Merhaba Ünye Kent okuyucuları,
Bu köşede zaman zaman Ünye’de yaz mevsiminin coşkusunu yansıtan Mayıs Yedisinden, yöremizin zengin festival kültürüne; geleneklerden yaşanmış mirasa kadar pek çok konuya değiniyoruz. Kültürün günlük hayatımızdaki yansımalarını, geçmişle bugün arasında kurulan bağları kültür bilimi bakış açısıyla ele alıyoruz. Bu kez konumuz, Karadeniz’in hem toprağında hem toplumsal hafızasında derin izler bırakan bir unsur: fındık.
Karadeniz’in yeşil tepeleri arasında yetişen fındık, sadece bir tarım ürünü değildir; o, binlerce yıllık kültürel hafızanın taşıyıcısı, bir yaşam biçiminin simgesidir. Ünye ve çevresi için fındık, ekonomik değerin çok ötesinde, toplumsal ritüellerin, dayanışmanın, kuşaklararası bağların, hatta yaşam döngüsünün merkezinde yer alır.
Fındık zamanı, baharın canlılığının ardından yaz sonuna doğru başlayan bir toplumsal şenliktir. Bu dönem sadece ürünün toplanması değil; imece usulü yardımlaşmanın, karşılıklı sorumluluğun, el becerilerinin ve sosyal normların kuşaktan kuşağa aktarılmasının vaktidir. “Ocağa girmek” denilen fındık toplama faaliyeti, gençlerin aile içinde sorumluluk aldığı, büyüme ve kültürel aidiyet bilincinin pekiştiği kutsal bir geçittir. Burada sadece fındık toplanmaz, aynı zamanda toplumsal kodlar, saygı ve işbirliği ruhu filizlenir.
Fındık bahçelerinde yankılanan türküler, maniler ve patozun ritmik sesi, sadece mevsimsel bir uğultu değil; çocukların büyüdüğü, anıların ve ortak belleğin sesidir. Patozun çalıştığı her evin avlusunda, çocuklar oyun oynar; bu sesler, bir kültürel atmosferin dokusunu oluşturur. İşte o sesle büyüyen nesiller, dayanışmayı, emeği, birlikte yaşamayı öğrenirler.
Fındık aynı zamanda göç ve dönüşlerin ritmini belirler. Gurbetçiler, özellikle yaz sonlarında, hasat mevsiminde köylerine döner; bu dönüş sadece ekonomik bir hareket değil, kültürel bir yeniden buluşmadır. Hasat, aile bağlarının onarıldığı, komşuluk ilişkilerinin güçlendiği, kolektif hafızanın tazelendiği bir zaman dilimidir. Bu, hem bireysel hem toplumsal anlamda ‘ev’ olmanın, aidiyetin pekiştiği dönemin adıdır.
Rahmetli dedemin “bir fındık sofra kaldırır” sözü, elektriğin olmadığı zamanlarda fındığın aydınlatma işlevini yerine getirdiğini anımsatan önemli bir sözdür. Öyle ki fındık hasadının ardından geriye kalan kabuklar, Karadeniz evlerinde sadece atık olarak görülmez; uzun yıllar ısınma ve pişirme amaçlı kullanılan enerji kaynağıdır. Bu aynı zamanda, bölge halkının doğayla kurduğu dengeli ilişkiyi ve elden geldiğince atığı değerlendirme alışkanlığını yansıtır. Zamanla fındık kabuklarının özel yöntemlerle karbonlaştırılmasıyla elde edilen bir biyokömür türü olan fındık kömürü ise tam bir inovasyon örneğidir. Kısacası fındığın sadece içi değil, kabuğundan doğan sıcaklık bile Ünye kültürünün vazgeçilmez parçalarından biridir.
Ekonomik dalgalanmalara ve küresel piyasalardaki belirsizliklere rağmen, fındık kültürü bölgede dimdik ayakta durmaktadır. Fındık, Ünye’nin kimliğinde sadece bir ürün değil; geçmişle gelecek arasında bir köprü, toplumun kalbindeki ortak nefes olarak varlığını sürdürüyor. Devlet politikaları, dış müdahaleler, piyasa dalgalanmaları bu kültürel dokuyu zorlamakla beraber yok edememektedir.
Sonuç olarak fındık, Karadeniz insanının emeği, dayanışması ve kültürel kimliğinin ortak ürünüdür. Patozun sesiyle yankılanan bahçeler, türkülerle, manilerle zenginleşen sohbetler, imece usulü yardımlaşma ve hasat zamanı köye dönüşler, fındığı Karadeniz’in sadece toprağında değil, ruhunda da yaşatan unsurlardır. Fındığın ekonomik değeri kadar bu kültürel ve sosyal anlamlarının da yaşatılması, gelecek nesillere aktarılması için hep birlikte çaba göstermeliyiz.


