Lüfer, kemikli baliklarin levrekgiller familyasindan, eti beyaz, tadi güzel lezzetli, hafif pullu bir deniz baligi. Vücutlari uzun, sirt yüzgeçleri iki tane, kuyruklari çatalli, agizlari iri, disleri sivri ve güçlüdür. Sirt tarafi koyu mavi yesilimtirak, alt tarafi gümüsi, yanlari daha açik renk olan lüferlerin karni parlak beyazdir. Uzunluklari 110 cm'ye, agirliklari 11,5 kg'a ulasabilir.
10 cm kadar olanlarina defneyapragi,
10 - 15 cm arasinda olanlarina çinakop,
15 - 20 cm arasinda olanlarina sarikanat,
20 - 30 cm arasinda olanlarina lüfer,
30 cm'den büyüklerine kofana denir.
Sultanlardan, pasalara kadar birçok insan, lüfer avciliginin tutkunu olmus, geleneksel olan lüfer avciligi hem edebiyatimizda hem de tarihimizde yer almistir.
Sultan Aziz in de lüfer meraklisi oldugu bilinmektedir. Sultan II. Abdülhamit in de lüfer meraklisi oldugu, kofananin yanaklarindan haslanarak yapilan salatayi masasindan eksik etmedigi söylenmektedir.
Marmara bölgesinde avciligi yapilan, özellikle Bogazlar ile bütünlesmis olan lüfer baliginin, tarihimizde önemli bir yeri vardir. 1900 lü yillarin baslarinda balik ve balikçiliga iliskin arastirmalar yapan Italyan bilgin Ninni, Istanbul daki lüfer avciliginin, baliklarin Karadeniz den, Marmara ya geçisinin basladigi günlerde, Silivri de 15 Agustos ta yapilan senliklerle basladigini ifade etmektedir. Bogaz boyunca amatör balikçilar ve birçok Istanbullu bu baligi geçis mevsimde avlamak için kiyilara kosmasina karsin, yazar en verimli ve bol sekilde avlanmak amaciyla, Bogaz da bir yaliya ihtiyaç oldugunu söylemistir.
Tarihimizde Lüferin Yeri
Sultanlardan, pasalara kadar birçok insan, lüfer avciliginin tutkunu olmus, geleneksel olan lüfer avciligi hem edebiyatimizda hem de tarihimizde yer almistir.
Eski devlet adamlarindan, ünlülerden, lüfer avi meraklilari arasinda birçok pasanin yani sira Sultan Aziz in de oldugu bilinmektedir. Sultan II. Abdülhamit in de lüfer meraklisi oldugu, kofananin yanaklarindan haslanarak yapilan salatayi masasindan eksik etmedigi söylenmektedir. Bazilari da lüfer avciligi için özel gümüs zoka döktürmüslerdi. O devirlerde, agzinda gümüs zoka ile yakaladigi lüferi, son derece merakli saray erkanindan birine sunan bir balikçinin, bir kese altin ile ödüllendirildigi bilinir. Bogaziçi nde balik tutulurken sandallar arasinda nese içerisinde siirlerin, okunduguna ve Türk Sanat Musiki si eserlerinin seslendirildigine iliskin bilgiler mevcuttur.
Meshur oltaci ve yazar Ali Pasiner, bu meraka iliskin olarak; Büyükdere de oturan Abraham Pasa nin av sirasinda üsümemek için özel bir sandal yaptirdigini söylemekte; bu sandalin üst kismini camekanla kapattirmis olan Pasa, iç kisminin ambarinda da oltasini denize rahatça sallandirmak için etrafi küpesteli büyük bir delik açtirdigi rivayet edilmektedir.
Kuzey ve orta Pasifik Okyanusu hariç tüm denizlerde yayilim gösteren lüfer (Pomatomus saltatrix) baligi, kiyilar ve haliçler içersinde göç eden bir tür olup, Türkiye denizlerinde de genis bir dagilim göstermektedir.
Lüfer baliklari, vücutlari uzun, yanlardan yassi ve pullarla kaplidir. Üst çene, alt çeneden daha kisadir. Çeneler üzerinde birer sira, kuvvetli, sivri ve aralikli, birbirine esit olmayan disler bulunur. Bunlar arasinda da küçük disler yer alir. Üst çenede, bu dis serisinin arkasinda daha küçük ve zayif olan ikinci bir dis serisi de bulunur. Ayrica üst damak (vomer) ve palatin kisimlarinda da disler bulunmaktadir. Dilin ön kismi düz, arka kisimlari ise dislidir. Balikla beslenen (pisivor) lüfer baligi için, bu agiz yapisi oldukça önemlidir. Bununla birlikte, lüfer baliklari da; köpekbaliklari, ton baliklari, kiliç baliklarina, genç bireyleri ise bazi deniz kuslarina yem olabilmektedir. Lüferlerin 12 yil kadar yasayabildikleri,
Eski yillarda Agustos ayinda avlanan baliklara, 'koruk lüfer' ve bir tanesi bir kilogramdan fazla gelenlere 'sirtikara' dendigi bilinse de, günümüzde bu isimlendirmeler kullanilmamaktadir.
Türkiye de geçmisten günümüze 'Disli' ve 'Bogazin Sultani' olarak anilmakta olan lüfer baligi, büyüklüklerine göre ayri ayri isimlendirilmislerdir: 8-
Lüferin, Türkiye denizlerinde, degisik av araçlari ile avciligi gerçeklestirilmektedir. Özellikle bahar aylarinda, Marmara Denizi nden, Karadeniz e geçisleri esnasinda basta alamana takimlari olmak üzere, girgir, uzatma agi gibi av araçlari kullanilarak avciligi yapilmaktadir. Sonbaharda, baliklarin üreme sonrasinda, kisi geçirmek ve beslenmek amaciyla, Marmara ve Ege Denizi ne dogru yaptiklari göçte ise, olta takimlari öne çikmaktadir. Lüfer oltasi, uzun olta, lüfer çaparisi, hirsizli zoka, mavruka gibi olta takimlari en belirgin olarak kullanilan av araçlaridir. Canli yem olarak zargana, istavrit, tirsi ve kolyoz kullanilirken, hamsi ve sardalye, cansiz olarak kullanilan yemler arasindadir.
Horoz ve hindiden elde edilen beyaz tüyler, lüfer ve çinekop avciliginda kullanilan yemsiz çapari takimlarinin vazgeçilmezleridir. Lüfer için, zoka ve kursun dökülmek üzere hazirlanmis kaliplar bulunmaktadir. Denizlerin sultani olan bu baligi avlamak zahmetlidir. Fakat, içinde tarif edilmez bir keyif barindirdigi ve bagimlilik olusturdugu kuskusuzdur. Sezonunda, 200-250 tekne Çanakkale Bogazi nin akintisi ile birlikte hafif hafif giderken, teknelerden sarkitilmis yüzlerce olta bir umutla ve heyecanla bekler lüferleri. Alamana aglari ile yapilan avcilikta, farkli bir heyecan hüküm sürmektedir. Tekneler gündüz yaris halindedir, lüfer avciliginda.
Hem birbirlerini kollar, hem de alttan geçecek olan sultanlara dikerler gözlerini. Teknelerin altinda bulunan ve balikçilar arasinda 'ayna' tabir edilen camdan bakarak deniz altinda, lüferlerin agir agir geçislerini seyretmek insanin kanini dondurur. Baska bir âlemde hisseder insan kendini. Müthis bir heyecandir!.. Bir tekne aniden agini denize dökmeye basladigi zaman, teknedeki personelin yani sira onlari izleyen diger tekneler de heyecanlanir. Eger lüfer kazanmissa bu sefer, digerleri için gün dogmustur. Onlar gezmeye baslarlar, o bölgede kaçanlari yakalamak için. Kimbilir sans kime gösterecek gülen yüzünü. Bilinmez… Umut üzerine kuruludur balikçinin ekmegi. Tek kelime ile açiklamak mümkündür: 'Rasgele'. Av sezonu içerisinde birkaç teknedir kazançli çikan. Gerisi umuda çalismistir günlerce deniz üstünde.
Dünyada son elli yildir en çok avlanma 60.055 ton ile 1983 yilinda kaydedilmistir. 1980 li yillardan sonra Türkiye balikçilik sektörünün gelismesi, tekne boylarinin büyümesi, sonar, eko-sounder gibi cihazlarin balikçilikta yer almasi ve girgir takimlarinin daha yogun kullanilmasi ile birlikte lüfer baligi avciligi da miktar olarak artis göstermistir ve 1982 yilinda 32.184 tonla en yüksek miktara ulasmistir. 2002 yilinda yogun çinekop akiminin oldugu Türkiye denizlerindeki avcilik miktari, 25.000 ton olarak kayitlara geçmistir. Karadeniz, Ege Denizi ve Akdeniz de lüfer avciligi yapan 14 ülke içerisinde, en büyük avcilik Türkiye sularinda gerçeklesmektedir.. Dr. Tevfik CEYHAN
Canik Dergisi sayi 18
Kaynaklar
1. Akçiçek, E., 2000, Eski Bogaziçinde Lüfer Avciligi. Dogu Anadolu Bölgesi, IV. Su Ürünleri Sempozyumu, 28-30 Haziran 2000. Erzurum, (Basilmamis).
2. Ceyhan, T.,2005, Kuzey Ege ve Marmara Bölgesi nde Kuzey Ege ve Marmara Bölgesi nde Lüfer (Pomatomus saltatrix L. 1766) Baligi Avciligi ve Bazi Populasyon Özellikleri Ã?zerine Arastirmalar, Ege Üniversitesi Fen Bilimleri Enstitüsü, Doktora Tezi, 107 s.
3. Deveciyan, K.,1915, Balik ve Balikçilik. Düyun-i Umumiye-i Osmaniye Varidat-i Muhassasa Idare-i Merkeziye Matbaasi. 24-28 s.
10225,48%-1,28
40,22% 0,13
46,69% -0,34
4303,44% -0,35
6902,17% 0,06
Ordu
16.07.2025