"Bazı insanlar vardır, yaşamları öylesine sessiz ama varlıkları öyle parlaktır ki nesiller boyu devam edecek miraslar bırakırlar. Onlar ne güneş kadar yakıcı ne de yıldızlar kadar uzak, bir mum misali sessiz, sabırlıdır, sonunda tükenene dek ışık verirler. Kimi zaman yalnız bir çocuğun gözlerinde, kimi zaman yorgun bir gencin umudunda, bazen de yaşlı bir kadının ellerinde yeşerir cümleleri. Öğretmenlik dediğimiz şey işte bu; başkalarının görebilmesi için kendini yakmak, koca bir ömrü bilgiye, sabra ve saf sevgiye adamaktır. En sessiz ve gösterişsiz kahramanlıktır ki o, alkış beklemeden, şikâyet etmeden, yalnızca değişime inanarak gece gündüz demeden çalışır. Çünkü bilir ki her insanın içinde yanmayı bekleyen bir kıvılcım vardır. Ve o kıvılcımı bulup alevlendirmek, bir öğretmenin en büyük hayali ve zaferidir.
Her gün sınıf adı verilen küçük bir evrende, yine küçük zihinlere küçücük tohumlar ekerler. Belki hemen filizlenmez ama yıllar sonra bir insanın düşüncesinde, kararında, bir vicdan muhasebesinde verirler meyvelerini. Öğretmenin emeği görünmezdir. Çünkü o, sonucun değil sürecin sanatçısıdır. Belki de bu yüzden öğretmenlik sadece bir meslek değil, bir fikirdir. insan yetiştirmek ise ezberden çok bir inanç, bir ideal ister.
Yalnızca bilgi aktaran değil, insanı insanla tanıştıran kişidir o. “Ben kimim?” sorusunu sordurur. Çünkü asıl öğrenme insanın içinde başlar. Her doğruyu ezberleten değil, her yanlıştan bir doğru çıkarabilmeyi öğretendir. Bir öğrencinin gözünde yanan her ışık bir evren yaratır. Dünyayı değiştirenlerin çoğu, bir zamanlar bir öğretmenin gözlerinde kendini görmüştür.
Öğretmenlerin en başı, en büyüğü Mustafa Kemal Atatürk, öğretmenliğin sadece bir meslek değil, bir medeniyet kurma eylemi olduğunu çok iyi anlamış bir liderdi. “Öğretmenler, yeni nesil sizin eseriniz olacaktır.” derken, aslında bir ulusun kaderini ellerine teslim ettiği insanlardan söz ediyordu. O, kalemle yapılan devrimlerin kılıçla yapılanlardan daha kalıcı olduğunu bilen büyük bir düşünürdü. Birkaç öğrenciye değil, bütün bir ulusa ışık tuttu fikirleriyle. Harf devriminden köy enstitülerine uzanan her adım, cehalete karşı aklın, karanlığa karşı bilginin zaferiydi. Atatürk, öğretmeni yalnızca tahtada bir şeyler anlatan değil, aklı özgürleştiren, yeni akıllar yaratan bir rehber olarak görüyordu; çünkü ona göre özgür düşünmeyen bir toplum, topraksız bir tohum gibiydi, ne çiçek verirdi ne de meyve. Bu yüzden “fikri hür, vicdanı hür, irfanı hür” nesillerden söz ederdi. Biz ise toprağa değil, yüreğimizin en derinlerine gömdüğümüz o büyük devrimcinin yaktığı ışığın izinde durmadan yürümekle, yeni nesillerimize de o ışığı göstermekle mükellefiz.
İşte bugün 24 Kasım. Belki çiçekler verilecek, birkaç teşekkür sözü söylenecek, törenlerde şiirler okunacak, kompozisyonlar yazılacak… Ama asıl hediye, öğretmenin emanet ettiği o düşünme cesaretinin yeşerttiği tohumlardır. Özümsememiz gereken, insanın ancak düşünebildiği ölçüde özgür olacağıdır. Ve öğretmen, her öğrencisine biraz özgürlük bırakır arkasında.
İnsanın en içindeki ışığı görebilen, bilmediğimizi hatırlatan, unuttuğumuzu yeniden inşa eden, başöğretmenimiz başta olmak üzere tüm öğretmenlerimizin öğretmenler günü kutlu ve mutlu olsun!"
Asya Can


