Bugün tarihinin hiçbir döneminde olmadığı kadar çok ve uzun zamanlara yayılmış, çökmüş devletlerle karşı karşıyayız. Üzülerek belirtmek isterim ki bu devletlerin neredeyse tamamına yakını İslam Dünyası’nda.
Ne acıdır ki, dünyaya devlet yönetimi ve müreffeh bir toplum oluşturma konusunda yüzyıllar boyu örnek olan İslam Dünyası hem ekonomik hem de siyasi çöküntüler içerisinde.
Kendi öz kaynaklarını kendi vatandaşlarının hizmetine sunmaktan aciz, sınırlarını ve topraklarını koruyamayan, hukuk ve adalet sistemlerinin çöktüğü ve devlet kademelerine liyakatten uzak adamını yerleştirme politikalarının hâkim olduğu yapılar elbette çökmeye mahkûmdur. Çok yaşayamazlar.
Yaşasalar bile hiçbir zaman bağımsız olamazlar.
Oysaki, Müslümanların fetih politikalarıyla dünyanın dört bir yanına at koşturduğu zamanlar olmadı mı? Bugün kan ağlayan İslam Coğrafyaları’nda yaşayan Müslümanların ataları üç beş asır öncesine kadar masaya yumruk vurma konumunda değiller miydi? Bugün değişen nedir ki halimiz harap durumdadır?
İnsanlığa şahit en hayırlı ümmet olması beklenen Müslümanlar bu tablo karşısında kendi mükellefiyetlerini yeniden ve en baştan düşünmek durumundadırlar.
Hem fert hem de toplumsal olarak İslam dünyasının sorumluluklarını sorgulama vaktidir. Kesinlikle yapılması gereken ilk şey budur.
Mukaddesatımızdan feragatle olmaz diyor Cemil Meriç. Değişim ve gelişim sürecinde feragat ettiğimizi umursamadığımız veya sözde medeni Batının normlarına aykırı bulduğumuz mukaddesatımızı yeniden elde etme adına ölümüne bir mücadeleye geçilmelidir.
İslam ülkelerinin en büyük sorunu, düşünce üretememesidir. Fikir üretmek her toplumu canlı tutar ve belki de dışarıdan gelecek tehlikelere karşı en büyük kalkandır. Toplumlar fikri üretmek zorundadırlar.
Bugün çöküş içinde olan İslam dünyasının yapması gereken ilk şey, kendi mükellefiyetini sorgulamaktır. İkincisi ise İslam düşünce duygusunun yeniden tasarlanmasıdır.
Gelenekten kopmadan günümüze uyarlanacak düşünce sistemi, ölü hücrelerimizi uyandırmaya yeter.
Belki de artık İslam ülkelerinde de Müslümanların barış ve huzur içinde yaşama vakti geldi.
