı meyvalarla dolu muhteşem lezzetli sofralar getiren, iyi yürekli merhametli-şefkatli kızak sürücüleri vardı.
20.yüzyılın başlarında ise, her şey paraya dönüştürülmeye başlamış, artık bolca üretilmeye başlanmış olan sanayi ürünlerinin kitlelere birer iyi yaşam aracı olarak, tanıtılarak kitlelerce kolayca tercih edilmelerini sağlayacak ,daha önceleri de kullanılan, ancak 20.yüzyılla iyice geliştirilen reklam faktörü, hızla kitlelere pompalanmaya başlanmıştı.
Amerika’nın dünya da bir numaralı marka ürünü Coca Cola’nın satışını arttırmak amacıyla, reklam hazırlama çalışmaları yapılırken, soğuk içecek kavramından kar, kardan Kanada-Sibirya, Sibirya’dan, kızak sürücülerinin kürklü-renkli kıyafetleri akla gelmiş, beyazlı-kırmızılı-renkli kürklü albenili kıyafetli ve sevimli merhametli-iyi kalpli- çocukları çok seven kızak sürücüsüne giydirilen beyaz üstüne kırmızı kemerli , kırmızı şapkalı görüntüyle, gökten inen yarı melek- dindar imajlı bir tonton dede yaratılmış, yayın araçlarıyla toplumun sempatisi kazanıldıktan sonra, kemer misali kırmızı halkalarla süslenmiş göz alıcı şişelerinin içerisinde ki ‘coca’ sıvısıyla hazırlanan gazlı içecek, piyasaya sürülmüştü.
Noel kelimesi, Avrupa’nın en eski kavimleri olan Kelt, Galat- Gal dilinde Keltçe-noel-noio-yeni kelimesi ile hel- güneş kelimelerinin birleşmiş halidir. Latince’de natalis-doğum, Fransızca’da nouvelle-haber , İngilzce’de Cristmas-müjde, Almanca’da Noel- kutsal gece anlamlarını taşır.
Birinci olarak, eski Avrupa- Kelt kökenli bir kelime olması dolayısıyla, zannedildiği gibi Hristiyanlıkla bir ilgisi yoktur. Zaten en uzun gece olan 21 aralık tarihine yakın olması da, bizi, dinden ziyade bilimsel bir gerçeğe, Yerkürenin, güneşin etrafında, kendi ekseninde 23.5 derecede eğik olarak dönmesi nedeniyle mevsimler oluşur ve buda bizi, güneş ışınlarının kuzey yarımküreye en eğik bir açıyla gelmeye başlamasıyla, kuzey yarıkürenin soğumasının başladığı, en kısa gün en uzun gece olan 21 Aralık gündönümüne yöneltir. Avrupa’nın en eski geçmiş ilkel yerli topluluklarından Keltler, Germenler, Slavlar, hatta yakın bazı Turani kavimler de, ıssız steplerde yaşarlarken , günlerin kısalmasından ve soğumasından, bu olayı -gün dönümünü fark etmişler ve zaten, kafalarında- düşüncelerinde-efsanelerinde ilkel bir yılbaşı düşüncesi yaratmışlardı. Günümüzdeki ışıklı noel süslemeleri, bir zamanların Kuzey Kutbuna yakın yaşayan Germen-Turan kavimlerinin hafızalarına kaydolmuş olan, bugün dahi dikkatimizi çeken, ilginç kuzey kutup ışıklarının hatırasıdır.
Noel’in veya yılbaşına dönüşmesine gelince; Bunun için öncelikle antik dönem takvimlerini anlamamız gerekir. Bölgemizdeki en eski uygarlık olan Mısırlılar bazı hatalarıyla birlikte, 365 günlük ve 12 aylık Güneş Takvimi’ni kullanıyorlardı. Mısırdan ayrılan İbraniler ve Yahudiler de 365 gün ve 12 aylık takvime benzer, ancak , tarih olarak ayların hesap edildiği- sayıldığı Ay Takvimi’ni kullanıyorlardı. Bazı dini hikayelerdeki-efsanelerdeki inanılmaz derecede abartılı rakamlarla anlatılan, falan kişi şu kadar yaşadı, filan olay şu kadar sürdü gibisinden verilen bilgiler Ay Takvimi üzerindendir.
Ancak, gerçek anlamda Noel kutlamaları- 21 Aralık’ın yılbaşı , yeni yılın başlangıcı olarak kullanılması , Roma devletinin kuruluşu ile Roma kış festivalleri olarak başlar ve günümüze kadar gelir.
Roma İmparatorluğu’nun kurucusu Romulus, bundan 2700 yıl önce ilk Roma takvimini yaptığında, 365 günlük ve 12 aylık bir yılı, şimdiki takvime göre Mart ayından başlayıp Aralık’ta bitecek şekilde 10 aya bölmüş ve Roma Tanrılarının adlarına-daha doğrusu o devirde bilinen gezegenlere- göre sıralamış, yılın en soğuk günleri olan, hiçbir şey yapamadan bomboş geçen , bir getirisi olmayan, doğanın en bereketsiz-verimsiz ayları Ocak ve Şubat aylarına karşılık gelen dönemi ise hiç takvime koymamıştı.
Romulus, yeni yılı, güç-erkeklik-iktidar-egemenlik sembolü olan Roma savaş tanrısı ‘Mars’tan dolayı, Martius-Mart ayından başlatmıştı. O zamanlarda halk, bu takvimi tarım yapılacak günlerin takibi için, imparator ise vergi toplama günlerinin belirlenmesi için kullanıyordu. Günümüzde bile Mart ayının ‘mali yılbaşı ve vergi ayı’ olması, o günlerin hatırasıdır.
O zamanların kabaca hesaplarıyla, muhtemelen gecelerin uzamaya başladığı Aralık ayının sonlarından itibaren, günlerin uzamaya başladığı Mart ortalarına kadar bir zaman diliminde yer alan Ocak ve Şubat ayları ise boşluk aylarıydı. İş-güç yoktu. Köylüler –yoksullar, kıt kanaat geçim- açlık derdindeyken, zenginler tıka basa yiyecek dolu ambarları- göz alıcı sofralarıyla evlerinde şenlikler yaparlardı. Roma’da Kış Şenlikleri denilen, o zamanların öncül Yılbaşı Kutlamaları o şekilde başlamıştı.
Roma Kış Şenlikleri , zaman içerisinde ise Mısır-İbrani-Filistin-Yahudi kökenli Hz. İsa’nın doğumu ve Hristiyanlık dini inanışlarıyla birleşerek, sıradan halk arasında ulvileştirilir ve Latince natalis –doğum-doğuş kutlu olay, kutsal doğum, güneş tanrısının doğuşu, doğuş, milat yortusu olarak tanımlanmaya başlanır. Daha sonraları ise , Kuzey-Germen-Ostrogot kavimlerinin Roma’yı istilala ederek oraya yerleşmeleriyle, ilkel kabilelerdeki bu yılbaşı- Noel düşüncesi-yargısı-efsanesini de bünyesine alarak geniş toplum çevrelerine yayılmaya başlar.
Bu arada, daha İsa doğmadan yıllar önce
Elbetteki , o zamana kadar kullanılan Romulus’un eski Roma takvimi, artık eskimiş, aylar-günler ve benzeri bir yığın hesaplar da sıkıntılar yapmaya başlamıştır. Ünlü komutan ve İmparator Sezar’ın başlattığı ve
Jüliyen takvimine göre İsa’nın doğum yıldönümünü Katolikler ve Protestanlar 25 Aralık’ta, Ortodokslar 6 Ocak’ta kutlarlar. Jul Sezar ve Agustus tarafından yaptırılan ve 10 gün eksikle 355 gün tutan juliyen takviminin yerine Papa Xııı Gregory tarafından yaptırılan ve 365 gün 6 saat tutan gregoriyen takvim – miladi takvim miladı tarih başlangıcı ve dünyanın güneş etrafındaki dönüş süresi olan365 gün 6 saatlik zamanı 1 yıl olarak kabul eden
Miladi takvim
1582 yılının 4 ekimini 5 ekime bağlayan gece aradaki 10 gün atlanarak 15 ekime geçildi. Artık 6 saatlerinde 4 yılda bir 24 saat üzerinden bir yıl olarak kabul edilmesiyle 4 yılda bir şubat ayı 29 gün olur.
Günümüzdeki Yılbaşları, günü-saati , uzayı , yıldızları en hassas cihazlarla inceleyip haritalar çıkaran , yerlerini, yıllarını, ömürlerini sn hassaslığıyla hesaplayabilen, aya adam yollayıp geri getirebilen modern astronomi bilimi sayesinde tesbit edilmiş, tüm insanlık tarihinin – coğrafyasının evrensel ortak malıdır.Şu veya bu dinle, şu veya bu inanışla ilgisi kalmamıştır. Elbetteki her kes mezhebine göre davranır.
Noelin, Hristiyan diniyle bir ilgisi yoktur. Putperestlik zamanından kalmadır. Başlangıcı, yerkürenin , güneşin etrafında, kendi ekseninde 23.5 derecede eğik olarak dönen yerkürenin, kuzey yarımkürede güneş ışınlarının en eğik bir açıyla gelmeye başlamasıyla soğumasının başladığı, 21 Aralık gündönümü nedeni ile yapılan Romanın Kış Şenlikleri’ dir.. Sonradan İsa’ya ve Hristiyanlığa uydurulmuş bir insan kültürüdür.
Hristiyanlığa uydurulmuş olması ne fark eder ki. Bugün gelenek görenek, kutsal inanç –mübarek yer diyerek iman ettiğimiz bir çok şey, tarihin binyılları arasından bir şeylerden değişe-dönüşe bugünlere gelmedi mi ? Nevruz’u, Hıdırellez’i, İsa’sı, Musa’sı, Kabe’si, kandiller vb. ile Allah kabul etsin Hac Farizası bile binlerce yılın geleneği olarak, tarihin derinliklerinden bugünlere taşınmış, bizim için mübarek inançlar değil midir? Ben bu yazıyı kimsenin aklını çelmek için yazmadım. İsteyen istediği gibi düşünür, inanır, yaşar, amma doğruyu bilerek yaşamak, daha akla uygun olur.
Başta da yazdığımız gibi her yılbaşı geçen yılların evrenin, gezegenlerin, samanyolunun ayın yıldızların muhtaşem gökyüzünün tarihinde birer dönüm noktası, tüm bunların kenarında miniminnacık insanlık tarihinde birer kilometre taşlarıdır.
Bizimle beraber evrende yaşamakta, yaşlanmakta. Biz yok iken bu evren yine vardı, bizim var olduğumuzu gördü, biz yok olduktan sonra da o var olacak. Çoooo..ok daha uzun yıllar yaşayacak. O muhteşem cvren-kainat dünyanın var oluşunu da gördü, yaşamın başlangıcını da, bizim yaşamımızın bitimini de görecek, dünyanın sonsuzlukta yok oluşunu da. Bir gün-yaklaşık bin milyar yıl kadar sonra- o da yok olacak.
Bu gün bizim, doğum-yaşam yerimiz dünyamızın güneşin etrafında dönüşünün sembolik olarak tasarlanmış-hesaplanmış-kabul edilmiş bitiminin her yıldönümlerinde, yeni bir yılın daha doğmakta oluşunu kutlama coşkularımız, insan beyninin , insan zekasının bu muazzam ve muhteşem olguyu-yaradılışı- yaratılmışlığı-varoluşluğu, idrak etmeye başladığımızdan dolayı olan bir sevincimizdir.
Şu üç günlük yaşamda, bir kutlama-dünyanın sembolik doğum günü kutlaması yapılmış, çok mu? Yaşam kaynağımızın var oluşunu, bugün kutlamazsak, ne zaman kutlayıp, yaşamın-yaşadığımızın tadını nasıl çıkartacağız?”
“Peki hocam, bunları da anladık-kabul ettik, iyi de tıpkı Roma’daki gibi, yoksullar aç yatarken, bir gecedeki bunca israfa ne diyorsunuz?” “Elbette, komşun açsa-sıkıntıdaysa önce onu düşüneceksin. Olayı abartmaya ne gerek var?” Saygılarımla.
Bu haber toplam 882 defa okunmuştur
Yazı Yorumları ( 0 Adet)
Bu Yazıya Yorum Yapılmamış.
İlk Yorumu Siz Yapmak İster misiniz?
Yazarın Diğer Yazıları
Tüm Hakları Saklıdır © 2018 Ünye Kent Gazetesi
| İzinsiz ve kaynak gösterilmeden yayınlanamaz.
Yazılım: Doğru Ajans