ŞEB-İ ARÛS HAFTASINDA MEVLÂNÂ HAZRETLERİ’Nİ ANIYORUZ…

ŞEB-İ ARÛS HAFTASINDA MEVLÂNÂ HAZRETLERİ’Nİ ANIYORUZ…

İKSAN ABİ'NİN YERİ/ Mizahçı Karikatürist: İhsan KOCAGÖZ /Mizah Editörü: İsmâil CANBULAT

BU YIL, HZ. MEVLÂNÂ'NIN 749. VUSLAT (ŞEB-İ ARÛS) YILDÖNÜMÜ...

Hoşgörü denildiğinde akla gelen ilk isimdir HAZRETİ MEVLÂNÂ’MIZ... 

“Zamansız ve mekânsız gücüyle” gönüllere giren büyük bir âlim ve mutasavvıf isimdir O...

“Sus ki senin için söyliyeyim.”

“Aşk bizim sevgilimizdir.” diyen Mevlânâ Celâleddîn, vefat gününü, en büyük sevgili olarak bildiği “Allah Tealâ’ya kavuşma anı” olarak belirttiği için, o geceyi “Şeb-i Arûs” yani “Düğün Gecesi” olarak kabul eder.

Her yıl da ölüm yıldönümünde onu anmak için Şeb-i Arûs Törenleri yapılır, dualarla yâd edilir bu büyük insan.

BÜYÜK IŞIĞIMIZ HAZRETİ MEVLÂNÂ

Mevlânâ Celâleddîn-i Rûmî, 30 Eylül 1207 yılında doğmuştur. 

Mevlânâ Selçuklu döneminde Konya'da yaşamış ve 50 yılını burada geçirip son nefesini de burada vermiştir. 

Farsça eserler yazmasının sebebi ise dönemin şairleri arasında Türkçe yerine Farsça ve Arapça'nın popüler olmasıydı. Haliyle Mevlânâ aslen Türk'tür ve İranlı iddiaları gerçek değildir.

 “Beni yabancı sanmayınız, ben bu mahalledenim. Sizin mahallenizde evimi arıyorum. Her ne kadar düşman görünüyorsam da düşman değilim. Her ne kadar Hintçe söylüyorsam da aslım Türktür” diyen Hz. Mevlânâ, Büyük mutasavvıf Feridüddin-i Attâr ile daha küçükken Nişabur’da görüşür. Attâr, onun alnındaki “ışığı” müşahede ettiğini söyler… 

BİR OKYANUS…

Hz. Mevlânâ ve ailesi bir gün Hac dönüş yolunda büyük âlim Muhyiddin İbn-i Arabî ile görüşürler. Kafiledekiler oradan ayrılırken İbn-i Arabî, babasının ardından yürüyen Mevlânâ’ya bakarak; “Sübhanallah! Bir okyanus bir denizin arkasından gidiyor” der.

Selçuklu Sultanı Alâeddin Keykubat’ın ısrarlı daveti üzerine Sultânü’l-Ulemâ ve yakınları, Karaman’dan Selçuklu Devleti’nin başkenti olan Konya’ya göç ederler.

Onun görüşleri, hakkındaki çalışmalar ve eserlerinden yapılan tercümeler vasıtasıyla bugün dünyada geniş bir kitleyi etkilemiştir. Biyografisi ya da düşünceleriyle ilgili araştırmalarda görüşlerinin dünyanın her yanına nasıl ulaştığı, farklı kültür ve inançtan insanları nasıl etkilediği üzerinde de durulmuştur.

ŞEB-İ ARÛS…

“Yazdıklarının sadece Kur’an ve Hadislerin tercümesi olduğunu ve bunlar daha iyi anlaşılsın diye; dinlenebilir bir üslupla, hikâyeler ve mesellerle anlattığını” söyleyen Hz. Mevlânâ, 17 Aralık 1273 tarihinde vefat eder. 

Cenazesinde ağlayıp feryat edilmemesini vasiyet etmesi ve öldüğü günü kavuşma vakti olarak tanımlaması sebebiyle ölüm gününe “ŞEB-İ ARÛS” (DÜĞÜN GECESİ) denmiş ve ölüm yıl dönümleri bu adla anılagelmiştir. 

Sultan Veled, Mevlânâ’nın cenazesine her din ve mezhepten çok kalabalık bir insan topluluğunun katıldığını, Müslümanların onu Hz. Muhammed’in nuru ve sırrı, hıristiyanların kendilerinin Îsâ’sı, yahudilerin de kendilerinin Mûsâ’sı olarak gördüklerini söyler.

 

BÜYÜK VE ÇOK TATLI ÜSLUPLU ESERLER, BÜYÜK BİR TASAVVUF ANLAYIŞI BIRAKTI BİZLERE…

Hz. Mevlânâ’nın 25.618 beyitten oluşan Mesnevî’sinin dışında Divan-ı Kebir, Mektubât, Fihi Mâ Fih ve Mecâlis-i Seb’a eserleri de dünyanın dört bir yanında ilgi ile takip edilmektedir.

Hz. Mevlânâ eserlerinde, aynı ana fikir ve bakış açısının (ilâhî aşkın ve vecdin) yer aldığı din, tasavvuf ve sosyal hayat başta olmak üzere her konuda bilginin ve bilgi sahibi olmanın ve dünya hayatının geçiciliğinin önemine her vesileyle işaret etmektedir.

ALLAH’IN RAHMETİ, MAĞFİRETİ VE BEREKETİ ONUN ÜZERİNE OLSUN.

****************