BERKAY YALIN


18 MART - ÇANAKKALE

Mimar


ÇANAKKALE Savaşı başladığında Edremit’li Halil Çavuş 47-48 yaşlarındadır. 

Oğlu Ali ise 19-20 yaşlarında bir delikanlı olup Çanakkale'ye gitmiştir. 

Bir gün Halil Çavuş'un hanımı dükkana korku ve heyecanla gelerek "Bey, bey eve iki asker geldi. Seni sordular, hemen askerlik şubesine gidecekmişsin. Acele git hele yoksa Alim'e bir şey mi oldu?” der. 

“Tamam hanım sen sakin ol. Ben şimdi gider, öğrenir gelirim. Canım çekti sen akşama ocağa kuru fasulye koyda yiyelim." 

Halil Çavuş alelacele dükkanı toparlayıp askerlik şubesine giderek kendisini tanıtır.

Komutan ayağa kalkar; 

"Sen nerede kaldın Halil Çavuş yürü... Bütün Edremitliler Çanakkale'ye gidiyor. Koş yetiş!" 

Halil Çavuş şaşkınlık içinde komutana 

"Aman bey eve varıp haber vereyim. Helalleşeyim komutan.!" der. 

"Mümkün değil, kafileden kopma. Koş! Eve biz haber veririz." 

Gerçekten de “Kocanızı Çanakkale’ye gönderdik.” diye eve haber gönderilir. Halil Çavuş evine uğrayıp helallik alamadan Çanakkale’ye savaşa gitmiştir. 

Aradan zaman geçip savaş sona erdiğinde Çanakkale’ye gidenlerden bazıları geri döner. Bir çoğu ise dönemez. 

Dönenlerin arasında Ali de vardır. Ama babası Halil evine hiç dönememiştir. Kabrinin yeri bile yoktur günümüzde. 

Bundan sonrasını Ali’nin torununun ağzından dinleyelim. 

“Ben o Ali’nin torunuyum.!

Nenem, hayatı boyunca her akşam kuru fasulye pişirdi. 

Kendisi ağzına o yemekten tek bir lokma koymadı. Hep bize yedirdi. Nenem ölene dek her akşam o boş tabağı sofraya koydu ve kaldırdı. Koydu, ve kaldırdı... 

Benim nenem hayatı boyunca sofraya boş tabak koydu. Çatalı kaşığı yanında hazır boş tabak; 

dedemizin tabağıydı. 

Ölüm döşeğinde bile “Dedenizin tabağını koyun.” Diyordu. 

Bu vesileyle Çanakkale’de bu vatan için canlarını vermiş Şehitlerimizin ve Tüm şehitlerimizin ruhları Şad olsun.

**********************

KINALI KUZULAR..

Rahmetli Neşet Ertaş konserinden birinde 

‘’Hey onbeşli , onbeşli’’ türküsünü söylemeye  başlayınca seyirciler coşar ve elleriyle ritm tutmaya başlar. 

Türkü muazzam, söyleyen 

üstad olunca !…

Birden ayağa kalktı üstad..

Durun ! diye kesti türküyü.

Ne yapıyorsunuz ?

Salon şaşkındır. 

İçeride sessizlik hakim. 

Ne olduğunu anlamayan seyirci birbirine bakar.

Ayakta bir eli yüreğinde üstadın. 

Titreyen sesi, söze girmesine engel olur bir ara. Sonunda mütevâzı tonu yankılanır salonda.

"Bu oyun havası değil 

dostlar, ağıttır, ağıt."

Yıl 1915. 

18 yaşına gelen gençlerin askere gittiği zamanlar. Ancak vatan öyle güç durumda ki , yeni bir kanun çıkıyor. Gücü kuvveti yerinde ve gönüllü olan çocuk yaştaki gençler de İstiklal Mücadelesine katılabilecekti.

Tokat'lı Halil bu genç yüreklerden birisi idi. Yanında bir sürü 14-15 yaşında çocuklar da ona emânet. Bir daha kavuşamayacaklarını bildikleri halde kına yakıp gönderiyor anaları.

Halil, Çanakkale’de çarpışırken anası Rum çeteleri tarafından öldürülür, ay parçası gibi güzel sözlüsü de kaçırılır. 

Türkünün aslıda budur ya..

Acı gerçeklerin ağıtla çığlığı, düşünürken bile soluk almanın ızdırabıdır.  Onbeşliler…

Aynı dönem Çanakkale ve İstiklal Harbinde sayısız çocuk, vatanı savunma pahasına can verir. 

Öyle ki bütün öğrencileri şehit düşen Konya ve İzmir Liseleri 1915 te tek bir mezun veremez.

Kabataş Sultanisi ve İstanbul Tıp Fakültesi eski adıyla Darülfünun'un da Çanakkale destanında yeri apayrıdır. 

1915 te Sultani ve darülfünun öğrencileri okulunu bırakarak Çanakkale’ye koştu. 

İki tümen halinde Çanakkale’ye gelen öğrenciler, bir Anzak baskınında tamamı 

(2500 kişi) şehit olurlar.

1921 yılında hiç mezun veremeyen Kabataş Sultanisi ve Darülfünun okul renklerini siyaha boyar…

Çanakkale Cephesi, sanki bir ölüm değirmeni gibiydi; 

tükettiği insanlar haddi hesabı aşıyordu. İngilizler şehit olan gençlerimizi, 

“çiçeğin tomurcuk" ve 

“vakti gelmeden solan gül goncası" na benzetiyorlardı.   

Koskoca bir eğitimli genç nesli yutmasına rağmen bir türlü doymak bilmiyordu.

O kadar ki cephede meydana gelen boşlukları doldurmak için, diğer cephelerden asker getirilemediğinden, en yakın çevreden başlayarak, 15 yaşın üstündeki eli silah tutan bütün gençlerin dahi, gönüllü olup olmadığına bakılmaksızın, Çanakkale’ye sevk edilmeleri alışılmış normal bir hadise haline gelmişti.

O günler, köyde, kasabada erkeğin kalmadığı, gücü kuvveti ve boyu posu yerinde olan herkesin asker olduğu ya da asker olmak zorunda kaldığı kara günlerdi.

İşte bu Türkü, Çanakkale destanı yazan Gül Goncalarının ağıtıdır.

Mekânları Cennet olsun.

18. MART ÇANAKKALE DENİZ ZAFERİMİZİN YILDÖNÜMÜ KUTLU OLSUN.

 

YAZARLAR

https://www.facebook.com/%C3%9Cnye-Kent-Ofset-106507792092593