AV. KORAY MARAL / GURBET ten...


Kanunların Ruhu Üzerine

Avukat


Montesqueıu, 1731’den 1748’e kadar hiç ara vermeden la Brède şatosunda Kanunların Ruhu Üzerine adındaki eserine çalışıyor. Bu arada yine aynı eserle ilgisi bulunan bir başka kitabını da 1734’te bastırıyor: Romalıların Büyüklüğüyle Düşüşünün Nedenleri Üzerine Düşünceler. 1745’te Kanunların Ruhu’nun bazı bölümlerini Bordeaux’daki dostlarına okuyor. Sylla ile Eucrate arasındaki konuşmayı da bastırıyor. Nihayet 1748 yılında Kanunların Ruhu Üzerine adındaki eserini, yine adını koymadan Cenevre’de bastırıyor. Kitabı, yalnız Fransızlar değil bütün dünya okuyor. II. Frédéric eserin bazı yerlerini okurken irkiliyorsa da, “uçsuz bucaksız bir ülkeyi yönetenin, egemenliğinin de doğal olarak sınırsız olması gerektiğini” okuyan II. Katerina eseri başucu kitapları arasına alıyor. 1750’de Montesquieu, Cizvitlerle Janseniusçuların, dolayısıyla engizisyonun ve Sorbonne’un saldırılarına karşılık vermek zorunda kalıyor ve Kanunların Ruhu Üzerine’nin savunması adıyla bir kitap daha basmak zorunda kalıyor. 

Montesquıeu, aslında bir soylu ve eşi de öyle. Ancak her şeyden önce bir kanun adamı, bir mahkeme başkanıdır. Kendi alanında bir bilgin bile sayılabilir bence. Kanunların kaynaklarını, ilkelerini aramış, çağlar boyunca nasıl geliştiklerini incelemiş, çeşitli ülkelerde ve zamanlarda ne şekilde yorumlandıklarını araştırmıştır. Tıpkı Monteıgne gibi kendisini de hukuk düzenine kendisini vakfetmiş, toplum düzeni için yüzyıllara sair bir eser ortaya koymuştur. 

 

Montesquieu ve Osmanlı Yargı Sistemi Yorumu 

Montesquieu Osmanlı İmparatorluğu’ndan söz açtığı zaman Ricaut’nun Osmanlı İmparatorluğu Üzerine adlı eserine başvurduğunu görüyoruz. “Sultan, eğer yetkilerini sınırlandırıyorsa, verdiği sözü ya da ettiği yemini tutmak zorunda değildir” diyor. Oysa Ricaut’nun 1671’de Amsterdam’da bastırdığı kitabının on sekizinci sayfasında şunlar yazılı: “Bazı kişiler, Sultan, verdiği sözü yerine getireceği zaman yetkilerinin sınırlandırılması gerektiğini anlarsa verdiği sözden dönüp, yeminini bozabilir, diyorlar.”

Bu sözler zaten pek öyle açık değil. Çünkü Sultan ya tebaasına ya da komşu devletlere vaatlerde bulunabilir.

Tebaasına söz vermişse ant içmesine lüzum yoktur. Barış antlaşmalarına gelince, ya verdiği sözü yerine getirir ya da savaş açar. Kuran’ın hiçbir yerinde yemin bozulabilir diye bir söz yok. Tersine, birçok yerinde yemin bozulamaz deniyor.

Bana kalırsa, haksız yere savaş açmak için, savaşların hepsi haksızdır ya neyse, Sultan da Hristiyan hükümdarlar gibi divanını toplamış olabilir; bazı Müslüman bilginleri de, hak dininden olmayanlarla dinsizlere verilen sözlerin bir değeri olmayacağını ileri süren Katolik bilginlerini taklit etmiş olabilirler. Ama kanunların ruhunu inceleyen kişinin yapacağı iş, bu düşünüş tarzının Türklere özel bir tarz olup olmadığını aramaktır, yoksa şunun bunun söylediğini yalan yanlış bir şekilde tekrarlamak değil.

Montesquieu tutmuş kadıların bu kararını Sultan’ın istibdat yönetimine bir delil olarak göstermiş. Bana kalırsa, tersine, Padişah’ın kanunlara boyun eğdiğini gösteren bir delildir bu. 

 

Kanunların Ruhu Üzerine eserinde Osmanlı ile ilgili en önemli vurgu yargılamaların hızı. Üstten bir bakışla Osmanlı yargısını ele alan bu eser eleştirilecek birçok yönü olsa da dönemin Avrupalı bakışını bize anlatır nitelikte kanaatindeyim. 

 

Gurbetten hasretle…

 

Av. Koray MARAL

YAZARLAR

https://www.facebook.com/%C3%9Cnye-Kent-Ofset-106507792092593