FATMA CANBULAT ERDEM


Kadınlar Pazarı

Mavi Anne


Ünye’nin Gavakdibinde Çarşamba günü kurulan "kadınlar pazarı"na babam sabahın erken saatlerinde biz daha uyanmadan giderdi. Annem kahvaltıyı hazırladığında, bir elinde süt bakracı diğer elinde tereyağı çökelek ve yeşillikler dolu pazar çantası ile mutfağa girerdi. Annem hemen bakır tencereye sütü boşaltır, kırmızı fırınlı ocağımızın altını yakar, sütü kaynatmaya başlardı. Kırmızı fırınımızın hikayesi ise başlı başına bir macera bizim için. Tezgah üstü eski ocağımızın yerine, babam illaki “kırmızı olsun üç kuruş fazla olsun” dediği, kırmızı renkli fırınlı ocağın İstanbul’dan gelmesini kaç hafta beklemiştik şimdi hatırlayamıyorum. Babamın gülerek ve coşkuyla “biz Gürcüyüz, Gürcüler kırmızıyı sever” sözü hala kulaklarımda. 

 

Mutfağımızdaki kırmızı fırın, benim doğumumda alınan buzdolabının pabucunu dama atmıştı. O zamanlar bulaşık makinası, otomatik çamaşır makinası yoktu. Merdaneli çamaşır makinasında çamaşırlar dönerek yıkanır, kıyafetlerin bir ucu merdanelerin arasına özenle yerleştirilir ve sıkma işlemi yapılırdı. Çok özenirdim nedense bu sıkma işine. Bir gün gizlice denedim ve parmaklarını kaptırdım merdaneye, benim çığlığımla merdanelere vurması bir oldu annemin. Ezilen parmaklarımın acısıyla bir süre çamaşır makinasını görmek bile istemedim.

 

Pazar çantasından çıkan envai çeşit otların arasında; menevcan, sütlücan, dikenucu, mendek, pancar olurdu. Yumurtanın, sütün, kokusu bile bir başkaydı o zamanlar. Organik gübre ile yetişen zirai ilaç kullanılmayan sebzelerin lezzeti ve şifası tartışılmaz. Bu sebzeler genelde soğanla kavrulur bazen de, kıyma ile pişirilirdi annemin usulünce. Ben en çok sebzeleri annemin elleriyle açtığı böreklerin içinde severdim. Ünye’de her evde şifa kaynağı pancar çorbası ve pancar sarması (kara lahana) annelerin becerikli elleri ile yapılır ve afiyetle yenirdi.

 

Köylüler kadınlı erkekli gelirlerdi Ünye’ye kuşkusuz, pazarı birlikte açarlardı ancak, tezgahın başında çoğunluk kadınları bırakırdı. Eşlerinin kahvede olduğunu o zamanlar bilmiyordum, yıllar sonra satış yapan köylü bir teyzeye sorduğumda "onlar kahvededir şimdi, biz satiik daaa" demişti. Çocuklarını tezgahın arkasında doyurur, uyutur işlerine bakarlardı. Her zaman takdir ederim Karadeniz Kadınının gayretini, çalışkanlığını ve azmini. 

 

Pazardan gelirken babam çok sevdiği mis kokulu sümbül (nergis) çiçeğinden getirirdi mutlaka anneme. Kokusuna bayıldığım sümbülü annem hemen bir vazoya koyup, mutfak masasına özenle yerleştirirdi. Babamın yaptığı bu jest benim hayatımın en özel hatıraları arasındadır. Şimdi ben de dostlarıma, sevdiklerime çiçek almayı, küçük jestler yapmayı çok severim. Bir çocuğu yetiştirirken rol model olabilmek çok mühim değil mi? 

 

Çarşamba günleri mutfaktaki o telaşı, sütün kokusu, köpüğünün kabarışı, yoğurdun mayalanışı bir film karesi gibi gözümün önünde canlanıyor. Yumurtaların rengi bile bir başkaydı, onlarla yapılan pandispanyanın rengi sarı-turuncu olurdu, şimdiki gibi bembeyaz ve renksiz olmazdı. Tereyağının kokusu ve sarısı pilava ayrı bir lezzet katardı. 

 

Marketler çıkalı mertlik bozuldu. Hele de büyük şehirde yaşıyorsanız hasret kalıyorsunuz, pazarın o cıvıl cıvıl enerjisine. Her yöreye özgü ürün çeşitliliğine sahip pazarlar bizim kültürümüz, coğrafi gıda zenginliğimizi gösteren yerler. Onlara sahip çıkalım.

 

 

YAZARLAR

https://www.facebook.com/%C3%9Cnye-Kent-Ofset-106507792092593