HÜSEYİN OKUŞ


İmanımızı Kuvvetlendirecek Deliller Varken

Müftü


 

Peygamber rabbinize iman etmeniz için çağrıda bulunup dururken, O da sizden kesin söz almışken -bir şeye inanmaktaysanız- ne diye O’na iman etmezsiniz? (Hadid,8)

Ayetin bağlamında, Allah’a iman etmiş ve kendisine ikram edilen mallardan Allah yolunda harcamış/infak etmiş kimselerin Allah’ın lütfuna nail oldukları bildirilmektedir. Rabbimizin bizlerden elest bezminde (Araf S 172) almış olduğu söz, dünya aleminde de her an bunu destekleyen deliller ortadayken  neden bir teslimiyetle bu çağrıya kulak verilemiyor?

Ayetin bir inanmayan, inkârcılar için ortaya koyduğu bir dikkat çekme, kesin uyarı var. Bir de inandığını söylediği halde inancının gereğini yapmaktan uzak duran insanlar gurubu var. Bu iki grup insanlar için Canab-ı Hak önemli bir uyarıda bulunuyor.

Her şeyin başlangıcı kuvvetli bir Allah inancı ile başlar. Hesap verme, yaptıklarının karşılığını görme, en hassas terazilerde bu amellerin tartılacağını bilme inancıyla insan ve insanlar dünyalarını kurar. Bütün bunlara olan kuvvetli bir inanç o kimseleri, yöneticileri, devletleri, adaletsizlikten, hakkaniyetsizlikten, merhametsizlikten uzak tutar. 

Neden Allah’ın kainatta işleyen bütün delilleri ortada dururken insan imana gelmekten, yada iman üzere yaşamaktan uzak durur?

Şöyle geriden-ileriye doğru bir durum değerlendirmesi yapmaya çalışalım. Bütün dünyada bir salgın hastalık dönemi (2020 korona vakası) yaşadık. Rabbimizin Kur’anda anlattığı, korkuyla, malla, ölümle (Bakara S 155) imtihan ederim dediği süreci tabir yerindeyse bütün iliklerimize kadar fert fert hissettik. Annenin, babanın, evladından kaçacağı ve eşlerin birbirinden kaçacağı günün (Abese S. 34-36  ) dehşetine benzer anları zamanları yaşadık. Adeta kıyamet kopmuş herkes kendi derdine düşmüş paranın, dostun (Şuara S 87-89) fayda vermediği bir zaman tünelinden geçtik. İnsanların en sevdiklerini, anne, baba ve eşlerini kendi elleriyle mezara koyamadıklarına şahit olduk. Kendilerini onlardan uzak kalmak zorunda olduklarını aynel yakın gördük. Bu hastalık bizlere de bulaşmasın diye. Yine batının medeniyet anlayışına, adaletine, merhametine bu gün vakıf olduğumuz gibi o günlerde de vakıf olduk. Nice huzurevlerinde yaşlılarını bu salgın hastalık sebebiyle toplu olarak ölüme nasıl terk ettiklerini bütün dünya ile birlikte izledik…Siz daha fazlasını sayınız…

Peki bütün bu olup bitenler inanmayanları imana, inandıklarını söyleyenlerin imanını artırmaya ne kadar vesile oldu?

Ayetler bu kadar canlı, bu kadar güncel olduğu, Peygamberin tavsiyeleri bu gün kadar açık ve sarih olduğu halde bütün bu yaşadıklarımız inançsızları imana, Müslümanız elhamdülillah diyen kulların imanını artırmaya yetmedi mi?

Şöyle bir değerlendirme ile devam edelim. Batı medeniyetinin yıllardır bize dayattığı hak-hukuk, insan hakları vs. konusunda bir ilerleme mi oldu?...! 

Herkes kendinden sorumludur. Biz Müslümanlar olarak kardeşliğimizi ne kadar  artırabildik.? Bu salgından sonra ibadetlerimizi daha düzgün yapar hale mi geldik. Ya da Camileri vakitlerde doldurmayamı başladık. Yada ahlaki değerlerimizde görünür bir iyileşme mi oldu yoksa geriye mi gidiş oldu?

Yoksa çok dürüst olduğumuzu söyleyip stokçuluk yapmaya, muhafazakâr olduğumuzu söyleyip fırsatçılık yapmaya mı başladık. Yoksa insanlara iyiliği anlatıp biz o işlerin hilafına bir insan mı olduk? Yoksa kendimizi sureti haktan gösterip malımıza mal, şanımıza şan katmak için insanların haklarına mı tecavüz ettik?

Yanı başımızda Müslüman kardeşlerimiz çoluk, çocuk zalimler tarafından katledilirken, bu bizi ilgilendirmez, bu bizim işimiz, davamız değildir diyerek kurtulacağımızı mı sandık? Hani Müslüman Müslümanın kardeşiydi…

Siz daha fazlasını hafızanızda anımsayınız. İmanımızı kuvvetlendirmek için çok deliller var. Ama dünya ayağımızın altından kayıp giderken iyi bir kul olmak için, ahlaki değerlerimizi Kur’an ve Sünnetin ışığında mihenk taşına yeniden koymadan mümkün mü? Konuşmak, anlatmak yetmiyor, bütün bu itikadi deliller varken…

YAZARLAR

https://www.facebook.com/%C3%9Cnye-Kent-Ofset-106507792092593