Bilindiği üzere Ahilik, tarihi ve sosyo-ekonomik zorunlulukların ortaya çıkardığı bir üreticiler birliğidir. Üreticiler ile tüketiciler arasındaki ilişkileri en yüksek düzeyde tanzim ederek kaliteli, bol, ucuz üretim esasıyla ihtiyaçların giderilmesi amaçlanmıştır. Üretimden amaç, yalnız maddi kazanç elde etmek, para biriktirmek değildir. Başkasına muhtaç olmadan yaşamak ve başkalarına yardım etmek için kazanılan para değer taşır. Dolayısıyla üretilen mal ve hizmetlerden her kesimdeki insan yararlandırılmalı ve fiyatlar buna göre ayarlanmalıdır.
Ahilikte her ferdin mutlaka bir işi, bir sanatı olması kuralı getirilmiş, bir mesleği olmayan, ahi zaviyesine üye yapılmamıştır. Böylece üretmeyen, toplum sırtından geçinen, aylak ve boşa gezen kişilere ahilikte yer verilmemiştir. Ahiliğin ekonomik alanda getirdiği diğer bir önemli kaide ise iş bölümdür. Ahilikte iş bölümü iktisadi olduğu kadar ahlaki bir konudur. İşinde sebatsızlık, işten kaçmak, sık sık iş değiştirmek, iş yerinde kendisine verilen görevi kötüye kullanmak, gayri ahlaki bir davranış olarak kabul edilmiştir.
Ahilikte yardımlaşma ve dayanışma esası getirilmiş, haksız rekabeti ve kazancı önleyen tedbirler alınmıştır. Esnafın meslek ve sanatının idamesi için gerekli olan ham madde alım satımı, işlenmesi, işlendikten sonra alınıp satılması belli kurallara bağlanmıştır. Ahiliği Ortaçağ Avrupası'ndaki benzer kuruluşlardan ayıran en önemli özellik kazancın kişiselliği prensibinin benimsenmemiş olmasıdır. Ahilikte karşılıklı dayanışma ve yardımlaşma içerisinde birlikte kazanmak anlayışına önem verilmiştir.
Selçuklu Devleti zamanında, Ahilik sisteminin uygulanması halkı refaha ve huzura kavuşturmuştur. Osmanlı Devleti kurulduktan sonra da Ahi üretim birlikleri faaliyetlerini sürdürmüşler, Osmanlı Devleti'nin iktisaden büyümesinde bu kurumların önemli katkıları olmuştur. Nitekim 15-16. yüzyılda ülkemiz Avrupa'dan dış ticaret açısından daha avantajlı bir durumdaydı. Ülkemizin toplam ihraç tutarı bu dönemde ithalatından fazlaydı. Ülkedeki üretilen her türlü mamul, ihtiyacı karşılayacak kapasitedeydi. İpekli dokuma, deri işleri, dikiş iğneleri gibi mamuller dış piyasalarda çok aranılan mallar arasındaydı. Küçük sanayinin geliştiği ülkemizde el sanatları ileri durumdaydı. Hayvancılığa bağlı olarak gelişen deri sanayi, ülkenin önemli gelir kaynaklarından birisini teşkil etmekteydi. Mustafa Akdağ, Türk deri sanayinin Avrupa sanayisinden çok daha yüksek kaliteli mal imal ettiğini ve bu malların dış devletlere gönderildiğini yazmaktadır.
Dericiler, kasaplardan aldıkları derileri debbağhanelerde sahtiyan ve köseleye çevirmekte ve bunları saraçların istediği renge boyamak suretiyle piyasaya satmaktaydılar. Dericiler birliğinin aldığı önlemler sayesinde, derinin vurguncu tüccarların eline geçmesi önlendiği gibi bazı esnafın stok yapmaları da engellenmişti. Böylece derinin maliyeti düşmekte, sanayinin ihtiyacı karşılanmakta hem de halka ucuz fiyatla deri mamulü sunulmaktaydı.
Osmanlı Devleti'nin kuruluş devrinden itibaren devreye giren ahi sanat birlikleri halkın ve devletin ihtiyaç duyduğu her türlü mal ve hizmetleri kendi imkanları ile üretiyordu. Üretim fazlası ipekli, yünlü, sof ve keten, alacabez, kadife, fitil, ibrişim, çadır bezi, gümüş sırmalı kumaşlar gibi dokumalar çok büyük bir ihracat potansiyeli meydana getirmekteydi. Dokuma sanayisi Bursa, Denizli, Kıbrıs, Akşehir, Balıkesir, Ankara, Halep, Konya, Antep, Malatya, Mardin, Şam, Diyarbakır, Musul, Bağdat gibi şehirlerimizde kurulmuş,buralardaki tezgahlarda üretilen mamuller Avrupa'da aranan lüks kumaşlar olarak rağbet görmüştür. Birçok Avrupa prens ve prenseslerinin ve Rus İmparatorlarının en kıymetli elbiselerinin Deli Petro zamanına kadar Anadolu'dan getirildiği tarihen sabittir. Bursa, XVI.yüzyılda pek çok Avrupa ülkesine ipekli ve pamuklu dokuma ihraç ediyordu. 1512'de bir Rus tüccarı Bursa'dan 800 altın dükalık ipek ve tafta kumaşlar satın almıştı. İçlerinde cam bardaklar, kumaşlar, kadın elbiseleri, terlik gibi muhtelif eşyanın Anadolu'dan Kuzey Karadeniz kıyısındaki ülkelere sevk edildiğine dair elimizde kaynaklar vardır.
Osmanlı'nın sanayide her bakımdan çok ileri seviyede olmasına rağmen, tarımda ekonomideki payı küçümsenmeyecek seviyedeydi. Osmanlı Devleti, sanayi malları, tarım ürünleri, baharat ve diğer malların ihraç ve ithalinden yüksek miktarda gümrük gelirleri elde etmekteydi. İddiaların aksine Osmanlı bütçesine ganimetten gelen gelir, diğer kaynaklardan elde edilen meblağ yanında çok ufak bir parçayı teşkil etmektedir. Bu bilgilerden Osmanlı'nın futuhatla zengin olduğu, futuhat durduğu zaman gerilediği yolundaki iddiaların mesnetsiz olduğu anlaşılmaktadır. (Devam edecek…)
Ahiler Kalın sağlıcakla


