Kefeli Han

Kefeli Han

Ünye Tarih Araştırma Grubu A. Kabayel - A.D.Varilci

Giris kapisi üzerinde tasa islenmis; Arapça rakamlarla 1288, Latin harfleriyle 1871 tarihi yer aliyor. Buradan anliyoruz ki, Kefeli Han'in insa tarihi 145 yil öncesine kadar gidiyor.

Etimoloji sözlügünde han sözcügünün iki farkli anlami vardir; biri 'konak' yahut 'konut' anlamina gelirken, diger anlami 'kagan' yani 'hükümdar'dir. [1]

Farkli gibi görünse de, han sözcügünün her iki anlami da ayni kökten türeyen ve birbirleriyle baglantisi olan kavramlardir.

Önce 'kagan' anlamina gelen 'han' sözcügünün kökenine inelim.

Çin kaynaklarina göre Asya Hunlari önceleri sanyü veya tanhu / tanju unvanlarini kullanmislardir. III. yüzyildan itibaren bu unvanlarin yerini kagan / kaan ve han almaya baslamistir. 'Bagimsiz yönetici' anlamina gelen han kelimesinin disili ise Hanimdir (bazi lehçelerde hanis). Aslinda Türk göçebe devletinin basinda kagan bulunur ve kagan akrabalarini han rütbesiyle kendisine bagli oymaklarin basina yönetici olarak tayin edermis. Fakat zamanla han unvani 'imparator, sah, sultan' karsiliginda hükümdarlar için kullanilmaya baslanmistir. Mesela önceleri bir kabile reisi olan Timuçin, Mogol Imparatorlugu'nu kurup basina geçtigi zaman han unvani almis ve o tarihten sonra Cengiz Han adiyla söhret bulmustur. [2]

Konut anlamina gelen han sözcügünde ise, makamdan ziyade mekan öne çikmaktadir. Han olarak söylenmesi, kökeni itibariyle ribât olarak anilan kervansaraylarin kaynagini isaret etmektedir.

Kervansaraylar kitabelerinde ve kaynaklarda han ve ribât olarak anilmaktadir. Günümüzde han, sehir içinde konaklama ve ticaret amaciyla insa edilen yapilar için kullanilan bir kelime olmustur. Hanlar mal yapimi ve ticaret islerinin birlikte görüldügü yerlerdir ve isimlerini de burada üretilen mallardan almaktadir. (Koza Han, Ipek Han, Pirinç Han, Tahil Hani gibi.)

Sehirlerarasi yollar üzerinde yaptirilan ve kuruslari bakimindan çesitli ihtiyaçlari karsilayacak sekilde olanlara ise kervansaray denilmektedir. Adi üstünde, kervanlar burada geçici olarak konaklar, beraberlerinde getirdikleri mallari pazarlar ve para islemlerini yaparlardi. Kervansaraylarin baslangicinda ribât olarak anilan hanlarin varligindan söz etmek gerekir.

Ribatlar, sinir boylarinda ve stratejik yerlerde ordu birlikleriyle binek hayvanlarinin konakladigi, ileri harekatlar için askeri amaçli yapilardir. Kuzey Afrika'dan Türkistan'a kadar her yerde savunma duvariyla çevrili, içeriye tek kapidan girisin saglandigi, ahir, ambar ve askerlerin barindigi bölümler ile gözcü kuleleri bulunan ribâtlar insa edilmistir.

Ribatlarin, askeri konumdan arinarak normal kervansaray yahut han halini almasi 14. yüzyila kadar uzar. Osmanli mimarisinde hanlar, Selçuklu kervansaraylarindan farkli olarak kale görünümünden uzaklasmis ve yapinin disariyla baglantisi artmistir. Cephesinde dükkanlarin yer aldigi kervansaraylar Osmanli devrine hastir.

Erzurum Rüstem Pasa Kervansarayi'nda ikinci kat bedesten olarak insa edilmistir. Mimar Sinan'in yapisi Lüleburgaz Sokullu Mehmed Pasa Külliyesi'ndeki (971 / 1564) ve Payas'taki II. Selim Külliyesi'nde (982 / 1574) kervansaraylarda bedesten dua kubbesiyle birlestirilmistir. [3]

Konaklama ve ticari amaç için insa edilen hanlarin tarihi konumuna ve mimari degisimine kisaca degindikten sonra Ünye'deki hanlara geçelim.

 

Ünye Hanbogazi

 

Tarihi Ipek Yolu’nun Karadeniz baglantilarindan biri de Ünye’dir. Niksar üzerinden Ünye’ye gelen Ipek Yolu kervanlari, yol üzerinde insa edilen hanlarda konaklar ve Ünye’de denize ulastiklari nokta olan Hanbogazi'nda konaklarlarmis. Ünye’nin ilk hanlari, bugün “Hanbogazi” olarak anilan Niksar Caddesi’nin denizle bulustugu noktada kurulmustur.

Ipek Yolu'na bu ad, Alman cografyaci Ferdinand von Richthofen tarafindan Çin'le Ortadogu arasinda yapilan ticaretin ana metaini ipek teskil ettigi için verilmistir. Ipek Yolu'nun bir kismi denizden olmak üzere birçok güzergahi vardi. Arkeolojik kazilarda bulunan tarihi eserler, Sibirya'nin güneyinden geçen 'kürk yolu' adiyla anilan kuzeydeki güzergahin bunlarin en eskisi oldugunu ortaya koymaktadir. Heredotos'un MÖ. V. yüzyilda yazdiklarindan Kuzey Ipek yolunu Çin'in bati eyaleti Kansu'ya kadar takip etmek mümkündür. [4]

Özellikle 13. ve 14. yy.larda tarihi Ipek Yolu üzerinde Türklerin sagladigi güvenli bir ticaret ortami mevcuttur. Çin’in dogusundan baslayan ticari yolculuk, Orta Asya steplerini ve Gobi Çölü’nü geçerek birkaç kola ayriliyordu. Biri Hazar üzerinden Anadolu’ya ulasirken, digeri Akdeniz'e ve Basra Körfezi’ne iniyordu. Anadolu’ya gelen kervanlarin bir kismi kara yolu ile dogrudan Avrupa’ya giderken, bir kismi da Trabzon Limani’na, Samsun – Sinop Limanlarina ve Ünye’ye geliyorlardi. O dönemden kalan ve açiklamasini yapigimiz ribât benzeri kervansaray kalintilarina Sivas, Tokat, Niksar ve Ünye güzergahi üzerinde bugün bile rastlamak mümkündür. Ne var ki, sonraki yillarda Ünye Hanbogazi’ndaki hanlar sehir merkezinde toplanmaya basladi. Çinarlik Mahallesi üzerinden sehir merkezine ulasan güzergahta (günümüzde Kaledere Ilkokulu yani) hanlarin toplandigina tanik olmaktayiz. Yenice Sokak'in eski konumu 'hanlar sokagi' biçimindeydi. Üstü han, alti ahir yahut nalbant ve çesitli isliklerin bulundugu bu yapilar, canli bir çarsi görünümüne sahipti.

1960'li yillara kadar islevini sürdüren Ünye hanlari ve nalbantlar, köylere at ve benzeri binek hayvanlariyla yapilan ulasimin yerini motorlu araçlarin almasiyla ortadan kalkti. Hanlarin yerini sehir otelleri aldi. Hanlar yikilarak yerlerine modern konutlar, is yerleri açildi.

Bugünlere ulasmayi basaran, Ünye'deki tek han kalintisi, Yenice Sokak üzerindeki Kefeli Han'dir.

 

Kefeli Han

Giris kapisi üzerinde tasa islenmis; Arapça rakamlarla 1288, Latin harfleriyle 1871 tarihi yer aliyor. Buradan anliyoruz ki, Kefeli Han'in insa tarihi 145 yil öncesine kadar gidiyor.

Bir baska belge 9 Mart 1878 tarihli bir tapu senedidir.

Senette, günümüzün Kaledere Mahallesi Esvâk-i Sultânî Mahallesi (Sultan Pazarlari Mahallesi) olarak aniliyor.

Bu günkü adiyla 'Yenice Sokak', Nalband Sokagi adiyla kayitlidir.

Mülkiyet ve Tasarruf sahibi Osik'in ogullarindan Darendelioglu Artin olarak kaydedilen bu senette, han 'Bir bab kâgir magaza' olarak gösteriliyor.

5 Rebiulevvel sene [12]95 [9 Mart 1878] tarihli senedin konusu, mülkiyetin yeni bir tasarruf sahibine bey'idir. (Bir nevi satis islemi üzerinden saglanan yeni bir tapu senedi.)

 Mutasarrif olacak kimse: Yarim hissesi ile Osmanli tebaasi Rum milletinden tüccardan Yagci Bano ogullari Yorgi ve Londi veledân-i Hiralambovani'dir.

1878 senesine ait bu senetten anladigimiz kadariyla bir is yeri olarak insa edilen bu bina herhangi bir kamu yahut vakif mülkiyetine ait olmayip, önce Ermeni ve ardindan Rum asilli gayrimüslim tebaaya ait bir yapidir. [5]   

Ön cephesi kamuya ait yol ile sinirli bu yapiyi ' Bir takim isleri yapmaya yönelik' biçiminde nitelendirilen senette, sag tarafinda Yusufzade Ahmed Efendi magazasi ve sol tarafi ve arka kismi Haci Sened magazasinin bulundugu yazmaktadir.

1923 Lozan Mübadelesi geregi kamu mülkü sayilan yapi, 22.07.1929 tarihinde Selanik mübadili Osman Aga zade Mehmet'e satisi öngörülmüsse de, ödeme islemi gerçeklesemedigi için 4 yil sürüncemede kalmistir.

1933 Senesinde Kefeli zade Hamdi Efendi tarafindan satin alinmis olup, bu tarih itibariyle alt kati muhtelif islerde dükkan, üst kat ise han olarak kullanilmistir.

 



Canik Dergisi

Canik Dergisi Haberleri