YAHYA CUMHUR TAPÇI


Emanetçi Olduğumuzun Farkında Mıyız…

Yahya Cumhur Tapçı


Emanet...
Emanet, bizim olmayandır. Bize koruyup kollanmamız ve vakti geldiğinde sahibine iade edecek olduğumuz şeydir... Sahibine iade edilecek şeylerin korunup kollanması kolay olmamasına rağmen insan, kendine emanet edilen ne varsa sanki onun sahibiymiş ve istediği gibi kullanabilirmiş gibi davranıyor. Yani kendisine nelerin emanet edildiğinin farkında bile olmadığı için bu emanetlerin bir gün birer birer elinden alındığını görünce isyan bayrağını kaldırmaktır. O halde biz insanlar neden bu emanetleri kendi öz malımızmış gibi, fütursuzca kullanıyoruz...

Nedir bu emanetler?

Beden...
" Bu ruh bedende emanet..." sözü ne kadar yanlış... Aslında beden, bu ruha emanet değil mi? Ruh ölümsüz, beden ölümlü… Yunus Emre’nin “ Ölürse ten ölür canlar ölesi değil.”  Dizeleri bu durumu açıkça ifade etmektedir. Ölünce ruh asıl vatanına göçerken beden, ceset halini alır ki bir an önce ortadan kaldırılması gereken bir necis haine dönüşür ki biz onu en kısa zamanda toprağa kavuştururuz. Çünkü toprak temizleyici bir özelliğe de sahiptir.

Yani insan, beden sağlığına dikkat etmeli. Beden emanetine dikkat etmezse ölene kadar onun sıkıntısını çekecek ve belli ki de bu beden emanetine iyi bakmadığı, sağlığına dikkat etmediği için de hesaba çekilecektir.

Eş...
Günümüz modern(?) sosyolojik yapı ve anlayışta her ne kadar eş, partner, flört, çıktığı gibi anlamsız ve içi boş, samimiyetten uzak güvensiz ifadeleri da çağırıştırıyor olsa da bizim kastımız karı ve koca ikilisidir. Birileri tarafından karı ve koca ifadeleri en güzel anlamlar taşımasına rağmen çok kültürlü cahiller bu ifadeden rahatsız oldukları için “eş” kelimesi kullanılır olmuş. Her şeye rağmen yukarıdaki içi boş ifadelerden çok daha iyi…

 
Karı kocaya, koca karısına emanettir. Birbirlerine sevgi ve saygıyla yaklaşıp koruyup kollarlarsa ömür boyu huzurlu, mutlu ve mesut yaşarlar. İslam, bu konuda karının kocaya, kocanın da karısına karşı sorumlulukları bellidir. Bu yüzden karı ve koca olmak isteyen insanlar öncelikle bu sorumluluklarının bilincinde olmalı ve ona göre hareket etmelidirler. Aksi takdirde ömür boyu huzur bulamaz, hesaplarını da kolayca veremezler. O yüzden bu emanete de dikkat etmeliyiz.

Evladı iyal/Çocuklar...
Kız ve erkek çocuklarımız ve himayemiz altındaki diğer çocuklar da bizlere birer emanet. Yokken Allah(cc) 'ın izniyle var oluyor ve bizlere emanet ediliyor. Bazıları çocukları kendi iradeleriyle kazandıkları yanılgısındadır. Bu yanılgı onları çocuklarının sahipleri olduğu yanılgısına düşürüyor. Çocukları veren de alan da Allah’tır. Bu bilinçten yoksun insanlar çocukları olmadığı veya herhangi bir sebeple vefat ettiği zaman isyan durumunda feryadı figan edebiliyor. 

 

Öksüz ve yetim, sorumluluğumuz altımızdaki çocuklar ile bizim çocuklarımız, güzel terbiye ile eğitilip, geleceklerine dair imkânlar hazırlandıktan ve evliliklerini tamamladıktan sonra anne babanın emaneti olmaktan çıkarlar. İşte belki de ondan sonra anne baba çocuklarına emanet durumu ortaya çıkabilir ki bu, konumuz dışındadır. Evladı iyalimize gözümüz gibi bakıp onların geleceklerini de teminat altına alacak hassasiyetle davranmalı ve bir gün ayrı düşeceğimizin de idrakinde olarak hareket etmeliyiz.

Mal, mülk...
Mal mülk bu dünya nimetidir. Helal yoldan kazanmak ve helal yolda harcamak sorumluluğumuz vardır. Helal yoldan çalışarak, alın teri dökerek elde edilen mal ile anne babadan miras yoluyla elde edilen maldır. İnsan bunlar benim helalimdir, alnımın teriyle kazandım, diyerek har vurup harman savurmaya, olur olmaz yerlerde harcamaya, haram yollarda tüketmeye hakkı yoktur. Bu yüzden kazanılan bu mal mülk de insana emanettir. Çünkü nereden kazandın, nerelere harcadın hesabını düşünmelidir. Ayrıca bu kazancının, mal ve mülkünün Allah tarafından kendine verildiğinin ve bir gün bu malı mülkü dünyada bırakıp gideceğinin farkında olmalıdır. Hep ben kazandım, emeğimin hakkı, diyerek bu mala ve mülke bağlanmak, diğer insanlara bunlar üzerinden üstünlük taslamak ne kadar yanlış... (İsteyene ahiret nimetlerini, isteyene de dünya nimetlerini veririz.) [Şura 20], (Yalnız dünya için yaşamak, eğlenmek isteyenlerin çalışmalarının karşılığını, hiçbir şey esirgemeden [sağlık, mal, para, makam, şöhret gibi] bol bol veririz. Bunlara ahirette yalnız Cehennem ateşi vardır. Emekleri hep boşa gider. Yalnız dünya için yaptıkları işlerine, ahirette bir karşılık verilmez.) [Hud 15, 16] 

 

Allah, isteyene istediğini mutlaka verir. Rızkı verenin kim olduğunun idrakinden yoksun olanlar bir gün bu mal ve mülkün elinden alındığını, varisleri tarafından hoyratça harcandığını ve fakat hesabının da kendisinden sorulduğunu görüverirler...

Makam ve mevkii...
Dünya işlerinin sağlıklı yürütülmesi için insanların toplumsal yaşantısında bazı işlerin birileri tarafından yönetilmesi gerekmektedir. Aksi takdirde kargaşa ve başıbozukluk meydana gelir ki anarşi ve terör kol gezer o zaman… Bu manada devletlerin resmi ve gayrı resmî kurumlarının belli kademelerine insanlar tayin edilir ve bunlar işleri organize ve takip ederek işlerin sağlıklı ve bir disiplin içinde yönetilmesini sağlarlar. 

 

Bu görevde bulunan insanlar ehil olmalı ve görev bilinci içinde çalışmalı yani görevini layıkıyla yerine getirmelidir. Beceremediği takdirde bu makam ve mevkiinin elinden alınacağının farkında olmalıdır.

 

Geçmişten günümüzde bu makamları işgal edenlerin liyakatleri hep tartışma götürmüştür. Önemli olan bu makamların da bize emanet edildiğinin farkında olmamızdır. Emaneti omuzlamak da büyük cesarettir. Cahil cesur olurmuş, derler bu makamları elde etmek için talipli olanlara helal olsun…

 

Aklımız sıra bu makam ve mevkiler de hakkımızla elde ettiğimizi düşünürüz, bu makamı elde etmek için kaç takla attığımızı unutarak... İşgal ettiğimiz bu makamın sahibi sanıveririz sonra... Bizsiz bu makamın işlevsizliğine hükmederiz. Bir gün bu makamı altımızda çekip aldıklarında da şaşkına döner sağa sola hırlamaya başlarız.

 

İş…

İster kendi işimiz olsun, isterse bize verilen görev olsun hepsi bize emanet edilen sorumluluklardır. İş emanetini, gereğini yerine getirmediğimizde işlerin aksaması, toplumsal hak ihlalinin ortaya çıkmasına sebebiyet verir ki, “işi ehline veriniz…” ayetinin ihlali söz konusu olur. Sorumluluğumuzu yerine getirmediğimiz için de haksızlık yapmış oluruz. Hak etmediğimiz kazançlarımız da bize haram olur ki hepsinin hesabını da ayrı ayrı vermek zorunda kalırız. İş emanetini layıkıyla yerine getirmediğimiz için de işi elimizden alırlar ve bizi kapının önüne koyarlar. Yani iş emanetini de kaybetmiş oluruz…

Vatan…

Uğrunca canımızı verdiğimiz, toplum olarak birlikte huzur içinde yaşadığımız toprak parçasıdır vatan. Vatansız huzurlu bir hayat sürmek zordur. Bu yüzden geçmişten günümüze insanlar kendilerine huzurlu bir hayat sürebilecekleri sınırları belli alanlar tesis etmişlerdir ve bu sınırları korumakla mükellef görmüşlerdir kendilerini. Bu toprak parçasının kendilerine atalarından emanet olduğunun bilinciyle korur, düşmanların her türlü saldırılarına karşı savunurlar. Atalarından kalan bu emaneti çocuklarına, gelecek nesillere daha iyi, güçlü ve güvenli bir şekilde devrediverirler…

 

Ömür…

Ömrümüzün de bize sınırları belli bir hayat emaneti olduğunu, bu emanetin iyi ve güzel bir şekilde değerlendirilmesi gerektiğinin farkında olmadan terki diyar eyleyiveririz darı dünyayı… Sırtımıza yüklendiğimiz bir sürü eğri büğrü odunla darı bekaya yollanıveririz.

 

Hülasa, bir ömür, "Benim!" diye caka sattığımız, bizim zannettiğimiz emanetleri bir gün terk edeceğimizi düşünmeden yaşıyoruz. Bu emanetler elimizden alındığında/kaybettiğimizde de isyankâr tavırlar sergiliyor bilinçsizce yaşayıp gidiyoruz...

 

Emanet ehli olmak çok da kolay değil. Emanete, emanet muamelesi yapmak gerekir. 

Emanetleri kendi malı zanneden biz zavallıların vay haline...

 

YAZARLAR

https://www.facebook.com/%C3%9Cnye-Kent-Ofset-106507792092593