BERKAY YALIN


DANSÖZ NANA Ve PAPARAZZİ



Kavramın doğuşuna neden olan olayın geçtiği yer Roma, yıllardan 1958...

Amerikalı milyarder Peter Howard, kontes sevgilisinin doğum günü için Roma Rugantino gece kulübünü kapatmıştı. “Original Dixieland Jass Band New Orleans” çalıyor, konuklar eğleniyorlardı. Konuklar arasında kimler yoktu ki! Prensler, baronlar, Hollywood efsanesi Tyrone Power, Elsa Martinelli, Anita Ekberg, usta yönetmen Federico Fellini ve daha niceleri... İran’ın Hazer havyarı yerlere dökülüp saçılıyordu. Fransız şampanyaları su gibi akıyordu.

Mısır'ın ünlü kralı Faruk da davetliler arasındaydı. Ev sahibi milyarder, krala sürpriz yapmak istedi.

Klüp Rugantino’nun sahibi Romolo’yu yanına çağırdı, Faruk oryantale bayılır, gidin dansöz getirin, en iyisini bulun dedi.

Saatler gece yarısını, ikiyi gösterirken, “La Turca” getirildi. 

 

Asıl adı, 

Hermin Arslanoğlu’ydu. İstanbullu bir Ermeni kızıydı.

 

Henüz 15 yaşındayken sahneye çıkmış, birçoklarının tanıdığı Zennube, Özcan Tekgül, Aysel Tanju, Necla Ateş gibi o da o zamanın şöhretli oryantalleri arasına girmişti. Paris, Kahire, Beyrut turnelerine götürülürdü. Ününe ün katınca Türkiye’den taşınmış, dünya jet sosyetesinin eğlence merkezi haline gelen Roma’ya yerleşmişti. 

 

Ad olarak “Ayşe Nana”yı ona uygun bulmuşlardı, o da bu adı kullanıyordu...

“La Turca” diye tanınıyordu.

Apar topar getirildiği için yanında kostümü yoktu. 

Ama hiç sorun değildi. 

Partiye katılanların alkol seviyesi zaten iyice yükselmişti. 

 

Olduğun gibi dans et dediler. 

 

Beyaz tenli, uzun siyah saçlı, ince belli kadın, ayakkabılarını fırlattı, yalın ayak ortaya çıktı, 

eteklerini sıyırdı, vücudundan seksapel fışkırıyordu, emredici bir ifadeyle; 

“yere halı serin” dedi.

Tüm konuklar, masaların ortasındaki avuç içi kadar yuvarlak pistin etrafında toplanmıştı. Roma imparatorluk hanedanından Prens Hercolani, ceketini çıkardı, 

halı serer gibi piste attı. Peşinden, diğer centilmenler 

de benzeri şeyler yaptılar. 

 

Nana’nın ayaklarının altında, ceketlerden halı oluşmuştu.

Ritmik hareketlerle kıvrılmaya başladı. Yırtıcı bakışlarıyla etrafını süzüyor, büyülenmiş bakışlarla seyrediliyordu. 

 

İşte her şey o anda oldu.. 

 

Ev sahibi Amerikalı, “üzerindekileri çıkar” 

diye bağırdı. 

 

La Turca ağır ağır dans ederken elbiselerini çıkardı, iç çamaşırlarıyla kaldı. 

Ok yaydan çıkmıştı. 

 

Amerikalı bu sefer, 

“sütyeni de çıkar” 

diye bağırdı. 

 

Rugantino Klübü coşku çığlıklarıyla inlerken, Ayşe Nana kopçayı açıverdi !..

Herkes kendinden öylesine geçmişti ki, gazeteci Tazio’nun şakır şakır deklanşöre bastığını kimse fark etmemişti. Aslında, bu tür prestijli kulüplerin kapısında goriller beklerdi, içeri gazeteci alınmazdı. Ama tecrübeli magazin muhabiri Tazio Secchiaroli her nasılsa içeri sızmış, kimseye çaktırmadan tam yedi kare fotoğraf çekerek bu anları ölümsüzleştirmişti.

Tazio Secchiaroli, Rugantino Klübüne girdiği gibi, yavaşça, süzülerek çıktı dışarı, atladı motosikletine, doğru L’Espresso dergisine… 

 

Yazı işleri müdürleri, fotoğrafları görünce tırnaklarını yemeye başladılar. Şahaneydi ama nasıl yayınlayacaklardı? O dönemde, çıplak kadın fotoğrafı basmak, nükleer füzenin düğmesine basmak gibi bir şeydi. Vatikan ayağa kalkardı. 

 

Düşündüler taşındılar, göğüs uçlarını beyaz boyayla kapatarak yayınlamaya karar verdiler. Yer yerinden oynadı.!

 

Tiraj rekoru kırılmıştı ama 

İtalya da ayağa kalkmıştı. 

 

Nana’nın çıplak fotoğraflarını gören Katolik yobazlar akın 

akın kiliselere koştu; 

“Kirlenen gözleri için” 

günah çıkarttılar..” 

 

Papalık makamı kaşlarını çatarak resmi açıklama yayınladı, bu skandalın 

Asla kabul edilemez.” 

olduğunu ilan etti. 

 

Ayşe Nana hedef haline gelmişti, linç ediliyordu. 

Roma polisi tarafından 

“İzinsiz çalışmak ve müstehcen gösteri yapmak”tan gözaltına alındı. 

 

Sınır dışı edilmesi isteniyordu. 

Amerikalı milyarder Peter Howard tarafından kefaleti ödendi, serbest bırakıldı. 

 

Ama hayatı mahvolmuştu.. Sokağa bile çıkamıyor, her görüldüğü yerde yuhalanıyordu.

O gecenin bütün faturası ona kesilmiş, aforoz edilmişti. Kariyerinin zirvesindeyken, 

iş bulamaz hale geldi. 

 

“İtalyan halkından özür dilerim, Katolik kültürüne saygım sonsuz, hatta Katolik olmayı düşünüyorum” 

bile dedi, ama nafile...

Affedilmedi. Sadece 38 koltuklu daracık bir salonda erotik danslar sergileyerek hayatını sürdürmeye çalıştı. Ve bir süre sonra 78 yaşındayken, hayata küskün bir şekilde vefat etti.

Gel gör ki.. Bu talihsiz güzel kadın, o gecenin konukları arasında yer alan ünlü rejisör Federico Fellini’ye ilham kaynağı olmuştu.

Beş defa Oscar ödülü kazanan, usta yönetmen Fellini !… 

 

O geceden yola çıkarak, 

La Dolce Vita (Tatlı Hayat) filmini çekti. 

 

Film büyük infial yarattı. Fellini de Ayşe Nana gibi saldırıya uğradı, Vatikan’ın baskılarına maruz kaldı, sansürlenmeye çalışıldı, hakkında davalar açıldı. Umursamadı. İki sene sonra, 1960’da filmi vizyona soktu...

Baş rollerinde 

Anita Ekberg ile Marcello Mastroianni oynuyordu. 

Ayşe Nana’yı Nadia Gray canlandırmıştı.


Gazeteci Tazio rolünde, Walter Santesso vardı. Gazetecinin filmdeki ismi 

“Paparazzo”ydu.
La Dolce Vita’daki Paparazzo ismi döndü dolaştı, bu tür sansasyonel fotoğrafları çeken gazetecilerin ortak sıfatı oldu:

“ Paparazzi ” 
Evet…
Fellini’ye ilham veren, Ayşe Nana’ydı. Ayşe Nana’nın çıplak fotoğrafını çeken gazeteci ise, paparazzilik mesleğinin başlangıç tarihi, miladıydı.

Demem o ki…
Türkiye’li Ermeni kızının Papa tarafından lanetlenmesi, paparazzilik mesleğinin doğmasına yol açmıştı.

 

(Kaynak:İbrahim Karamehmet)

YAZARLAR

https://www.facebook.com/%C3%9Cnye-Kent-Ofset-106507792092593