Bir zamanlardan bir hatira. Adam diyor ki, “ Çocugu, Imam Hatip’e vermedigime çok pismanim. Bak ..falanin çocugu yeni bitirdi, hemen tayin oldu, maasa basladi, ..filanin ki , imamdi, ama, baska yerdeydi, bu sene kendi köyüne tayin istedi. Hali vakti çok iyi, yeri yurdu çok, findigi da var. Simdi köyünde ev yaptiriyor. Ben bizimkini de Imam Hatip’e verecektim, evdekilere anlatamadim, ‘Illa ortaokula ver, ortayi bitirince Persembe Ögretmen Okulu’nu kazanir, ögretmen olur, okusun, okusun’, dediler, ögretmenlikte iyi de.. “
Adamin cani çok sikkin, anlatiyor, ‘sevemedi bu okulu’ diyor, çocuk orta ikide, bilmem kaç dersten ikmale-bütünlemeye, eylüle kalmis, sinavlara giriyor. Oglan içerde, baba disarda ter döküyorlar. Açiklayalim. O zamanlar egitim sisteminde, o yil ki basarisiz ögrencilere, bu günkü BÜT benzeri, Bütünleme denilen bir sistemle, yaz tatili boyunca kendi basina ders çalisip, hazirlanip, eylül ayinda açilan sinavlarda kendini kurtarma ve basarili oldugunda üst sinifa geçme sansi verilir, ona da Eylül Sinavlari denirdi.
Oturdugumuz ev, okuluma çok yakin. Ara sira arkadaslarimla okul bahçesinde top filan oynuyoruz. Zaten sinifi çoktan geçmisim, yaz tatilinde de gündüz denizde, aksam sahil gezmesinde hayatimi yasamisim. Sinav oldugu günler , ben de okul bahçesinde oluyorum. “..Ufak müdür, sendemi ikmale kalmistin?” Babam Lise’nin müdürü oldugu için bana da ufak müdür diyorlar. “Yok, ben, arkadaslarimi görmek, onlara destek olmak için burdayim.” Aslinda, hiçte hos bir durum degil, millet sinava giriyor, sen orda hava atar gibi.., neyse.
Yine adamin canini sikan konuya dönelim. Zaten, çocuk orta okulda okuyor, orta bir de ilk yil kalmis, ikinci seneye geçmis, bu senede ne olacagi belli degil, bir akrabanin yaninda kaliyor. Haliyle her seyi ile masrafli. Hadi öyle böyle ortayi bitirdi, Persembe’yi kazanmak kolay mi? Orayi kazanamadi, liseye gider, Lise daha zor.
1960 ‘li yillarin son yillariydi. Bolca Imam Hatipler açiliyordu. Imam Hatip’ler kolay okullardi. Çocuk, ailenin ve genelde muhafazakar bir toplumun beklentisi yönünde hem dinini ögreniyor, hem de bir egitim görüp okumus oluyor, heem de en önemlisi, hemen köyün birinde cami imamligina hemen tayin, maasa basliyor, memur oluyor, oh rahat.
Oglani evlendircen, kiz istiycen, gögsünü gere gere ‘ oglumuz memur’ diyorsun, herkes biliyor ki, artik oglan, sirtini, Allah zeval vermesin, devlete dayamis, gayri sirti yere gelmez. Devletten maas dedigin sey, her ay tikir tikir gelen para. O günler için - ve hatta her zaman için-, köylük yerde, büyük nimet, emeklilikte de aynen devam. Kirsal kesimde, çocugun Imam Hatip’te okutulup, kolayca hayata atilmasi, çok tercih edilen bir yol.
Vel hasil adam hakli. Ben de adama hak veriyorum. Çocugun orta okulda okuyacagi yok, hevesi de yok. Keske Imam Hatip’e verseymis. Geç siniflari takir, takir. Bitirdin, köye geldin, tayin bekliyorsun. Herkesten hürmet, itibar. Köyde resmi hoca filan yok, kimi kendiliginden yetisme hocalar var, namazi, niyazi, Ramazan’i da, Mevlüd’ü de, cenaze vb. de onlar idare ediyor, üç bes kurusta para kazaniyorlar. Vakit namazlarinda da, köyün muhterem yasli baslilari, heveslileri sirayla, o vazifeyi görüyorlar. Ancak, senin degerin ayri. Cuma, Bayram gibi namazlarda, sana is düsebiliyor. “Hocam, bu Cuma’yi birlikte kilariz, Insallah.” “ Elbette, memnun olurum.” Geçiyorsun, çocukken yillarca gittigin Cami’de, Mihrab’a, ‘ Muhterem cemaat.. , Allahu Ekber…’ tüm cemaat seninle bir olmus, namaz kiliyor, deden, baban seninle gurur duyuyor, yere göge sigdiramiyor.
Tayin oldun, maasini da aliyorsun. Eve de üç bes yolluyorsun. Baban köy kahvesinde, ‘oglan geçen gün .. su kadar yolladi. Hafta günü kuyumcu ya gittim, altin aldim, koydum köseye, ne olur, ne olmaz, lazim olur’ dedim, diyerek, anlatmakta. Annen de , ‘çok sükür, oglumun isi gücü var, artik, hayirlisiyla evi barki da olur, insallah.’ Diyerek, konu komsuyu çatlatmakta.‘
Hele, evlendin, hanim da o köyden, tam da findik zamanina denk düsürüp 20 günlük senelik tatilde köye geldin, üst bas düzgün, giyim kusam yerinde. Anan baban torun görsün. Allah bagislasin masallah, kiz oglan ikide güzel çocuk. Baban sana, anan geline, itibar üstüne itibar.
Hanim da gelene geçene anlatiyor. “.. ‘ Bizim köyde, Hoca evlenecek’ diye köylü Cami’ye lojman yapmis, elektrigi, suyu da var, bahçesi de, sag olsun muhtar emmi de, odun neyin hiç eksik etmez, bir ihtiyaciniz var mi, diyerek, hep sorar, Hoca’yi çok severler.”
Tatildesin, memleketine gelmissin, günlerin de bos geçmiyor, her aksam, kendi tarafindan, hanim tarafindan bir yerde, hisim akraba da, konu komsuda aksam yemegine, oturmasina davet, hürmet. Kimde var, böyle devlet, böyle servet.
Ayrica, devletimiz için de , Imam Hatip Okullari büyük bir nimet. Dinini, sadece Peygamber Efendimiz’in gösterdigi yolda, bilimsel yöntemlerle ögrenmis, mezhepçilik vs. farkliliklara sapmadan, kafasina göre tarikatçilik, ayirimcilik yapmadan halka anlatacak, ögretecek, yönlendirecek egitimli din adami yetistirmek, laik ve çagdas bir tercih. Devlet, kirk bin köyünde-camisinde, kalbi temiz, mümin-mübarek Müslüman vatandasini, tarikatlara degil de, bu tür okumus din adamlarina teslim etmenin gayreti içerisinde.
Bir zamanlar böyleydi ve köyde veyahut köyden kente yerlesip, ekmek parasi için yasamaya çalisan kirsal bölge insani için, Imam Hatipler, olagan bir tercihti. Imam Hatipler’e çok büyük bir ragbet vardi. Özellikle Muhafazakar siyaset, hem de henüz gözü açilmamis köylünün-küçük yerlinin hem bir yandan yol, su, elektrik vs. gibi kendi dogal tercihi ve kendilerine sorgusuz, sualsiz boyun bükücü bir taban yaratma firsati verdigi için, imam hatiplere olan istegin paralelinde, önceleri her sehirde veya büyük semtte, gösterisli törenlerle bir Imam Hatip okulunu açmaya gayret ederdi.
Ancak, bir gerçek te vardi ki, o günlerde, Imam Hatip okullarini törenle açan siyasi kadrolarin içerisinde, hiç kimse kendi çocuklarini Imam Hatip okullarina kayit ettirmemislerdir. Büyük kismi konuyu siyasi oy deposu firsati olarak kullanmislardir. Ben Istanbul’ da yasadim, muhfazakar partilerden ve hatta ileride, bilinen ilk siyasi Islam partisinin kurucularindan olacak, birçok komsularimiz ve tanidiklarimiz olmustur. Bir çoklarinin, çocuklari, yegenleri bizimle beraber, ayni okullarda, üniversitelerde okurlardi, varliklari da vardi, öyle kapali, taassuplu, ayrica, hiç te tasarruflu-kanaatkar filanda degillerdi, diyebiliriz ki, belki çok azi.
O tür aileler, genelde, Orta ve Güney dogu kökenli ve orta sinif ailelerden olurlardi. Dede, baba yerleriyle baglantilari çok güçlüydü. Ailelerde, egitimli insan ve devlet memuriyeti çok azdi. Küçük yerlerdeki, tasradaki toprak –tarim vb. gelirlerini, üç bes kurusluk varliklarini büyük sehirlere, özellikle Istanbul’a tasimislar, orada, is, zanaat, ticaret vb. yapmislar, daha da varlikli olmuslardi. Genelde hepsi orta boy sanayi imalati ve ticaret kesimlerinde çalisir, bir kisminin ise, o zamanlar çok fazla olmayan Güney doguya ve oralardan da Suudi Arabistan’a Haci götürüp getiren seyahat sirketleri bulunurdu. Arkadaslarimiz, genellikle kendi hallerinde halim selim iyi huylu genç insanlardi. Okullardan sonra neler yaptilar, bilemem.
Konu, o zaman ki, devletçi- laik kesimde nasil görülüyordu, derseniz, konu biraz derin. Bir dahaki sefere Türkiye’de Din Egitimi’ni ve Imam Hatip Okullari’nin tarihçesini anlatayim. Bir gün onu da arz ederim. Saygilarimla.