MİSAFİR KALEM


Ünye’de Kıyı Balıkçılığı BARABAT

Fikri Terzioğlu Araştırmacı-Yazar


Barabat, dibi taş olmayan sahillerde denizin kıyıya yakın yerlerinin özel yapım ağla sarılıp çımalarla sahile çekilerek yapılan balık avlama işidir.

Barabat çekilirken “Leva” denildiğini duyardım ama nedir, niye denirdi? Bunu bir türlü anlayamamıştım.

Barabat çekilen yerlerin en müsait alanları bizim Yalıgavesi kumluğuyla parkın önündeki kumluktu. Benim çocukluğumda eski köprünün her iki tarafındaki kumluk alanda da barabat çekildiğini biliyorum.

Barabat çekilirken balıkçılar türkü ve şarkılar söyler, yanlarına kadar gelmiş olan balık sever alıcılarla şakalaşarak eğlenceli bir oyuna dönüştürdükleri işlerini yaparlardı; bu kadar şenlik ve neşe ile gerçekleşirdi barabat çekmesi.

Her zaman meraklı bir kalabalık toplanır, hele bizim Yalugavesi’ndeyse, kaldırımda yürüyen, gezen insanlar durup sahile yığılır, çok meraklılar dayanamayıp kumsala kadar iner ve ağların çekilmesini sonuna kadar izlerlerdi.

Barabat Ağı…

Gelin önce barabat ağını tanıyalım. Barabat ağı, bildiğimiz balık ağı olup, kıyı balıkçılığı için kullanılan 50-100 metre uzunluğunda, 5-10 metre genişliğinde örülmüş ağdır. Bu ağ, hazır alındıktan sonra 60, 70 kulaç çımaya (ağın iki ucuna bağlanan ip) sabitlenir. Bu işin ustası olarak rahmetli Yolluk Yüksel ve Kürtoğulları’ndan Adil Abi’nin ismi önde gelirdi.

Barabat ağı, ığrıp yahut manyat ağları gibi kıyı sürütme ağlarındandır. Kıyıda belirli bir bölgenin önce çevrilmesi daha sonra halatlar aracılığıyla çekilerek taranması şeklinde kullanılan av aracıdır. Çeşitli boyutlardaki kıyı sürütme ağları manyat, tarlakoz, trata gibi isimlerle de anılır. Genel olarak uzun halat bölümü, yine oldukça uzun kanat ağları ve torba ağı bölümlerinden oluşur.

Barabat ağının üst yakasının deniz üzerinde kalabilmesi için boydan boya mantarlarla, alt yakası ise denize batıp kuma oturması için kurşun yumrularla yine boydan boya kaplıydı. Mantarlı üst yaka ile kurşunlu alt yaka arası da takriben 3 kulaç kadardı.

Barabat ağının orta yerinde yer alan önemli parça ise gugul bölümüdür. Gugul, yakalanan baliğin geri gelmesini önlemek için 10 kulaç uzunluğunda daha güçlü ve gözenekleri dar olan bir torba seklindeydi.

Barabat ağının kıyıya çekilen ucunda, çimayla ağ arasında adına makas başı denilen 2- 3 metre uzunluğunda düzgün bir ağaç kısmı da bulunmaktaydı. Barabat ağı tutulacak balığın cinsine göre ayarlanır, çima denize uzun veya kısa bırakılır ve yine gugul balığın cinsine göre değiştirilirdi.

Mesela hamsi avı için sarılacak barabat gugulu daha dar gözeneklidir, istavrit ve tirsi gugulu (balığın toplandığı torba) biraz daha geniş gözlüdür. Gugul değişirken her yarım veya bir metreden bir düğüm atılırdı.

Barabat ağı bir kayığa yüklü olarak denize açılırken çimanın bir ucu sahildeki balıkçılara bırakılır, genellikle saat yönünde sarma yaptıklarından sahile bırakılan sol cima olur. Ağ, uçları sahile dönük U şeklinde, denizde uzun bir kavis çizip sarılarak sahile dönülür, böylece diğer çima ucu da kıyıya gelmiş olur.

Bu şekilde sarılan ağın alt yakası yani kurşunlu bölüm kuma oturmuş, mantarlı üst yaka su üstünde kaldığı için ağın sarıldığı alan ağdan bir duvarla çevrilmiş olur. Artık içerdi kalın balıkların kaçma şansı pek azdır.

Çok seyrettiğim için biliyorum, bazı cins balıkların mantarlı üst yakadan bir akrobat gibi havaya sıçrayarak kaçar ve canlarını kurtarırlardı. Hani küçültücü bir ifade olarak kullanılan “ballık akli” denir ya balıkların da oldukça akıllı ve becerikli olduklarının bir delilidir bu kaçış.

Bu tür kaçışların olmaması için balıkları korkutarak gugula yönelmesini sağlamak amacıyla, kayıkla barabatın etrafında tuzlanarak uzun bir sopayla denize pat pat diye vurulurdu. Bu durum ağ kıyıya yanaşıncaya kadar devam ederdi. Ama ne yapılırsa yapılsın, akrobat balıklar ağ üzerinden atlar ve hürriyetlerine kavuşurlardı. Kaçan balıklar bu nedenle hep büyük olurdu.

Barabat Ağının Çekilmesi…

Barabat ağının denizden çekilmesi önce çımalarla başlardı. Çekiciler kalın bir urgandan ve adına “hamit” dedikleri kemeri bellerine geçirirler ve hamitin ucundaki kısa kalın bir ipte bulunan 8 - 10 santimetrelik çubuk mekiği çımaya sararak, yavaş yavaş ve gözler denizde olarak şekilde, geri geri gidilerek çekilirdi.

Çekiciler, bilhassa denizdeki U şeklini bozmamak için uyumlu olurlar, hızlarını birbirlerine göre ayarlardı; yani biri hızlı diğeri yavaş değil, aynı hızla çekerlerdi. Çima çekilişinden sonra makas başları gelirdi ki, artık hamitli çekim bitmiş, ağı çeken ipten sonra sıra ağları çekmeye gelmişti. Bu aşamada el ile çekim yapılırdı. Yine her iki taraf ayni hızla hareket eder, böylede denizden çekilen ağın yamamı kıyıya alınıncaya kadar U şeklinin bozulmaması sağlanırdı.

Ağ çekildikçe yan ağlara dolanmış balıklar toplanırlardı. Tan ağlardaki balıklar, guguldaki balıklar hakkında ön bilgi verir, balığın avlandığı esas kısım olan gugul her zaman büyük bir merak ve ümitle beklenirdi. Acaba torbada balık var mı, varsa ne kadar? Ya yoksa diye hayıflandıklarını yüzlerindeki ifadelerden anlamak zor değildi.

Bu yüzden ağların çekildiği son işlem, seyrettiğim barabat çekişlerinin her zaman daha hızlı gerçekleştirilen kısmıydı.

Ağlar kenara tamamen çekilse de bir kısmı denizin içindeyken balıklar torbadan alınıp toplanmaya başlanırdı. Cins ve ebadına göre ayrı kaplara konulan balıklardan işe yaramayanları ve yenmeyenleri ayıklanır, denize geri atılırdı. Sürpriz kabilinden ağlara takılan kıymetli balıklar ise günün bereketi kabul edilir, özel müşterilere vermek üzere itinayla özel bir kaba yerleştirilirdi. Balığın çok bol olduğu zamanlarda, barabat çekmeye yardım edenlere ve daimi izleyicilerden bazılarına balıktan pay düşerdi.

Barabat çekişlerinin bazılarında ise, gugulun yosun, kandilli (denizanası) ve denize atılan pisliklerle dolu olduğu ve hiç balık çıkmadığını da görülürdü.

Namlı Barabatçılar ve Saçma Avı…

Ünye’nin namlı barabatçılarının başında Adil Abi (Bozkurt) ve mahalle arkadaşımız rahmetli Yüksel (Yolluk Yüksel) gelmektedir.

Adil abi, ağırbaşlı efendiliğiyle taninmiş Ünye’mizin saygın ailelerinden olup, barabat çekişlerinde adamlarını en iyi şekilde yönetirdi. Kardeşi Halit abi ise kardeşlerin büyüğü Hüseyin ve Adil abinin esmer sayılacak görünümünün aksine sarışın, biraz da pala bıyıklı denecek biriydi.

Halit abiyi en çok Yalugavesi kıyısında saçma atarken seyrederdik. Önce kıyıda gezinerek renkli gözleriyle denizi tarar, çok uzaktan denizdeki balığın yerini tespit ederdi. Ünye’nin en iyi saçma atanlarının başında gelirdi, savurduğu saçma havada kusursuz bir daire çizer, kıyıdaki balıkların üzerine kartal pençesi gibi düşerdi.

Saçma yahut Serpme ne? diye soranlar, bilmeyenler olabilir. Ucu kurşun ağırlıklarla donanmış bir ağdır. Balığın üstten atılan ağ ile kapatılmasını ve ağ içinde kalmasını sağlayan av aracıdır. Kullanılacak ağın kapalı iken yerden yüksekliği 3 metre, göz açıklığı 28 mm civarındadır. Balıklar ağdan kaçmak isterlerken yanlarda bulunan ceplere takılırlar. Ağ çekilmek suretiyle kurşun yaka birleşirken veya ağ açıkken bile balıklar dışarı çıkamaz. Omuz, dirsek ve elde usturuplu bir şekilde düzenlenerek atıma hazırlanır, uç tarafı ağza alınıp, dişlerle tutulur, hafifçe öne doğru hamle yapılarak derin olmayan yerlerde balık kümesinin üstüne doğru ustaca serpilir. Ağ balığın üzerine bırakılır, bir müddet çökmesi beklenir ve süratle halatlar çekilmek suretiyle ağ büzülür. Ağ büzüldükçe büzülen kısmın üzeri torba halini alır.

Saçma atan üstün yeteneklerden Adil abi, Halit abi ve Kireç fırını tarafından Saçmacı Hulusi abiyi tanırdım. Hepsi de harika saçma atarlardı.

Barabat’ın Sonu…

Barabat günümüzde yasaklanmıştır. İyi de olmuştur. Çünkü barabat ağının alt yakadaki kurşunları dipteki kumları kazıyarak sahile yakın bırakılmış balık yumurtalarına zarar vermekteydi.

Mesela Barabatın en çok çekildiği temmuz aylarında barbunyalar, sahile yakın kumların aralarına havyarını boşaltmış olurlar.

Barabat yasağı balık türlerinin geleceğini kurtarmıştır ama sahile çok yakın avlanan başka avcılar da vardır. Sahil koruma teşkilatı bunlara göz açtırmasa da balık türlerinin geleceğini yok eden sorumsuzlar maalesef hala vardırlar...

Gelecek hatırat yazımda bu yazıyı hazırlamamda bana yardımcı olan Fiskobirlik makinisti bacanağım Ali Akkuş tan dinlediğim harika av anlatımlarını yazacağım.

Ali kardeşim Kıbrıs gazisidir, şimdi çok ağır bir hastalığın pençesinde Samsun’da özel bir hastanede tedavi görmektedir.

Ali kardeşimize Allah’tan şifalar diliyorum..

Ali, gençlik yıllarında Adil Bozkurt ağabeyin hem şoförü hem de tayfasıydı. Denizde Reis daima Adil ağabeydi. O’nun olduğu Terme Gudrup’daki tirsi avı ve Miliç, Gudrup arasında ki barbun avı vardı ki dillere destan olmuştu.

Yolluk Yüksel’in molozma ağındaki kötek avı ise efsaneydi. Civar şehirlere kadar gitmiş balıkçılar, Yolluk’tan arta kalan kötek sürüsünün peşine düşerlerdi.

Adil Abi’nin İnebolu’dan “tahta balık” (Kalkan) getirerek Ünye ve civarında kamyon kamyon sattığı zamanlar da vardı. Ünyeliler Adil abi sayesinde tahta balıkla ziyafetlerin en güzelini yaşamışlardı.

Torik ve Palamut tuzlaması (lakerda) her Ünyelinin evinde mutlaka vardı.

Sevgi ve selamlarımla.

12-11-2022

Not: Resimler Ahmet Derya Varilci arşivinden alınmıştır.

 

YAZARLAR

https://www.facebook.com/%C3%9Cnye-Kent-Ofset-106507792092593