Türkiye Cumhuriyeti’nin kurucularinin birinci amaci, “millî bir tarih” yazmaktir.
Ikinci amaçlari ise, geleneksel temayüllere ragmen (bunlara dini taassub dâhil) bilimin verilerini ortaya koymaktir.
Bu amaçla, Türk Tarih Tezi’ni hazirlayarak dünya uygarligini Roma-Atina ekseninde açiklayan Avrupa tarihçiligine karsi çiktilar.
Asya-Afrika eksenli bir uygarlik tezi ortaya koydular.
Bu tezlerini, tüm dillerin çikis noktasi olarak gördükleri Günes Dil Teorisiyle kanitlamaya çalistilar.
Türk Dili, uygarligin dogdugu yer olan Mezopotamya’da Sümerler ve Akadlarin, Anadolu’da Hititler, Frigler, Troyalilarin ve Italya’daki Etrüsk dillerinin ana kaynagidir.
Böylece Avrupa merkezli görüsün yerine Türk Merkezli bir tarih tezi ikame edildi.
Kemalist tarih anlayisi, milliyetçi ve burjuva-demokratik karakteriyle Cumhuriyet devrimlerinin de ideolojisi durumundaydi.
Antitezler
Atatürk’ün vefatindan önce “sönümlenmeye basladigi” iddia edilen Günes Dil Teorisi, Atatürk’ten sonra terk edilmis görünmektedir. Necmi Dilmen’in “Günesimiz öldükten sonra teorisi mi kalir?” demesi, bu savi dogrulamaktadir.
Aslinda Tarih Tezi’ne ve Dil Teorisi’ne karsi çikislar isin baslangicindan beri vardi.
Ilk adim, Istanbul Üniversitesi’nde bir grup akademisyenin görevine son verilmesi ve yerlerine Almanya’dan getirilen bir kadronun yerlestirilmesidir.
Akabinde tarih tezi çalismalarinin akademik zeminini olusturmak üzere Ankara’da Dil Tarih ve Cografya Fakültesi kurulmasi, diger önemli adimi olusturmaktadir.
Atatürk’ün hazirlanmasina öncülük ettigi Türk Tarihinin Ana Hatlari kitabinin yazarlarindan olan Fuad Köprülü, 1940 yilinda yazdigi bir yazida kendisinin de katkida bulundugu eseri, Avrupa tarihçiliginin Türkler aleyhinde yazilmis temelsiz ve olumsuz düsüncelerine karsi bir tepki olarak ortaya çikan Romantik Nasyonalist bir tarih anlayisi oldugunu yazmistir. (Bkz. Fikret Baskaya, Paradigmanin Iflasi, Resmi Ideolojinin Elestirisine Giris, , 1991)
Tarih Tezi’ni abartili ve bilimsel dayanaktan yoksun bulan görüslerin hedefinde, dünyadaki bütün dillerin kökeninin Türk dilinin kökeni ile ortak oldugu tezi bulunmaktadir.
Hatta bu tezin bir adim ötesi, tüm dillerin Türk dilinden türedigi anlayisidir.
Günes Dil Teorisi’nde daha da netlesen milliyetçi savlar, “tepkisel ve romantik” bulunarak kabul edilmez.
1- Dil yoluyla “Türk” olgusunu açiklamak olanaksizdir. (Niyazi Berkes, Bati Sorunu, 1975, Bilgi Yay. - Bozkurt Güvenç, Türk Kimligi, 1993, Kültür B. Yay.)
2- Dillerin bir ana-kök sözcükten gelistigi teoremi geçersizdir.
Türk Tarih Tezi’nin sonuç (çikarsama) kisminda bulunan en eski uygarliklarin kullandigi dil; Sümer, Akad, Hitit ve Etrüsk dillerinin Türk diliyle benzerligi, bu topluluklari Türk [kökenli] yapmaz.
Atatürk Kafatasçi miydi?
Türk tarih tezine ilk karsi çikanlar, Atatürk ve arkadaslarini “kafatasçi, irkçi-turanci” olarak nitelendiren ve ulusal kimligin irk temelinde olusturulmayacagini savunanlardir. Iddiaya göre Atatürk’ün çalisma masasinin çekmecesinde, brakisefal oldugu ileri sürülen Türk kafatasinin ölçümüne yarayan pergel ve cetvel gibi gereçler bulunmaktadir. Turancilarin etkisiyle tarih tezinin “irkçi” bir anlayisla olusturuldugu savi, bizzat bu kesimin önderleri tarafindan çürütülmüstür. Turancilik akiminin önderlerinden Nihal Atsiz, bu dönemindeki çalismalari; “Türk tarihi timarhane yöntemlerine göre kurulmak istenmistir” diyerek bastan reddetti. Türk dilinin diger dillerden farkli oldugunu ve Türklerin diger irklarla benzerligi bulunmadigini ileri sürmüstür. Turancilar o dönemde irklarin üstünde bir Türk irki kavramini benimsemislerdi. Riza Nur Türk Tarihi isimli eserinde Orta Asya’daki tutsak Türkleri kurtarma davasini anlatir. Türk tarih savinda Hititlerin, Sümerlerin, hatta Yunan Medeniyetinin, Orta Asya’dan dünyaya yayilmis bir medeniyetin devami oldugu izah edilmeye çalisiliyor. Bu durumda dogal olarak dilleri de Türklerin eski dilleri ile ortak olmaliydi, diyerek; ögrencisi Nihal Atsiz gibi Türk tarih savini gayri ilmi ve gerçeklerden uzak bulur. O’na göre de Türkler Orta Asyali bir irktir ve Anadolu medeniyetlerini Türkler ile bagdastirma gayretleri yanlistir.
Harf Devrimi nedeniyle Cemil Meriç “Dil’de inkilâp olmaz. Tarih, dünyanin hiçbir ülkesinde böyle bir çilginliga sahit olmamistir.” diyecektir.
Atatürk Diktatör müydü?
Atatürk’ün Türk tarih tezine ve dil çalismalarina yaptigi önderlik farkli algilara yol açmistir. O’nun yönlendirmesi ve direktifleriyle ortaya çikan Kemalist ideolojiyi baskici bulan, Cumhuriyet devrimlerini zor kullanilarak gerçeklestirildigini öne sürenlerin basini anti-laik, dinci kesim çekmektedir. Saltanat ve hilafet yanlisi ayaklanmalarin bastirilma biçimi, bu kesimin en temel kanitlaridir.
Öneri ve elestiriye son derece açik olan Atatürk, bu tutumunu ölene dek degistirmedi. Tamamen O’na ait kitapta sunlari demektedir.
“Günesdil Teorisi adini verdigimiz bu notlari sunarken ricamiz sudur: 1-Elestiriniz, (tenkit ediniz) 2-Reddediniz, 3-Degistiriniz, (tadil ediniz) 4-Bütünleyiniz, (ikmal ediniz) 5-Açiklayiniz (tavzih ediniz).”
(Bkz. Günes Dil Teorisi, Alaca Yayinlari , Kasim 2019. Istanbul, . s. 179)
Hiç bir diktatör kendi öngörülerini tartismaz, hatta onlari mutlak dogru (tanri buyrugu) kabul eder.
Osmanli’nin Anti-tezi Olarak Tarih Tezi
Kurulum asamasindaki Cumhuriyet’in resmi tarih anlayisi kabul edilen Türk Tarih Tezi, kaçinilmaz biçimde Osmanli tarih yaziciliginin anti-tezidir. Yeni bir ulus yaratilmaktadir; ümmetten ulus, monarsiden Cumhuriyet kuruluyor. Tarih Tezi ve Dil Teorisi bu dogrultuda zorunlu iki temel adim olarak karsimiza çikiyor.
Cumhuriyet’in tarih anlayisi, Osmanli tarih yaziciliginin aksine objektif olmalidir. Tutucu (muhafazakâr) anlayistan uzak olmasi yaninda müspet bilimlere dayanmalidir.
Bu nedenle medeniyeti öne çikaran Türk tarih tezi, irk temelini savunan Turanci görüsten farklidir. Türk tarih tezinin ulus (millet) kavrami, bir irk aidiyetine dayanmaz. Atatürk, Afet Inan’in 1930 yilinda hazirladigi Medeni Bilgiler isimli kitabinda yer alan irk aidiyeti kismini çikararak, millet tanimini bizzat dil, kültür ve ülkü birligi ile birbirine bagli vatandaslarin siyasal ve toplumsal kurulusu biçiminde düzeltir.
Atatürk’ün dil konusundaki çabalarinin bir baska nedeni, SSCB’nin Subat-Mart 1926’da Azerbaycan’da Birinci Türkoloji Kongresi düzenlenmesidir. Türkiye, Türkçe konusan dünyanin entelektüel merkezi olma konumunu Bakû’ye birakamazdi.
Öte yandan bir bilim dali olarak ortaya çikan filoloji ve etimoloji; konusma farkliliklarinin/sivelerin, lehçelerin, agizlarin zamanla bagimsiz dile dönüstügünü ortaya çikarmaktadir.
Günümüzde linguistik, epistemolojik ve ontolojik arastirmalar dil konusunda çok daha detayli arastirmalari ortaya çikarmaktadir.
Antropoloji, etnoloji ve genetik bilimindeki son arastirmalar ise, topluluklarin kökeni ve gelisimi konusunda daha somut veriler sunmaktadir.
Bir Arami atasözü ''Adini unutmak istemiyorsan, dilini ögren ve ögret'' der. Ülkemizde bugün hâlâ ''dilini ögrenme ve ögretme hakki”ni tartisiyoruz.


