HÜSEYİN OKUŞ


Cihad Ruhu İmanı Diri Tutar

Müftü


  “Ey iman edenler! Sizi elem verecek bir azaptan kurtaracak bir ticareti göstereyim mi? Allah’a ve resulüne iman ederseniz, Allah yolunda mallarınızla ve canlarınızla cihad edersiniz. Bu sizin için çok hayırlıdır: bilmiş olasınız.”(Saf s.10,11) 

Öncelikle kurtuluş yolunun samimi bir iman ve bu imana uygun davranış gösterebilmekten geçtiği bilinmelidir. Bütün Peygamberlerin ortak yönü büyük fetihler ve zaferlerle dolu bir hayat serüveni ile devam etmiş ve ömürlerini öyle tamamlamışlardır. Onları takip eden ashab-ı ve devamında, bu fetih anlayışı hep süregelmiştir. Gerek Peygamberler tarihi, gerekse Siyer-i Nebi ve devamında bu fetih ruhunun hayatın ayrılmaz bir parçası olmuştur. Bu durumdan kişilerin devletlerin ne zaman ki uzaklaştıklarını gördüğümüzde bir çöküşün, bir rehavetin ve bir gerilemenin olduğuna şahit oluruz. 

 Cihad anlayışı insan ruhunu neden taze ve diri tutmaktadır?

Birincisi, bir mümin için Allah ile daima irtibatta olma halidir. Bir nevi zikir gibi, dua gibi, her an zafer talebiyle O’nun kapısında büyük bir umut ve heyecanla beklemek hali gibi.

İkincisi ise, yarın ne yapacağını bilme ve bunun şuurunda bir doluluk oranıyla günlerini geçirmedir. On yıllık, yirmi yıllık, yüz yıllık plan ve projelerinin olması halidir.

Sahabe-i Kiramın savaşlara katılma arzusu, daha genç yaşlardaki gençlerin gazvelerde, seferlerde bulunma ısrarı bunların en güzel misalleridir. Bu cihadlara destek verme konusunda bir biriyle yarışa girmeleri, hayırda yarışın en bariz örnekleridir. Ecdadın Viyana kapılarına kadar dayanırken, bunu bir bayram, bir düğün coşkusu içinde ve mehter marşları eşliğinde nasılda bir azim ve kararlılıkla yaptığına şahit oluruz.

Çünkü azaptan kurtulmanın yolu samimi bir imanla yaşayabilmektir. Samimiyette, en çok can ve malın imtihanıyla ortaya çıkar.

Konforlu evlerimizde, sıcak yataklarımızda daha sabah namazına mahalledeki camiye, mescide gidemezken, inemezken, kendimizi şu anlattıklarımızla kıyaslamamız mümkün mü?

Malımızın, hatırı sayılır sadakasını, zekatını veremezken imanımızın samimiyetini  sorgulamamız gerekemez mi?

“Allah ve Resulüne iman ederseniz…” bunları da tam bir teslimiyetle yaparsınız demektir. Öyle değil mi?

Peygamberin öğrettiği cihad ruhunda, Allah’a ve resulüne en iyi kul olma yarışı vardır. Beldelerden önce gönülleri fethetme vardır. Doğruluk timsali nasıl olunur, komşuyla nasıl geçinilir, insanların haklarına nasıl riayet edilir, kendin için arzuladığını mümin kardeşin için de istediğini gösterme, öğretme örnekleri vardır. Hasılı cihad ruhunda mümin nasıl olur onun örneği vardır.

Toplumdaki gelgitler, her birinin bir birine benzeyerek yaşaması, doğruların tek olduğu halde, herkesin “doğrusunun” başka olması iman ve ahlaki değerlerden uzaklaştığımızı gösterir hale gelmiştir. Bunun yanında rehavet, dünya malı arzusunun ağır basması vb. bir çok sebep bu gün islam aleminde istenen sinerji ve heyecanı bir türlü oluşturamamaktadır.

Çocukluk yıllarımızda bizi coşturan, bizi heyecanlandıran birçok insanın aynı istikrarı sürdürememesi bizim de yıllar sonra onların bu günkü ruh hallerine dönmemiz bunun en bariz örneği değilmidir? Dün, Mescid-i Aksa, Küdüs, Filistin, Doğu Türkistan, Myanmar vb bir sürü ezilen coğrafyalar hatırlandığında konu olduğunda tüylerimiz diken diken olurken bu gün acep aynı heyecan ve ruh var mı? Diye sormak geliyor içimden.

Asla ümitsiz değiliz. Allah’tan ümidini ancak inkârcılar keser.(Yusuf S. 87 )

Lakin; durulmaya, rehaveti azaltmaya, ısrarla çocuklarımızı, neslimizi diri bir imanla yetiştirmeye acil ihtiyacımız vardır. Çünkü o imanda, çalışarak kazanmak var. Haramdan uzak durmak var. Dürüst bir insan olmak var. Hakkaniyet var. Hasılı sönmeyen bir cihad ruhu var.

 

YAZARLAR

https://www.facebook.com/%C3%9Cnye-Kent-Ofset-106507792092593