AV. İRFAN YILDIZ BEŞLİOĞLU


DOKTOR OSMANI MEZARDAN ÇIKARALIM


Doktor Osman Nuri ISIK vefat edeli birkaç gün oldu.  Topragin altinda, huzurla yatsin. Eminim ki, yüzlerce hattâ binlerce (saglik verdigi) insan, ona dua ediyor. Ünye'de, belirli bir yasin üstündeki hemen herkesin onunla ilgili anilari vardir. 

Osman Abi, romani yazilacak adam. Hayatindaki dram ve trajedilerle birlikte.  Birgün biri yazar belki.  Ruslarin ünlü sairi(ve yazari) Boris Pasternak'in 1956'da yazilip 1957'de yayinlanan romani Dr. Jivago var da, bizim Dr. Osman'imiz niye olmasin!

Onunla ilgili birkaç gözlem ve ani anlatarak, yâd etmek istiyorum...

Osman Abi, siyasetle ugrasti.  Tabii siyaset ayni zamanda rekabet demek ve bu rekabet acimasiz da oluyor.  Halkçi Parti-SHP-CHP içinde (hep sosyal-demokrat) siyaset yaptigindan, adayliklarinda partiiçi önseçim çok oluyordu. Ilk gelen sonuçlarda, partililerin vicdani oylarinda birinci olurken, rezerve tutulan ve duruma göre geç kullandirilan oylar nedeniyle hep alt siralara düsürülüyorduk. Siyaset cambazligi bize göre degildi. Büyük umutlarla yola çikiyor, sonra oturup üzülüyorduk.

Birçok önseçimde milletvekili adayligi için yaristigi kisilerden biri Ergüder Abiydi. Bunlardan birinde, yine,  Akkus'tan Ecz. Ergüder Efil de aday adayi Osman Abi de. Ergüder bey Osman Abiyi severdi ama Osman Abi'nin kendi hizina yetisemeyecegini düsünürdü. "Dr. Osman yataktan kalkincaya kadar, ben birkaç ilçe gezerim!" dedi. Halbuki Osman Abi çok erken kalkardi ama evden bir zaman çikamazdi. Çünkü bakmakta oldugu çok sayidaki köpege yemek hazirlar, onu dagitirdi.  O isler bir hayli zamanini alirdi. Tembellikten veya keyfine düskünlükten degil, hayvanseverliginden-fedakârligindan dolayi gecikirdi.

1999 önseçiminde, Osman Abi gene alt siralara düstü. Ergüder Abi daha üst siradaydi. Ogün aksamleyin, Ünye’de parti binamiza gelen Ergüder bey, biraz alkollüydü. “-Beni daha ön siralara getirtebilirdin, getirmedin..” kabilinden sitemkâr sözler etti. Ben de öfkelendim. “-Doktor Abi kaçinci sirada bakiyor musun sen!” dedim, ayaga kalktim. Rahmetli Ramis Maral amca (baskan Kemal’in babasi) aramiza girdi, beni kucakladi, “-Sen baskansin, sâkin olacaksin oglum!” dedi. Sonuçlardan demoralize olmak, Ergüder Abiyi kontrolden çikarmisti. Böyle ilginç günler yasadik. Demem su ki, ben Osman Abi için kavga etmeye hazirdim hep…

(Yine…) 1999 yerel-genel seçimi birlikte yapilacakti. Anketlerde CHP iyi gözükmüyordu. Doktor, Ergüder beyin o seçim öncesi güçlü gözüken DSP'ye adaylik basvurusu yapmak üzere oldugunu duymus. "-Gel, CHP'den aday ol yine. Sana bu yakisir. Bu güç zamanda parti yalniz birikilir mi" dedi ve Ergüder bey çok etkilendi, geldi CHP'den aday adayi oldu. Böylesine severler-sayarlardi birbirlerini..

2002 genel seçimlerinde, Osman Abiyi adaylik için (ilçe baskani sifatimla) Ankara'ya götürdüm. Adaylik basvuru formunu ve diger belgeleri, onun adina kendi elimle doldurdum. Bir yorgun, biraz ümitsizce biraz da küskünce bir hâli vardi. Genel merkezde tüm yetkililerle görüstük. Neredeyse hiç agzini açmadi. Hep ben konustum. Osman Abinin neden aday gösterilmesi gerektigini hep ben anlattim. Gittigimiz yerlerde, bana gösterilen ilgi ve sevgiyi gördükçe, "-Irfan'cigim, bunlar seni aday koyar, ben birakayim, sen aday ol!" dedi. Hayir Abi, dedim, devam... Hattâ, ismini vermeyecegim güçlü bir yetkili beni ayri çagirdi, kapiyi kapatti ve "istifa et ilçe baskanligindan, aday ol; seni siraya koyacagiz" dedi. "-Hayir!" dedim. "-Osman Abiyi aday istiyorum!" “-Oglum, çocuk musun, bak döverim seni!” dedi. “-Hayir dedim, adayim adayim Osman Abidir.” O seçimde Osman Abiyi 4. siradan aday koydular. Beklentimiz 2. siraydi.

Samsun'un milletvekili adaylarindan Nâzim Alkan abimiz de 4. siradaydi. Bilindigi gibi Ikizce'nin Senbolluk kasabasiyla Terme'nin Ambartepe kasabasi bitisik ve ayni yer. Iki kasabayi, aradan geçen yol ayiriyor. kasabanin yarasi Ordu iline dahil diger yarisi Samsun iline dahil. Osman Abiyi çok sevdi Nâzim Abi. O bölgede ortak çalisma yaptilar. Iki 4. sira adayi, yazgi ve çalisma birligi yaptilar... Hep Terme topraginda çalistilar hem Ikizce topraginda.  O günü oralarda aksam ettiler. Osman Abi çok mutluydu o gün. Çok neselenmisti.

Osman Abinin evde baktigi hayvanlari oldugu için, uzak yerlere gitmeyi çokça istemezdi. Çünkü hayvanlarin yemek vakitlerini takip ediyordu. (Bu arada, rahmetli babam geldi aklima. Ahirdaki hayvanlarimiz yemegini yemeden, suyunu içmeden, kendi yemek yemezdi. Evin insanina da böyle söylerdi. Onlari yedirip içirmeden, siz yiyip içmeyin, diyordu.)  Bir gün uzakça bir yere cenazeye götürdüm onu. "Nerede, gelmedik mi Irfan? diyordu, "Az kaldi Abi" diyordum. Tepeleri dönüyoruz, dönüyoruz, derelere iniyoruz, çikiyoruz. toz, toprak... Ikide bir saatine bakiyordu. Hay Allah! Diyordu.  Osman Abinin iyice cani sikildi, kizar gibi oldu: "Irfan,   ... 'nin kimi ölürse ölsün, bir daha buraya gelmem!" dedi. Kahkahayi basmistik.

Osman Abi hastalariyla sakalasirdi. Hastalarin da hosuna giderdi bu. Hastalarin -ki genelde yaslilar- bir kismi muayeneye ugramadan, eczaneye gelip ilaç danisirlardi. Osman Abi de muhtemelen bir iki dostuyla sohbet eder oluyordu. Tabii is biraz sakayla karisik oldugundan, konuklar da söze girme cesareti bulurdu. Onlardan birinde bir yasli adam geldi. Ilacini aldi giderken, konuklardan biri söze daldi: "-Yahu Doktor, kesemedin sunun biletini bir türlü!" Osman Abi: "Yahu tamam da, adam gitmek istemiyor; o trenden yana bakmiyor bile!" Dedi. Giden adam da, "Benim acelem yok, yalniz, sirami sana verebilirim!" dedi. Kahkahalar uçustu.

Osman Abi, utangaç bir insandi. O kadar sosyal-ekonomik hareketlilik yasamis olmasina ve renkli sayilabilecek bir yasantisi olmasina karsin, yine de mahçup, çekingen bir hâli vardi. Birine telefon edip birsey istemek veya bir talebi söylemek zorca geliyordu ona. Kendisinin ilçe baskani oldugu benim de yardimcisi oldugum dönemde, birçok konuda genel merkezi ve -kisa bir zaman da olsa koalisyon ortagi oldugumuz süreçte-  bakanlari-genel müdürleri, vatandaslarin veya kendisinin talepleri veya diyecekleri için, bana aratirdi.  Birisinden birsey istemek zor geliyordu ona. Örnegin rahmetli Savci Ahmet Isik’in bir konusu vardi. Onun için bile ben aradim devrin bakanini. Çözdük sorununu…

Bir keresinde Ankara'da toplanti oldu. 1995 senesi. Genel Merkeze ve TBMM'ne gitmek gerekti. Beni gönderdi. Gittim, geldim. Gitmisken, gömlek-kravat vb. aldim. Yanina gittim bilgi vermek için...  Ben anlatirken öylece beni izliyordu. "-Bu gömlek, bu kravat..." dedi. "-Baskan gömlegi-kravati... Bunlar seni baskan yapmis... " dedi.  Ben de, acaba yanlis birsey mi konustum, hatâli bir tavrim mi oldu" diye kaygili düsünceler geçirirken içimden... "-Gel, gel!" dedi. Gülerek... "-Saka yaptim; kahve içelim!" dedi. Kahve söyledi. Ardindan da, "-Ben, aday olunca, baskanligi zaten sana birakacagim; bu is gençlere yakisir, biz yaslaniyoruz artik! Ben, gönlümdekini söyledim sana" dedi.

Osman Abi, çok iyi bir hatipti. Siyaset jrgonuyla söylersek, “kürsüsü iyi”ydi. Bir Yesilkent konusmasi vardir ki... Muazzamdir.  Yalniz fikriyle degil, yüregiyle de konusurdu. Yine bir Inkur konusmasi vardir, aksam karanligini esneten belediye ve dükkân isiklarinin yari aydinligi içinde.  Inkur'da, "Bana bakin Inkurlular! Bu isi çok uzattiniz;  beni milletvekili yapacaksaniz, bu seçimde yapin, yoksa daha da olmam!" dedi. Herkesi güldürdü. O seçimde seçilme imkâni genel ortam ve görünüme göre yoktu. Ama espriyle birlikte belki bir ümitsizligi veya hüznü de ifade ediyordu.

Osman Abi, bir akrabamin tâbiriyle, delikanli adamdi.  Baska bir tabirle güzel adamdi. Nezih insandi.

1995 senesinin Temmuz ayi olsa gerek. O ilçe baskanimiz, biz yaninda yönetimi. Ünye disindaki bir kasabaya festivale gittik. Gene Ünye'den gelip festivalde bulunan birisi, Osman Abiyi üzen bir cümle kullandi. Hepimize dogru konustu ama Osman Abi sahsen üstüne alindi. O festivalde ne isimiz varmis... (Bizim festivalin sebep ve ruhuna aykiri oldugumuzu ima ediyordu aklinca..) Kisi alkollüydü. Ciddiye almak da pek gerekmezdi. Kisi, Ünye’deki (haksiz da olsa) kendi rahatsizliklarini, yahut yenilgisini deplasmana tasiyordu…  3. Kisilerin sahasinda hesaplasmak istiyordu… Ama Osman Abi çok sinirlendi. Gereken cevabi Osman Abi de verdi biz de. Söylenen rencide edici cümle, öylesine irite etti ve öfkelendirdi ki Osman Abiyi, kalkin gidelim, dedi. Bunlarla ayni yerde oturmam ben, dedi. Ne yaptiksa teskin edemedik. Ertesi gün konuyu Dis Hekimi Basri Görgülü'ye anlattim. Osman Abiyi aramasini rica ettim ayrica o zati da arayip uyarmasini...  Basri Abi de çok sinirlendi. “-Essek herif!” dedi, onu densizligi yapan arkadas için; "-Tamam ben geregini yaparim Irfan'cigim," dedi. Osman Abiyi aradi, biliyorum da öbür kisiyi aradi mi bilmiyorum.  Böyle tatsiz bir durum da yasanmisti. Hani demem o ki, Osman Abimizi üzdüler o gün.  (Elbette eminim ki o kisi de çok pisman oldu sonradan; bir an hatâ yapti iste… Yoksa öyle kalitesiz biri degildir. Bir an formsuz düstü, gaf yapti, pot kirdi o gün.. Sonradan kendi içinde vicdaniyla hesaplasmistir, öyle saniyorum…)

Dr. Osman, öyle vatanperver, öyle Atatürk-sever, Atatürk'ün düsünce ve devrimlerine, kurumlarina öylesine bagliydi ki...  Bu konularda bir hatâ, kötüniyet, zarar verici bir söylem, gizli-açik bir tutum gördügü zaman çok öfkelenirdi. Yurdun-ulusun-Atatürk’ün aleyhine bir söylem hissettiginde veya o konuda ciddî kuskular duydugunda birilerinden… Susmazdi. Sesini yükseltirdi. Kesin ve net biçimde tavrini koyardi..  Bakmayin siz, yaslandigi zamanki munis-muhlis ve uysal hâline... Daha erken yaslarda, temiz yürekli-iyicil bir firtina gibiydi. Esti mi eserdi. Hani deyim yerindeyse havaliydi, rüzgâr yapardi.

Bir dönemler, Osman Abinin dostlari ve sevenleri olarak onu çembere almis, saygi-sevgi yumagi yapmistik. Bundan güç aliyordu. Bir sosyal-siyasal mesele nedeniyle,  telefon edip yari açik yari kapali tehdit etmisler Osman Abiyi. Ben ondan dinledim. Konusmanin tanigi degilim. Osman Abi, "-Bana viz gelirsiniz!, viz!" demis. Bu olaydan sonra, artik hiç yalniz birakmadik Osman Abiyi...

Birçok akrabasi vardi. Çok sayida yegeni vardi. Ailesi onlardi. Ama dostlari da/bizler de onun ailesiydik.

Birbirimize insanî ve sosyal olarak, manevî olarak yaslanirdik, moral olurduk.

Kimlerin doktoru degildi ki...  Kadir Inanir'in annesine de o bakiyormus vaktiyle, doktor olarak...  Doktorlugundan oldukça hosnut olan Kadir Inanir, ona bir dolmakalem hediye etmis... Severek tasirdi bu kalemi... 

Çok üzü

YAZARLAR

https://www.facebook.com/%C3%9Cnye-Kent-Ofset-106507792092593