Günümüzde toplum olarak milli ve manevi değerler anlamında büyük bir yozlaşmanın içindeyiz. Dil, din, milli kültür ve sosyal ilişkiler gibi bir milletin temel unsurlarıdır. Öyle bir sarmalın içindeyiz ki yuvarlanıp giderken bu yozlaşmanın bir parçası haline gelişimizin farkında değiliz. Bunca yanlışlıkların içinde ve asıl müsebbibi konumundayken kusuru başka yerlerde arayıp çözümü de başkalarından bekliyoruz. Herkes bildiğini okurken çözümsüzlük sarmalında yuvarlanıp gidiyoruz.
Hepimiz toplumdaki örf, adet ve geleneklerimizin ortadan kalktığından, saygı, sevgi ve hoşgörünün olmadığından, gençlerin ağızlarının bozukluğundan, küfürbazlığından, Türkçeyi doğru dürüst kullanamadığından, bencilliklerinden, sabırsızlıklarından ve en önemlisi inançsızlıklarından şikâyet ediyoruz… Bu bir toplumun yok oluşuna doğru giden adımların işaretidir. Dilini kaybeden her şeyini kaybeder. Dinsiz bir topluma doğru adım adım gidiyoruz. Sosyal ilişkilerimize büyük küçük, amca dayı, hala teyze, yeğen kavramlarının kalmadığından şikâyet ederken en sonunda ana baba kavramlarının da köküne kibrit suyu döküyoruz… Problemleri teker teker açacak olursak sayfalara sığmaz.
Gayriahlaki ilişkiler içinde savrulan nesil ve toplumsal aymazlığımız… Teşhisi doğru yaparsak tedaviyi de doğru yapabiliriz. Bugünkü sosyal problemlerin hedefine çocuklarımızı ve gençlerimizi koyarsak en büyük yanlışı yapmış oluruz. Tespiti yanlış yaparsak çözüme gitme şansımız olmaz havanda su dövmeye devam ederiz… Yıllardır öyle de yapıyoruz zaten… Bir problem varsa çözümü de vardır. Bireysel problemlerin çözümü kolay olurken sosyal problemlerin çözümü pek kolay olmaz ama mümkün değil demek de doğru değildir. Sosyal problemlerin çözümü, toplumsal uzlaşıdan geçer. Peki, bu mümkün müdür? Mümkün ama zordur. Çünkü bir grup, kuralsızlığı, demokrasi, insan hakları, özgürlük, bireysel karar, vb. kisvelerle; örf, adet ve geleneklerimiz ile milli kültürümüz, dini hassasiyetlerimiz hususunda karşı tavır içinde. Bir kısım çevreler de nemelazımcı tavırlarıyla bu tür yozlaşmalara çanak tutmaktadır. Cinsiyetsizlik anlayışının sinsi sinsi gençlerin sosyal hayatına sokulduğunu görüyoruz. Kızlı erkekli konuşmalarda, ilişkilerde kullanılan dilin ve fiziksel temasların herkesin içinde, etrafı da rahatsız edecek şekilde zuhur etmesi ve bundan bir rahatsızlık duyulmaması başka ne anlama gelir... Kimse kimseye karışabiliyor, uyarabiliyor mu? Cehaletini fiziği ile örtbas etmeye çalışan bir kesim de sosyal çevreye uyum sağlamak için bir kısım yalan yanlış bilgilerle çocuklarına yanlış örnek oluyor ve tamamen başıboş bırakıyorlar. Okumuyorlar, dinlemiyorlar, okuduklarını ve dinlediklerini de doğru anlamıyor, algılayamıyorlar. İşlerine geldiği gibi davranmaya devam ediyor, kendi yapmadıklarını çocuklarından bekliyorlar. Bir başka sorun TV dizilerindeki yozlaşmış, yabancılaşmış kültür ve inançların ve yaşantıların hoyratça sergilenmesi, gençlerin buradaki karakterlerin diline, fiziğine ve yaşantısına özendirilmesi en etkili ve tehlikeli örneklerdir. Gayrimeşru ilişkilerin normalmiş gibi sunulması ve hatta teşvik edilmesi, lüks hayat, villalar, köşklerde geçen bin bir entrikalarla dolu aile hayatlarının Türk aile hayatının neresine uymaktadır? Bu tür diziler aile mefhumunu ortadan kaldıran en büyük silahtır. Bu dizileri izleyerek yetişen anne babadan ve gençlerinden hangi aileyi korumasını bekleyebilirsiniz?! Maalesef yukarıda izah ettiğimiz yanlışlıkları Müslim ve gayrimüslim herkes yapıyor. Biz başta neye inandığımızın farkında değiliz. Müslümanlığı kimseye bırakmaz ama Müslüman gibi davranmayız. Ne dilimiz, ne hal ve hareketimiz ne de giyim kuşamımız İslam'a uygun. Sosyal ilişkilerimizde de İslami bir hal yok. Ben gayrimüslimim diyen de yok aramızda. Türk çocukları Türkçeyi doğru konuşamıyor, her türlü argo ve küfür iletişim araçları haline dönüşmüş. Kendilerince uydurdukları dilin noktası, virgülü, ünlemi, soru işareti küfür olmuş. Bir cümlede her kelimenin yanında bir küfür sözü… Kim kime söylüyor bunu? Kızlı erkekli konuşmalarda; kız kıza, kız erkeğe, erkek kıza… Bu çocuklar bu dili nereden öğrendiler?! Kim öğretti bunlara…!
Şimdi temizleyin bakalım kirlettiğiniz dilimizi, kültürümüzü, dinimizi, ailemizi, gençliğimizi…
Çözüm milli kimliğimize sahip çıkmak, birlik ve beraberlik içinde, sorunları iyi niyet ve samimiyetle değerlendirip, sen ben kavgasından, yabancı ideolojilerin etkisinden uzak, yerli ve milli olmak anlayışında birleşerek olur. Biz, bizim gibi düşünmez, bize inanmaz ve güvenmeyip, yabancı ve yalancı akımlarda kurtuluş aramaya devam edersek çözümsüzlük travmalarıyla havanda su döverek zaman kaybeder ve sonunda her şeyimizi kaybederiz vesselam… 09.07.2025