TURGAY GÜVEN


İmam Hatipler Açılırken


Bir  zamanlardan  bir  hatira. Adam diyor ki, “ Çocugu, Imam Hatip’e  vermedigime  çok  pismanim. Bak ..falanin çocugu  yeni bitirdi,  hemen tayin oldu, maasa  basladi, ..filanin  ki , imamdi,  ama, baska  yerdeydi,  bu sene   kendi köyüne  tayin  istedi. Hali vakti çok iyi,  yeri yurdu çok, findigi da  var.  Simdi köyünde  ev yaptiriyor. Ben bizimkini de Imam Hatip’e verecektim, evdekilere  anlatamadim,   ‘Illa  ortaokula ver, ortayi  bitirince  Persembe Ögretmen Okulu’nu   kazanir, ögretmen  olur,  okusun, okusun’,  dediler, ögretmenlikte  iyi de.. “

Adamin cani çok sikkin, anlatiyor, ‘sevemedi  bu okulu’ diyor,  çocuk orta ikide, bilmem kaç  dersten  ikmale-bütünlemeye,  eylüle  kalmis, sinavlara  giriyor. Oglan içerde, baba  disarda  ter  döküyorlar. Açiklayalim.  O zamanlar egitim sisteminde,  o  yil ki basarisiz  ögrencilere, bu günkü  BÜT benzeri, Bütünleme  denilen bir sistemle,  yaz tatili boyunca  kendi basina ders çalisip, hazirlanip,  eylül ayinda açilan sinavlarda  kendini kurtarma ve  basarili  oldugunda üst sinifa geçme  sansi verilir, ona da  Eylül  Sinavlari denirdi.

Oturdugumuz  ev,  okuluma çok yakin. Ara sira  arkadaslarimla  okul bahçesinde  top  filan oynuyoruz. Zaten  sinifi  çoktan geçmisim, yaz tatilinde de    gündüz    denizde, aksam sahil gezmesinde  hayatimi yasamisim. Sinav oldugu  günler , ben de  okul bahçesinde oluyorum. “..Ufak  müdür, sendemi  ikmale  kalmistin?” Babam Lise’nin  müdürü oldugu için  bana da  ufak müdür  diyorlar. “Yok,  ben, arkadaslarimi görmek, onlara destek olmak için  burdayim.” Aslinda, hiçte  hos bir durum degil, millet sinava  giriyor, sen orda  hava atar gibi.., neyse.

Yine    adamin canini  sikan  konuya dönelim. Zaten, çocuk orta okulda  okuyor,  orta  bir de  ilk yil  kalmis,  ikinci seneye  geçmis,  bu senede   ne olacagi belli degil, bir  akrabanin yaninda kaliyor. Haliyle her seyi  ile masrafli. Hadi öyle  böyle ortayi  bitirdi, Persembe’yi kazanmak  kolay mi? Orayi  kazanamadi, liseye  gider, Lise  daha zor. 

1960 ‘li  yillarin son yillariydi.  Bolca  Imam  Hatipler  açiliyordu. Imam Hatip’ler  kolay okullardi. Çocuk, ailenin ve genelde muhafazakar  bir  toplumun  beklentisi  yönünde  hem dinini ögreniyor, hem de bir  egitim görüp  okumus  oluyor, heem de en önemlisi, hemen köyün birinde cami imamligina hemen  tayin, maasa  basliyor, memur  oluyor,  oh rahat.

 Oglani evlendircen, kiz istiycen, gögsünü gere gere ‘ oglumuz memur’ diyorsun, herkes biliyor ki, artik oglan, sirtini, Allah zeval vermesin,  devlete dayamis, gayri sirti yere gelmez. Devletten  maas dedigin  sey,  her ay tikir tikir gelen para. O günler için - ve  hatta her zaman için-, köylük yerde, büyük  nimet, emeklilikte de  aynen  devam. Kirsal  kesimde, çocugun Imam Hatip’te  okutulup, kolayca  hayata  atilmasi, çok  tercih edilen bir  yol.

Vel hasil  adam hakli. Ben de adama hak veriyorum. Çocugun orta okulda okuyacagi yok, hevesi de  yok. Keske Imam Hatip’e  verseymis. Geç siniflari takir, takir. Bitirdin,  köye  geldin,  tayin bekliyorsun. Herkesten   hürmet, itibar. Köyde resmi hoca filan yok, kimi  kendiliginden yetisme  hocalar var, namazi, niyazi, Ramazan’i da, Mevlüd’ü de, cenaze vb.  de   onlar idare ediyor,  üç bes kurusta  para kazaniyorlar.  Vakit namazlarinda da, köyün muhterem yasli baslilari, heveslileri sirayla, o vazifeyi görüyorlar. Ancak, senin  degerin ayri.  Cuma, Bayram gibi  namazlarda, sana is düsebiliyor. “Hocam, bu Cuma’yi  birlikte  kilariz,  Insallah.”  “ Elbette, memnun  olurum.” Geçiyorsun, çocukken yillarca gittigin  Cami’de, Mihrab’a, ‘ Muhterem cemaat.. , Allahu Ekber…’ tüm cemaat  seninle  bir  olmus, namaz kiliyor, deden, baban seninle  gurur  duyuyor,  yere  göge  sigdiramiyor.

Tayin oldun, maasini da  aliyorsun. Eve de  üç bes  yolluyorsun. Baban  köy kahvesinde,  ‘oglan geçen gün .. su kadar yolladi. Hafta  günü kuyumcu ya  gittim,   altin aldim, koydum  köseye, ne  olur,  ne  olmaz, lazim olur’ dedim,  diyerek, anlatmakta.   Annen de , ‘çok sükür,  oglumun isi gücü var,  artik, hayirlisiyla evi barki da  olur, insallah.’ Diyerek, konu komsuyu  çatlatmakta.‘

Hele, evlendin, hanim da  o köyden, tam da  findik  zamanina denk düsürüp 20 günlük  senelik  tatilde  köye  geldin, üst bas düzgün, giyim kusam yerinde.   Anan baban  torun görsün. Allah bagislasin masallah, kiz oglan ikide güzel çocuk. Baban sana, anan geline,  itibar üstüne  itibar.

Hanim da gelene geçene  anlatiyor.  “.. ‘ Bizim köyde, Hoca  evlenecek’  diye köylü Cami’ye  lojman yapmis, elektrigi, suyu da var, bahçesi de, sag olsun  muhtar emmi de, odun neyin hiç eksik  etmez, bir ihtiyaciniz var mi,  diyerek,  hep sorar,  Hoca’yi  çok severler.”   

Tatildesin, memleketine  gelmissin,  günlerin de  bos  geçmiyor, her  aksam,  kendi tarafindan, hanim tarafindan  bir yerde, hisim akraba da, konu komsuda  aksam yemegine,  oturmasina  davet, hürmet. Kimde var, böyle  devlet, böyle servet.

Ayrica,  devletimiz  için de , Imam Hatip Okullari büyük bir nimet.  Dinini,  sadece Peygamber Efendimiz’in  gösterdigi  yolda,  bilimsel  yöntemlerle  ögrenmis,  mezhepçilik  vs.  farkliliklara  sapmadan,  kafasina  göre tarikatçilik, ayirimcilik   yapmadan halka  anlatacak,  ögretecek,  yönlendirecek   egitimli  din adami  yetistirmek, laik ve çagdas bir  tercih. Devlet, kirk bin köyünde-camisinde,  kalbi temiz, mümin-mübarek  Müslüman vatandasini, tarikatlara degil de,  bu tür okumus  din adamlarina  teslim etmenin  gayreti içerisinde.

Bir zamanlar  böyleydi  ve köyde veyahut  köyden kente  yerlesip, ekmek parasi için yasamaya  çalisan kirsal bölge  insani  için,  Imam Hatipler, olagan bir  tercihti. Imam  Hatipler’e çok  büyük  bir ragbet  vardi. Özellikle Muhafazakar  siyaset, hem de    henüz gözü  açilmamis  köylünün-küçük   yerlinin  hem bir  yandan yol, su, elektrik  vs. gibi kendi dogal tercihi  ve   kendilerine  sorgusuz, sualsiz  boyun bükücü  bir taban  yaratma  firsati verdigi için,  imam hatiplere olan istegin paralelinde, önceleri her sehirde  veya  büyük semtte, gösterisli törenlerle  bir  Imam Hatip okulunu  açmaya  gayret  ederdi.

Ancak, bir gerçek te vardi ki, o günlerde,  Imam Hatip okullarini  törenle  açan siyasi kadrolarin  içerisinde, hiç kimse kendi  çocuklarini  Imam Hatip  okullarina  kayit  ettirmemislerdir.  Büyük  kismi konuyu  siyasi  oy  deposu   firsati olarak kullanmislardir. Ben Istanbul’ da  yasadim, muhfazakar  partilerden  ve hatta  ileride,  bilinen ilk siyasi  Islam partisinin  kurucularindan olacak,   birçok  komsularimiz  ve tanidiklarimiz  olmustur.  Bir çoklarinin, çocuklari,  yegenleri  bizimle  beraber, ayni  okullarda, üniversitelerde   okurlardi, varliklari da  vardi,  öyle  kapali, taassuplu, ayrica, hiç te   tasarruflu-kanaatkar   filanda   degillerdi, diyebiliriz ki, belki  çok azi.

O tür aileler, genelde, Orta ve Güney dogu kökenli ve  orta sinif  ailelerden  olurlardi.  Dede, baba yerleriyle  baglantilari  çok  güçlüydü. Ailelerde, egitimli insan ve   devlet memuriyeti  çok azdi.  Küçük  yerlerdeki,  tasradaki toprak –tarim vb. gelirlerini,  üç bes kurusluk  varliklarini  büyük  sehirlere, özellikle Istanbul’a tasimislar, orada,  is, zanaat,  ticaret vb. yapmislar, daha da  varlikli   olmuslardi. Genelde  hepsi orta boy   sanayi  imalati ve  ticaret  kesimlerinde çalisir,  bir kisminin ise,  o zamanlar  çok fazla  olmayan  Güney doguya ve oralardan da Suudi Arabistan’a   Haci  götürüp getiren  seyahat  sirketleri  bulunurdu. Arkadaslarimiz, genellikle  kendi hallerinde  halim selim iyi huylu  genç insanlardi. Okullardan sonra  neler yaptilar, bilemem.

Konu, o  zaman ki,  devletçi- laik  kesimde nasil  görülüyordu, derseniz,  konu  biraz derin. Bir dahaki sefere  Türkiye’de  Din Egitimi’ni ve Imam Hatip Okullari’nin  tarihçesini  anlatayim. Bir gün onu da  arz ederim.  Saygilarimla.

YAZARLAR

https://www.facebook.com/%C3%9Cnye-Kent-Ofset-106507792092593