YAHYA CUMHUR TAPÇI


Âdâb-ı Muâşeret Dersiymiş…

Yahya Cumhur Tapçı


Eğitimde adab-ı muaşeret dersi verilecekmiş! Güler misin, ağlar mısın…

Göreve getirilen her bakan kendince yeni icatlar çıkarıyor. İcat, diyorum çünkü sorunun özünü yakalayamadıklarını, sonuç üzerinden hareketle çözüm üretmeye çalıştıklarını, eleştirileri doğru değerlendiremeyip haklılıklarını ispata çalıştıklarını görüyorum. Son tahlilde eğitimdeki problemlerin gerçek sorumluları, topu öğrenci ve öğretmenlere atıp kendilerini temize çıkarmaya çalışıyor. Bu konuda da günah keçisi öğrenciler/çocuklar! Bu kafayla bu işin altından kalkmak mümkün değildir. Son on yılı aşkındır değerler eğitimi veriliyor da ne oldu? Sonuç… ? Sorunun kaynağını yanlış tespit ederseniz ne değerler eğitiminde ne de âdâb-ı muaşeret konusunda bir adım ilerleme elde edemezsiniz. Konuşulan ve konuşulacak olan her söz lâf-ı güzaftan; yapılacak bütün çalışmaların sonucunda zaman kaybından başka bir şey olmaz!

Osmanlı Türkçesi lügat/sözlüğünde; “Âdâb : Usuller, yollar, kaideler; muâşeret : Birlikte yaşayıp iyi geçinme; âdab-ı muâşeret : Görgü, topluluk içinde normal davranış şekilleri, insanların birbirleriyle iyi geçinmeleri usulü, nezaket, terbiye.” şeklinde açıklanmıştır. Farklı sözlüklerde de benzer ifadelerle anlatılmış “âdâb-ı muâşeret” ifadesi. 

Milli Eğitim bakanlığının sorunun nereden kaynaklandığının farkına varamadığınızı görüyorum. Toplumdaki ahlaki çöküş; hırsızlık, yolsuzluk, küfür, hakaret, saygısızlık, bencillik, başkalarını hor ve hakir görme, istediğini elde etmek için her yolun mubah olması, … vb. gibi davranışlar nerede öğreniliyor? Eğer bunlar okulda öğren/t/iliyorsa bu hale gelişimizin sebebi de okullar olmalı! O zaman iş kolay; kapatıverirsiniz okulları sorun da kalmaz(?)! Bu sorunu okullarda çözmeye çalıştığınıza göre…

Toplumun hastalığı: Her türlü sorunun yükünü, sorumluluğunu iyi insanlar taşır ve düzeltmek için uğraşıp dururlar. Kötüler kötülüklerine devam edebildikleri için de hiçbir zaman sonuç alınamaz. “Ağaç yaş iken eğilir. ”atasözümüz bize aslında çözüm yolunu işaret ediyor. Çocuğun eğitiminin daha anne karnında başladığını anlatıyor bize bilim. Ben bu işin daha anne babanın evlilik sürecine kadar götürebilirim ama bu konuyu hem uzatır hem de bazı aydın(?) görüşlü kişilerin işine gelmez. Çocuğun aile içindeki sesleri duyduğu, davranışları hissettiği; doğum sonrası çevresinde cereyan eden ses ve davranışları hafızasına kaydettiğini ve karakterinin oluştuğunu anlıyoruz. Hal böyle olunca siz, altı, yedi yaşına gelmiş bir çocuğu onca farklı yetişmiş çocukların arasına sokup ailede görmediği âdâb-ı muâşeret kaidelerini nasıl öğreteceksiniz ki... Bu çocuklar, edebini, âdâbını, diğer çocuklarla nasıl iletişim kuracağını/kuramayacağını kendince öğrenmişken onu nasıl değiştireceksin ki… Her gün, her saat tv kanallarında gösterilen edepsizlikleri, şiddeti, yolsuzluk, hırsızlık, aşağılama görüntülerini izleyen; evde anne babasından duyduğu ahlak dışı sözler, olumsuz davranışlar, sosyal iletişimsizlik, şiddet, küfür, vb. durumlarla karşılaşan bir çocuktan siz ne bekliyorsunuz?

Havanda su dövmekten başka bir işle uğraşmıyor milli(?) eğitim. Ya liyakatsiz kişilerle yönetiliyor ya da büyük bir ihanetin içindeyiz. Bu sorun bugünün sorunu da değil maalesef. Bizim bildiğimiz, aklımızın erdiği günden beri eğitim sorunumuz derinleşerek devam ediyor. Düzeltmeye gelen her yeni bakan ve kadrosu sorunları daha da zorlaştırmaktan başka işe yaramamışlar maalesef. Geçmişten hiç ders alma, anlayışı yok. Günü kurtarma, koltuğu koruma derdinden başka dertleri yok yöneticilerimizin. “ Vur abalının sırtına!” anlayışı devam ediyor. Sorun gençlerle, çocuklarla ilgiliyse öğretmenler halletsin düşüncesi hâkim. Ne kadar kolay değil mi? Bakanlık, il; il, ilçe milli eğitim müdürlüklerine; onlar da okul müdürlerine; müdürler de öğretmenlere havale ediveriyor işleri. Sonunda topu atıyoruz öğretmenlere ve herkes sorumluluktan kurtulmuş oluyor. Böylece görev tamamlanmış oluyor(?). (Emir komuta zinciri!) Bırakın okulları sayın bakan, sorunun müsebbibi çocuklarımız/öğrencilerimiz, öğretmenlerimiz değil! Aile Bakanlığı ne işe yarıyor? Sizin çocuğunuz yok mu? Sizin çocuğunuz edebi, ahlakı, değer yargılarını ve toplum içindeki davranışının nasıl olacağını okullarda mı öğrendi? Sizden öğrenmedi mi olumlu olumsuz her davranışı, ahlakı, güzelliği, yardımseverliği, fedakârlığı, saygıyı, sevgiyi, … Çocukların karakterinin ailede oluştuğu, sonradan değiştirmenin çok kolay olmadığı aklınıza gelmiyor mu? Aile bakanlığı ve diğer kurumlarla işbirliği içinde bu sorunu halledemez misiniz? Öncelikle aile, sonra sosyal iletişim kurumu olan TV’lerdeki yayınlar, sivil toplum kuruluşları, vb. gibi insan odaklı kurumlar âdâb-ı muâşeret kaidelerine uygun faaliyetler üretmeli ki gelecek nesil de edepli, ahlaklı, saygılı olsun.  

Sözün özü: Çocuğun karakteri, davranışı ve değer yargıları ailede oluşur, gelişir ve kalıcıdır. Sonradan öğrendikleri ve çevre etkisiyle oluşan olumlu/olumsuz davranışları ise zamanla gelişir, değişir. Bu nedenle Bakanlık, öncelikle sorunların özünü doğru tespit etmeli, çözümünü de ona göre yapmalı; öğretmen, öğrenci ve velileri de yeniden karşı karşıya getirmemeli… Siz öncelikle; başta anne baba adayları olmak üzere bütün kişi ve kurumlara âdâb-ı muâşeret kaidelerini öğretin. Sonuçta ihtiyaç olursa, öğrencilere bunun eğitimini vermek için öğretmenlerinizi görevlendirirsiniz. Kaldı ki aile düzelirse toplum, toplum düzelirse gelecek nesiller de düzgün olur. Siz daha işin başında zurnanın son deliğine basıp bir sanat eseri ortaya çıkarmaya çalışıyorsunuz vesselam. 12.12.2023

YAZARLAR

https://www.facebook.com/%C3%9Cnye-Kent-Ofset-106507792092593