HÜSEYİN OKUŞ


İbadeti Yalnız Allah’a Has Kılmak

Müftü


“Biz sana bu kitabı gerçeğin ta kendisi olarak indirdik. Öyleyse sende, her türlü şirk ve gösterişten uzak durup ibadeti ve taati Allah’a has kılarak (ihlasla) O’na kulluk et”(Zümer suresi,2)

Allah, hiçbir şeye muhtaç olmadan dilediği her şeyi en doğru ve en iyi şekilde yapabilecek derecede güç, bilgi ve hikmet sahibidir.

Bu ifadeyi nereden anlıyoruz; Daha sureye başlarken Rabbimiz “aziz” ve “hâkim” sıfatlarıyla başlıyor ki, Aziz: Asla yenilemeyecek kadar güçlü demektir. Hâkim ise: Arzularına göre değil hikmetinin gereği olarak iş yapan demektir. Bu da evrendeki bütün olanların Rabbimiz tarafından bilindiği anlamına gelir.(Kur’an Yolu,çilt 4 s,597)

Rabbimiz kendi güç ve kuvvetini tanıttıktan sonra, şirk ve gösterişten uzak durarak ibadeti, kulluğu ihlas/samimiyetle yalnız Allah’a has kılarak yapmayı Kur’an’ının diliyle biz kullarına açık bir şekilde anlatmaktadır.

Bir mümin için hayatın tamamı bir ibadet ve dua ile geçirilecekse ki öyle olmalıdır. Günlük işlerimizden uzak- yakın planlarımıza, ibadetlerimizden yakarış ve yalvarışlarımıza, istek ve temennilerimizden, kavuştuğumuz nimetlere kadar her birinin içinde ihlas/samimiyet olmalıdır/aranmalıdır.

Arzu ve taleplerimizi yalnız Allah’tan istememiz ve O’na has kılmamızı Allah’ın hikmet sıfatından anlıyoruz.

Sebepler yerine gelmeden, gayret edilmeden, zaman ve mesai harcamadan hiçbir önemli işin kendiliğinden olduğu vaki midir? Asla mümkün değildir. İşte Samimiyet; başarıda gayretin önemini, ilerlemede, devamlılığın gerekliliğini, en üstün olmada da en çok çalışan ve kurallara uyan olmayı öğretiyor.

Samimiyette Allah korkusu, kul hakkı, işin sağlamlığı ve sürekliliği gibi önemli meziyetler vadır. Bir anlamda bu durum yapılan işlerin tam özüne yerleşir. Yapıyor görünmek değil yapmak gibi. Bu işle ilgileniyor görünmek değil bizzat onunla ilgilenmek gibi. İbadet ve taat ta da kulluk bilinci içerisinde, ihsan şuuru ikliminde bir anlayışla olmak gibi

Bir işte çalışan insan, iş sahibi geldiğinde özenle işini yaparken o gittiğinde işi savsaklaması, yavaşlatması hali, yapılan o işin, o kişi için samimiyetten uzaklığına delildir.

Rızık korkusu,işten atılma korkusu değil Allah korkusu ve inancı bizi karakterimize bağlamalıdır.

İhlas konusunu anlatan bütün ayetler aslında insanın özü olması gerektiğini, gösteriş ve ikiyüzlülükten uzak durmak gerektiğini anlatmaktadır. 

Rabbimizin şu darb- meseli (ayet) o ruh haline sahip insanları şöyle anlatır. Onlar gemiye binip sefere çıktıkları zaman boğulma tehlikesiyle karşılaştıklarında bütün kalpleriyle Allah’a yönelir, tüm samimiyetle O’na yalvarırlar. Ama Allah onları denizin korkularından kurtarıp karaya çıkardığı zaman, hemen o andan itibaren yine Allah’a ortak koşmaya koyulurlar”.(Ankebut s,65)

Bu gün dünyayı, İslam âleminin biz Müslümanlarını değerlendirirken bir de bu perspektiften bakalım. Acep neden son biri iki asırdır hep ezilenler zümresinden olduk, oluyoruz diye kendimize sorsak birçok cevabı vardır belki ama, en büyük cevabı biz biz olamadık diyebilirmiyiz?

Yine ayeti celilenin ifadesiyle, De ki: “Bana, her türlü şirk ve gösterişten uzak durup taat ve ibadeti yalnız Allah’a has kılarak O’na kulluk etmem emredildi”.(Zümer s ,11)

Samimiyette Allah korkusu vardır. Sevgili peygamberimiz : “Ben Allah’ı en iyi bileninizim ve ondan en çok korkanınızım.”(Buhari, edep 72) buyurarak ihlasın hem bu dünya için hem de ahiret için gerekli olduğunu dile getirmiştir.

Sadece bu dünyaya has kılarsan işinde amelinde en iyisi, dünyanın sahibi olursun ama ahiretin sahibi olamazsın. Ama mümin her iki cihanında sahibi olması gerekmez mi?

YAZARLAR

https://www.facebook.com/%C3%9Cnye-Kent-Ofset-106507792092593