Ünyeliler Çinar’a kavak, Disbudak agacina da çinar derler. Günümüzde bile çinarimizin adi kavaktir. Daha birçok ismi vardir çinarlarin, Kavlan agaci, Kavlagan agaci da derler çinarlara.
Çinar agaci uzun ömrü ve devasa büyüklügüyle pek çok nesneye sembol olmustur. Örnegin: Uzun yasamis bir ünlünün, asirlik çinar diye anilmasi gibi.
Agaçlar içinde yaygin olarak koruma altina alinan anit agaçlar çinarlardir. Kiminin üstünde yasi belirtilmistir. Kiminde de çevresinde yasanan olay ve o olaydaki agacin
rolü anlatilmistir.
Ünye’nin Cumhuriyet Meydani’ndaki çinar agacinin da benzer bir islevi oldugu bilinmektedir. Ünye, Osmanli Devletinin bir sancagi oldugu dönemde iki çinarimiz, daragaci görevi üstlenmis, infaz edilen onlarca mahkumu dallarinda sallandirmislardir. Sancak devrinden Cumhuriyet dönemine kadar da infazlar sürmüstür.
Cumhuriyet meydanindaki çinarimizin dikilip yetismesi efsanelestirilmistir.
Fatih Sultam Mehmet, Trabzon üstüne yaptigi sefer dönüsünde Ünye’ ye ugramis, çinari oraya kendi elleriyle dikmis…
Her efsanede var oldugu bilinen gerçek kirintilarindan biri de bu efsanede yatmaktadir. O da Çinarimizin yasinin bes yüz yildan askin oldugudur.
Bu bes yüz yili askin süre içinde çinar pek çok badire atlatmistir.
Firtinalarda, ana dallarindan birçogunu kaybetmis, gövdesinin dibi, zamanin yipratici etkisiyle çürüyerek kovuklasmis, zaman-zaman insan müdahalesiyle dengesini bozar diye düsünülen dallari kesilip yükü hafifletilmis, bir kez de kovugu temizlenip ayakta kalmasina destek olsun diye içi beton harçla doldurulmustur.
1937 yilinda Anafarta ilkokuluna kaydoldugumda,
Ünye sonbahari yasiyordu.
Kavak agaci okulumun karsisindaydi. Kuru yapraklarini döküyordu tek-tek. Sinif arkadasim, simdiki kadim dostum Hilmi Ergun’la, teneffüs zili çalar çalmaz bir kosu kavak dibine uçar, yaprak kapmaca oynardik.
Kavak dibine ait yüzlerce anim arasinda, tazeligini hiç kaybetmeden kalani, sadece yaprak kapmaca oyunu oldu. Simdi bile sonbaharlarda kavak dibine giderek düsen yapraklari seyrediyorum. Peslerinde kosarak yakalamaga utandigim için de yakinima inenlerden bir-iki tane kapip çocuklugumu yasiyorum.
Ünye’nin ikinci ünlü çinari, Tabakhane mevkiindeki Halkali kavakti. Hilkat garibesi muamelesi görür, özel olarak ziyaret edilirdi. Agaç çok yasliydi. Içi çürüyerek kovuklasmisti. Çürümeyi, tabakhane atiklari ve Yunus derisi kaynatan ateslerin alevleri çabuklastirmisti. Agaç öldükten sonra, uzun süre. Üzüntüyle anildi. Halkali Kavak, Ünye’ye, ayricalikli bir anlam katiyordu çünkü.
Agacin gövdesinden çikip yanlara dogru uzayan dallardan en altta ve en kalin olani , Balik degirmeni yolu istikametine dogru, yere paralel olarak uzamisti. Bu dalin ana gövdeye yakin bir yerinden dikine çikan baska bir dal yükselirken bir yay çizmis, bir metreyi askin bir çap yaparak kendisinden çiktigi kalin dala kavusmus, onunla kaynasmis, zaman içinde kalinlasarak dal üstünde bir yarim halka olusturmustu. Bu haliyle agaç, son derece anlamli bir görüntü sergiliyordu.
Kis ve bahar aylarinda firtina seklinde esen Lodos rüzgarlarindan birinde, gövdesindeki çürük yüzünden kendi agirligini tasiyamamis, yikilarak yok olmustu.
Halkali kavak, Fatsa’ya giden sosenin yanindaydi. Tabakhane deresinin Ünye tarafindaki düzlükte ikizi vardi. O da, Halkali kavaktan daha sonra, bir selin hismina ugrayarak yok olmustu.
Yildirimlar hep bu kavaklarimiza çarpar, onlari boydan-boya yararlardi. Ortadaki kavaga bir gündüz firtinasinda çarpmisti yildirim. Agacin dibine baglanmis atlar vardi. Agacin gövdesi tepeden dibe kadar boydan boya yarildi. Atlar aninda öldüler. Agaç, çevresi için tehlike arzetmege basladi. Kesilerek tehlikenin yok edilmesine karar verildi. Karar hemen uygulandi. Çünkü orasi ayni zamanda hayvan pazariydi.
Yanindaki kavaklar da yildirimla vuruldular. Ikincisi de yok oldu. Sonuncusunu yildirim tepesinden dibine kadar yardi. Yarasi, agaci yikip çevresine zarar verecek gibi degildi. Öylece birakildi. Koca çinar dip çürügünün üstündeki yarayi tamir edip kapatti. Yara izi simdi bile görülmektedir. Bunun üzerine o da bakima alindi. Çürügü temizlendi. Kovugu beton harçla doldurularak desteklendi. Koca çinar da tipki Kavak dibi çinari gibi sevinçle kabullendi beton dolgusunu. Kucaklayarak sarip sarmaladi. Simdi yarali, sakat olsa da yasamini sürdürüyor.
Bu kavaklar orada daha neler görmüslerdi.
Balikçilar denizde Yunus Avliyorlardi. Yunuslar yalidaki kumsalda yüzülüyor; On cm. kalinligindaki yagdan olusan derileri bu kavaklarla halkali kavagin dibinde yakilan atesler üstündeki varillerde kaynatilarak eritiliyor. Dericilikte ve sanayinin ilgili dallarinda kullanilan balik yagi elde ediliyordu. Ünye’yi igrenç bir koku içinde birakarak.
Tüm bu olumsuzluklar Gövde çürümelerini çabuklastirmis kavaklari ölüme götürmüstü.
Bunlarin disinda yaslari yüz yili bulmamis kavaklarimizdan ikisi Orta caminin avlusunda.
Merhum Mehmet Kavakli,1957 yilinda dikip yetistirmis.
Genç kavaklarimiz, kendilerine has ululuklarla göge yükselirken Ünye’nin yerli kargalarina tünek görevini üstlenmis durumdalar.
Bir baskasi, Mehmet Akif Ersoy Ilk ögretim okulunun arkasindaki kavsagin ortasinda. Dikip yetistiricisi, Karakas namli merhum Hüseyin Yurt.
Bunlarla birlikte yüz yasini bulmamis ikizlerden biri çocuk bahçesinde, digeri Iskele lokantasinin avlusunda olan iki genç kavagimiz daha var. Ikisi de agaç güzeli sifatina layik görüntü sergiliyorlar. Ancak biri, Çocuk bahçesinde olani… Filiz gençliginde hayli badire atlatti. Büyüdügünde deniz manzaralarini kapayacagini düsünen arkasindaki ev sahipleri onu kurutmak için dibinde kireç mi söndürmediler, matkapla gövdesini onlarca yerinden delip içine civa mi akitmadilar?.. Daha kimbilir hangi melanetlerle saldirdilar ona. Sadece balta çalip kesmege cesaret edemediler.
Yasli bir kavagimiz daha var. Garip. Zavalli. Eski iskele basinda. Abdullah Haznedar is haninin dibinde. Kolu-budu yanina yapilan binalara engel olmasin diye kesilip budanmis, Çinarlarin yüz karasi durumunda yasamaga çalisiyor.
Daha da kavak var Ünye’nin orasinda, burasinda. Onlar yirmi yasini doldurmamis genç irileri. Kiminin yeri hesapsiz plansiz. Yok olmaga mahkumlar. Henüz anilmaga degmiyorlar. (Ünye Canik Dergisi sayi21)