TURGAY GÜVEN


Karadeniz’ de Barış, Dünya’da Barış ve Karadeniz, Karadenizliler’indir.

Eczacı Dr


“Karadeniz, Karadeniz,  gelen düşman değil biziz. Karadeniz’de barış, Dünya’da barış için geliyoruz.”

Yazımıza, yıllar önce,  Karadeniz’de kıyısı olan çeşitli ülkelerin savaş gemilerinin katıldığı bir donanmalar arası toplantıya katılan,  genç bir Türk deniz subayının anılarıyla başlayalım.

Bir zamanlar Ruslar’ın merkezi otoritesiyle kurulmuş olan Sovyetler Birliği ve Warşova Paktı’nın çökmesiyle, yıllarca Karadeniz’ de buz gibi soğuk Sibirya Rüzgarları estiren Soğuk Savaş bitmiş, yerini, henüz yeterince sıcak ilişkilere terk edemediyse de, nispeten daha ılımlı ve olumlu bir iklim almıştır.  Karadeniz’de kıyısı olan ülkeler arasında ilişkileri geliştirmeye yönelik, gidip gelmeler başlamış, aynı denizin etrafında,  dostluk ve barış dilekleriyle samimiyet gösterileri arasında,  karşılıklı sıcak duygular ve güven ortamı yaratılmaya çalışılmaktadır.

Her ülkeden bir geminin katılımıyla kıyı ülkelerinden gemilerin,  yine böyle iyi ilişkiler ve dostluk geliştirme çabaları amacıyla bir araya geldiği,  Ukrayna-Kırım Özerk Cumhuriyeti’nin Sivastopol Liman Kenti’nde yapılan bir Karadeniz Deniz İşbirliği Görev Gurubu –Blackseafor toplantısında,  bir dizi heyetler arası görüşmeler,  yemekler, brifing vs. sunumlar gibi rutin bir çok etkinlikler yapılmakta,  tarafların karşılıklı göstermek gereği duydukları nezaket davranışları ve yakınlaşma çabaları arasında, toplantılar sürüp gitmektedir.  Soğuk Savaş bitmiştir, ancak, yeni doğan şartların tüm sıcak rüzgârlarına rağmen, toplantılarda eski soğukluklar açıkça belli olmaktadır. Toplantıya katılanların hepsi, Türkiye dışında,  eski devirlerden ya SSCB.’ nin ya da Varşova Paktı’nın üyeleridir. Varşova Paktı ve Sovyetler çoktan çökmüş,  Ruslar, eski güçlerini kaybetmiş, tüm Avrupa-Asya uydularını serbest bırakmak zorunda kalmış ve tüm bu eski güçlerin tek otorite merkezi olan Rusya Devleti,  yeni dönemde bünyesinde barındırdığı bir yığın Avrupalı-Avrasyalı ve Asyalı etnik gurup ulustan oluşan Rusya Federasyonu’na dönüşmüş olsa da,  Karadeniz- Baltık çizgisinden Pasifik Okyanusu’na kadar uzanan muhteşem büyüklük ve imkanlarıyla,  hala, bu ülkeler için gerçek bir tehdit olmaya devam etmekte, serbestliklerine yeni kavuşmuş olan bu ülkeler üzerinde, hala bir tedirginlik bulunmakta, bunun yanında hepsi de yeni şartlara göre tavır göstermeye çalışmaktadır. Örneğin Bulgarlar, eski abileri Ruslar’ın peşinden ayrılmamakta iken,  Romenler ise,  aksine, Türk heyetine çok yakınlık göstermektedirler.

Muhtemelen, herkesin resmiyetten biraz daha uzak,  daha rahat davranabildiği yemekli veya açık büfeli olan bir toplantıda,  ev sahibi Ukraynalı Amiral,  ortamı yumuşatmak için uygun bir çare-yol bulur ve oradaki tek farklı vasıfta,  yani eski düşman yeni dost adayı Türk Gemisi’nin en genç subayı olan hikâyenin kahramanı yazarımızdan, ortamı yumuşatacağını ve ileriye dönük mesajlar vereceğini umduğu,  bir konuşma yapmasını ister. Genç Türk Subayı’  da,  protokol ve nezaket gereği, öncelikle,  orada yeni dostlarla bir arada bulunmaktan duyduğu memnuniyeti filan belirtip, toplantıdaki tüm ülkelerin temsilcileri olan subayları onurlandıracak sözlerle başladığı ve Türk Devleti’nin geleneksel evrensel uluslararası dış politika ilkeleri üzerinden sürdürdüğü konuşmasını,  Yüce Önderimiz Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ ün dünyaca bilinen şu sözleriyle tamamlar.  “Yurtta Sulh, Dünyada Sulh.”

 Konuşmanın bu son sözleri,  tam yerini bulmuştur.  Herkesçe alkışlanır. Soğuk Savaş sonrasının yeni dünya düzeni kurulmaya çalışılırken, bölgede etkin üç büyük güç,  dünya hakimi Amerika Birleşik devletleri, yandaşı Avrupa Birliği ile eski ve yeni karşı taraf Rusya Federasyonu arasında,  yeni bir stratejik çekişme merkezi olmaya başlayan Karadeniz Bölgesi’nin selameti için, en çok ihtiyaç olan şeyi söylemiştir. Ben de diyorum ki, bence, mutlaka ; “Karadeniz’de Barış,  Dünyada Barış.” Demek istemiştir.

Tarihi baştan alırsak, Antik Çağ’da Karadeniz enerji yatakları ile ilgili ilk efsane, Prometheus adlı yarı tanrı bir kahramanın,  Kaf Dağı’ndaki ışığı Tanrılardan-yani petrol ve katran vb. yan ürünlerini Kafkaslardaki ilkel kavimlerden çalarak eski Hellen ülkesine getirmesidir. Karadeniz’de ilk savaş bulutlarının görülmesi ise, Karadeniz’in ilk sömürgecilerinden,  eski Yunanistan’ dan yola çıkan Argonotlar’ın,  tunç yapımında kullanılan doğu Karadeniz’deki bakır ve kalay madenleriyle,  gemilerin ziftlenmesinde kullanılan Kafkaslardaki petrol yataklarına ulaşmak için, Karadeniz’in hırçın dalgalarıyla ve kıyı kavimleriyle boğuşmayı da göze almak pahasına,  Karadeniz’e çıkma çabalarıyla başlamış,  daha sonra eski Yunanistan’da savaşçı Akha’ların Karadeniz ticaret yolu üzerindeki stratejik Troya’yı yakıp yıkmalarıyla şiddetlenmiş ve bazı Ege kent-devletleri’nin Karadeniz’de Sinop, Ünye, Giresun, Trabzon vb. gibi iskele-koloniler kurmalarıyla devam etmiş,  ilerleyen çeşitli zaman dilimlerinde Karadeniz,  güneyin sömürgeci yerleşik kavimleri, Yunanlı Dorlar ‘ın Balkanlar’a ve kuzeyin yağmacı barbar kavimlerinin-Kafkasyalı İskitler’in Kafkaslar’a yaptıkları karşılıklı yaptıkları saldırılar ve hâkimiyet çabalarına maruz kalmıştır.

Karadeniz, tarihte ilk ikisi Konstantinopolis ve Bizans merkezli Doğu Roma ve Bizans ile,   yine aynı şehir olan İstanbul merkezli Osmanlı İmparatorlukları zamanlarında,  tamamıyla üç büyük gücün-devletin hakimiyetinde,  bir  ‘huzur ve barış gölü’  olabilmiştir. Bizanslılar, kuzey –güney arası ticaret ve zenginliklerin kazanılmasında İtalyan-Cenevizliler’in ticari kabiliyetlerinden yararlanmışlar, Osmanlılar’ın İstanbul’u almalarıyla ise, Cenevizler gitmiş, Karadeniz’de ticaret ve zenginlik yolları, Endülüs’ten göç eden Museviler’in eline geçmeye başlamıştır.  

Osmanlılar’ın son zamanlarında,   kuzeyden gelen Ruslar, güney Karadeniz’i zorlamaya başlamışlar,  zaman içerisinde İstanbul Boğazı’na kadar inebilmişlerdir. Hünkar  İskelesi  Anlaşması.Daha sonraları ise,  güneyden Akdeniz ve  Ege’den gelen  İngiliz ve  Fransızlar, güçlü  donanmalarıyla  Boğazlar’ı  geçerek  Karadeniz’e  çıkmak istemişler, ünlü Çanakkale  Savaşları yaşanmıştır.

Türkiye Cumhuriyeti ile birlikte, uluslararası bir deniz-boğaz hâkimiyeti antlaşması-Montrö Boğazlar Antlaşması ile Türk Boğazları üzerinden Akdeniz ve Karadeniz’e geçişler, Türk Devleti’nin kesin egemenliğine alınmıştır.

ABD- Nato ve Sovyet-Warşova Paktı arasındaki Soğuk Savaş yıllarında,  Türkiye’nin,  Montrö’yü,  tüm tarafların hakkaniyetine uygun bir prensiple uygulaması sayesinde, Karadeniz, karşılıklı iki düşman blok- cephe arasında, nükleer savaş dahil, her tür düşmanca tehditin ortasında,  rüzgarsız bir göl gibi sessiz ve durgun yıllar geçirmiştir.

Soğuk savaştan sonra süren otuz yıllık bir zaman dilimindeki yeni gelişmelerle, iki büyük olgu, bunlardan birincisi, Karadeniz Havzası’nı ileride buraya bağlanacak Kafkaslar ve Hazar Denizi Havzası ile birlikte ele almayı hedefleyen Karadeniz Ekonomik İşbirliği Anlaşması- KEİ,  diğeri ise, barış zamanında görev yapacak,  kıyıdaş ülkelerden kurulu çok uluslu bir donanma görev gurubu olan Karadeniz Deniz İşbirliği Görev Gurubu –Blackseafor olarak,  Karadeniz Bölgesi’ndeki huzur ve sükun ortamına, ayrıca,  ekonomik kalkınma ve güvenliğe olumlu katkılarda bulunmaktadır.

 Günümüzde, Karadeniz’de ebedi huzur ve barışın sürebilmesi için, bu konuda, birinci söz hakkı Türkiye’nin, ikinci söz hakkı Rusya’nın ve kıyıdaş ülkelerin söz hakları da saklı kalmak üzere, üçüncü ve önemli bir söz hakkı ise, Karadeniz’de kıyısı olmayan, ancak, 18.yüzyıldan beri dünya denizlerinin hakimi, denizler ve denizcilik ile deniz ticareti konularında dünyadaki bir numaralı otorite olan ve Atatürk’ün Montrö Antlaşması çalışmaları sırasında, Ruslar’a karşı,  yakın işbirliği yaparak desteğini aldığı İngiltere’ye ait olup,  bölgenin gitgide artan stratejisi ve hassasiyeti nedeniyle,  diğer iki büyük faktör ABD ve AB başta olmak üzere, yeryüzündeki diğer aktörlerde konuya girmeye çalışmaktadırlar.

Konu,  21. ve ileri ki yüzyılların Orta Asya-Hazar- Kafkasya kıtalar arası enerji nakil yolları ile kara-hava- deniz ticaretlerini de ilgilendirmektedir ki,  İş, haylice büyük bir iştir ve tabii ki,  o günlerden bu günlere çok şey değişmiş durumda olup,  konu Ukrayna’daki son gelişmelerle birlikte,  epppeyi,  derinleşmiş ve genişlemiştir. Kısacası Rusya’nın gözü bölgede işgal veya uzun vadeli işletmecilik hakları elde etmektedir. Zaten Kırım’ı işgal etti, artık çıkartabilirsen çıkart.  Ukrayna’nın Sıvastopol ve Odessa Limanları’nı da ablukaya aldı, artık elinden kurtarabilirsen kurtar. Öte yandan NATO’da kuzeyden Rusya’yı sıkıştırmakta ve hızla erimekte olan Kuzey Buz Denizi’nde hâkimiyet sağlamaya çalışmakta. Her iki yönde de hedef,  Çin’in Orta Asya ticaret yolları üzerinden Batı’ya açılma politikasına taş koymak.  Devamı ileri ki zamanlara.

Saygılarımla. Turgay Güven

YAZARLAR

https://www.facebook.com/%C3%9Cnye-Kent-Ofset-106507792092593