İnsanlık bilimin zirve yaptığı günümüzde en vahşi, merhamet yoksunu çağı yaşamaktadır.
Aslında bizim insan olmanın manasını anlamamız için hayvanlar âlemini tanımamız lazım.
Zira onların dünyasında insanlığa ders olacak nice ibretler vardır.
Darvin teorisine inananlarında, canlıların tabi seleksiyon ve evrim geçirerek bu günkü hale geldiğine inananların da hem kuranı kerimi, hem hayvanlar âlemini iyi anlamaları lazım.
Gelin hayvanların dünyasında küçük bir gezinti yapalım!
Bütün anneler yavrularına karşı merhametlilerdir. Ama kangurunun merhameti ve şefkati daha başkadır. O yavrusunu kurtarmak için hayatını feda etmekten çekinmez.
Bilindiği gibi kanguru dediğimiz hayvanların bir kesesi vardır. Kese karın altındadır. Yavru kanguru burada yetişir. Yavru doğar doğmaz, anne kanguru onu alır ve kesesine yerleştirir. Bilir ki, yavrusunun gücü yoktur. Kendi başına avlanamayacak, gezemeyecektir. Kanguru, uzun süre yavrusunu bu kesede taşır. Yavru, beslenmesi için gerekli sütü kesenin içinde hazır bulur.
Yavru büyüdükçe keseden dışarı başını uzatıp, önüne gelen otları yemeye başlar.
Daha da büyüyünce keseden çıkar. Ama bir tehlike gördüğü anda, tekrar annesinin karnındaki keseye girer, saklanır. Bilir ki, annesi onu bütün tehlikelere karşı koruyacaktır. Yavrusunu korumak için gerekirse canını verecektir.
Gerçi bütün anneler yavrusuna düşkün olur, ama kanguru daha başkadır, O yavrusunu kurtarmak için ölür. Şöyle bir sahne düşünelim… Diyelim ki, bir kurt kanguruyu yakalamaya çalışıyor. Diyelim ki anne kangurunun kesesinde yavru da vardır.
Anne kanguru, önce var gücüyle kaçmaya çalışır. Kurt’un yaklaştığını, kendisini yakalayacağını anlayıncaya kadar koşar. Sonunda kesesindeki yavruyu görülmeyecek biçimde bir araya saklar. Sonra yalnız başına koşmaya devam eder.
Tabi, aç kurt anne kanguruyu takip edecektir. Çünkü yavrusunu sakladığını bilmemektedir. Böylece, anne kanguru belki kutra yem olur, ama yavrusunu korumak için savaşır. Kendini feda eder.
Bu, Allah’ın annelere verdiği şefkat duygusudur. Bu duygu olmasaydı, hangi anne gece gündüz yavrusuna bakar, onun her şeyiyle ilgilenirdi? Öyleyse, annelere bu şefkat hissini veren Allaha şükretmeliyiz.
ÖRÜMCEK:
Hayvanlar âleminde ders alacağımız binlerce örnekten sadece bir tanesinin yaşamını paylaşmak istedim sizinle. ÖRÜMCEK: Örümcek en eski ipek ustasıdır. Adeta ipekçiliğin piri durumundadır.
Durmadan ipek üretirler. Ürettikleri ipeklerle birbirinden güzel ağlar örerler.
Örümcek, avlanmak için tuzak kuran nadir hayvanlardan biridir. Bu tuzaklar hayvanın kendi vücudunda imal edilen ipekten yapılır. Örümcek, ağını bazen bir yuva olarak da kullanır, fakat çoğunlukla ağın yanında oturup yiyecek bekler. Bu arada, örümcek, ipekten bir vasıtasıyla ağ ile temas halindedir; ağa takılan bir cismi hemen fark eder.
En çok rastlanan örümcek ağı cinsi daire şeklinde olanıdır. Bu şekil, uçan böcekleri yakalamak için harika bir şekilde planlanmıştır. Ağ için gereken ipeği üretecek ‘’fabrika’’ örümceğin vücudunun arka tarafındaki bezlerde yerleştirilmiştir. Buradan çıkan ipek, ayaklar vasıtasıyla örülür. Hem de öyle hassas bir şekilde örülür ki, eğer örümceğin elinde bir cetvel olsaydı, ancak bu kadarını yapabilirdi. Bütün bunları minik ve akılsız bir hayvanın kendi başına yapması ne kadar hayret verici değil mi? Bir örümcek, harika bir ağın planını kendiliğinden düşünebilir mi?
Bunun nasıl örüleceğini kendiliğinden bulabilir mi? Ağ için ipek lazım geleceğini düşünüp, bunu imal edecek fabrikaları kendi vücudunun içinde kurabilir mi? Gerçekte bütün bunlar, örümceği yaratan ve ona örme sanatını öğreten Yaratıcımızın eseridir. Dahası var: Örümcek ağının iplikleri, küçük yapışkanlı damlacıklarla kaplanmıştır. Bu damlacıklar, ağa takılan böceğin kaçmasına mani olur. Ama örümceğin kendi ayaklarında da başka bir yağlı madde vardır. Bu sayede örümcek kendi ağına yapışmaktan kurtulur.
Tuzakçı örümceğin avını yakalama usulü ise daha değişiktir. Bu hayvan, yerde bir delik açar ve üzerine ipekten bir kapak yapar. Sonra bu kapağı, yine ipek kullanarak, tıpkı menteşeli bir kapı gibi açılır kapanı hale getirir. Arkasından deliğin içine girer, kapağı kendi üzerine kapatır. Fakat az bir aralık kalır. Bu aralıktan ön ayaklarını uzatan örümcek av beklemeye başlar. Ve tuzağın hiç farkına varmaksızın oradan geçen böcekleri yakalar.