HÜSEYİN OKUŞ


İyilikte Yol Almak İçin

Müftü


“Onlar gayba inanırlar, namazı dosdoğru kılarlar ve kendilerine rızık olarak verdiklerimizden infak ederler”(Bakara Suresi,3)

“Allah yolunda infak edin ve kendinizi kendi ellerinizle tehlikeye atmayın. İyilik edin. Şüphesiz Allah iyilik edenleri sever”(Bakara Suresi,195)

Kur’an-ı Kerim’in Mushaf halinin Fatiha’dan sonraki ilk suresi Bakara suresidir. Daha ilk surede Rabbimizin üç önemli hususu dile getirip bir prensip olarak önümüze koyması dünya hayatının nelerin üzerine inşa edilmesi gerektiğinin en güzel ifadesidir.

Bunlardan birincisi Gayba İman: Yani Allah’ın varlığına birliğine inanmaktır, iman etmektir. Yani iman esasları dediğimiz, Allah’a, Meleklerine, Kitaplarına, Peygamberlerine, Kader ve Kazaya ve öldükten sonra dirilmeye şeksiz şüphesiz inanmaktır. Bir anlamda bu, dolu duygu ve düşüncelerle yaşamaktır. İşte insanı her türlü yanlıştan koruyan, motivasyonunu artıran bu duyguya sahip olabilmektir. “Allah’tan korkmuyorsan istediğini yap”(Buhari, Edep 78) ifadesi, sorumluluklarını sadece dünya ile sınırlayan, sadece bu dünyaya ait olduğunu düşünenlere verilen bir cevaptır. Ahiret inancı, kaza ve kader inancı sorumluluğu genişletir. İnsana tek başına da kalsa; ben kimim, görevim, sorumluluklarım, varlık sebebim, neden daha iyi insan olmak için gayret etmiyorum. Bunun gibi yüzlerce soruyu kendi kendine sorar. Bu özel bir duygudur. Allah(cc) ile iletişimin özel hattı gibi.

Bu özel duyguları elde etme bahtiyarlığına erişmiş her mümin kulluğun ifadesi, yaratılışın gayesi ve şükrün ifası için ikincisi Namazıdır. Bu huzura çıkışı sevdiği ile buluşma zamanı olarak görür. Namazla bir anlamda yaratanına niyazda bulunma kendini ifade etme, O’na bağlılığını gösterme nezaket ve kibarlığına ulaşır. Sadece seviyorum demek yetmez. Bal demekle ağzımız tatlanmadığı gibi.  Kıyamla secdeyle, dua ve tespihle bizzat bu bağlılık ifade edilir.

Ayetin üçüncü adımında Rabbimiz infaktan bahsediyor. Yani gayba inanma ve kullukta namazla istikamete erdikten sonra en önemli ve zor işlerden biri olan infak dile getiriliyor. Malından mal ve canından can verebilme cömertliğine sıra geliyor. Zaten her birisi bir diğerinin şartıdır değil mi? Biri olmadan diğer mümkün mü?

Bu sıralama çok anlamlı ve vecizdir. İşte İslam medeniyetinin kurulduğu anlayışta tam bu anlayıştır.

Bu sebepten dolayı yaratılan her şey yaratandan ötürü değerli ve kıymetlidir. Mutlaka yaşatılması ve korunması gerekir. Ağaçlar, kuşlar, canlılar, insanlar her şey. Diline, rengine, kimliğine bakılmaksızın. Nitekim Hz. Âdem’den bu yana Allah inancı hep iyilik yapmayı, iyilikle yol almayı öğütlemiştir.

“Veren el, alan elden üstündür”(  Buhârî, Zekât 18 ) Peygamberi prensibi işte bu ayetlerle irtibat halinde olduğunu hep bir iyilik ordusu içinde  olma şuurunu iman edenlerin kalbine ve gönlüne yerleştirmiştir.

Bu prensipler müminlerin hayat mefkûresi, yaşama sevinci ve arzuladığına ulaşma gayretini daima diri tutmasına vesile olmuştur.

Tefekkürle baktığımızda  Rabbimizin dünyayı insanlığın hizmetine sunması, yer altını üstünü nimetlerle donatması ve hesapsızca (sayısızca) kullarına vermesi iyiliklerin en büyüğü en önemlisi değil midir?

Aslında iyilik yaparak, infak ederek bir emri bir tavsiyeyi yerine getirirken bir taraftan dünyamızı, insanlığımızı, komşuluğumuzu, akrabalığımızı, sorumluluklarımızı, vatanımızı tahkim ediyoruz. Bu tahkim ve kuvvetlendirme olmazsa can gider, mal gider, vatan gider, dost gider. Hâsılı her şey biter. Kendimizi tehlikenin tam ortasına atmış oluruz. Rabbimizde o sebeple malınız varken, hayatı yaşarken, huzur ve sükûnunuz yerindeyken infak edebilme alışkanlığından geri durmayınız, buyuruyor.

Bu sebeple iyilik yapmak, infak etme alışkanlığına sahip olabilmek, iyilik yapmaya devam etmek, iyilerden olmak için gayret etmek, gölgesinde bulunduğumuz Ramazanın bereketinde buluşabilmek ve iyilikte yol almaya devam etmektir ki bütün iyiliklerin sahibi seni sevsin. 

YAZARLAR

https://www.facebook.com/%C3%9Cnye-Kent-Ofset-106507792092593