HÜSEYİN OKUŞ


NASİP NEREDE

Müftü


“Kıyametin ne zaman kopacağı bilgisi şüphesiz yalnızca Allah katındadır. O, yağmuru indirir, rahimlerdekini bilir. Hiç kimse yarın ne kazanacağını bilemez. Hiç kimse nerede öleceğini de bilemez. Şüphesiz Allah hakkıyla bilendir,(her şeyden) hakkıyla haberdar olandır.” (Lokman,34)

 Birçok sırların bilgisi Rabbimizin katındadır. İnsanın ve bütün varlık aleminin yaratılış incelik ve derinlik ifade eden boyutlarından, her canlının rızkının yaratılışına, hayatının son buluşuna, bu süreçte nelerle karşılaşacağına, neleri kazanıp neleri kaybedeceğine kadar bir sürü bilgi de Rabbimizin katındadır.

 Kader ve kaza iman esaslarının bir cüzünü teşkil etmesinin altındaki espri de bu olsa gerektir. Mümine düşen görev ise Allah’ın kendisine takdir ettiği hayatı ve diğerlerini yine O’nun rızasına uygun bir şekilde kullanmaktır. Çalışmak, çabalamak ve takdiri Allah’ın indinde aramaktır. Bu değişmez bir sünnetullahtır.

  Şöyle basit bir düşünceyle kainatı ve içindekileri evvel emirden bu yana düşündüğümüzde bütün kavga gürültülerin ana sebebi ekmek kavgasıdır. Yeme, içme ve daha çok varlığa sahip olma kavgasıdır. Devletlerin amansız savaşlarından, yeryüzündeki canlıların mücadelelerine, insanların hırs ve kanaatsizliklerine her birisi bu saydığımız mücadelelerin ana sebebidir.

   “Ey iman edenler! Allah’ın size helal kıldığı iyi ve temiz nimetleri(kendinize) haram etmeyin ve (Allah’ın koyduğu) sınırları aşmayın. Çünkü Allah, haddi aşanları sevmez. Allah’ın size rızık olarak verdiklerinden helal, iyi ve temiz olarak yiyin ve kendisine inanmakta olduğunuz Allah’ karşı gelmekten sakının. (Maide87-88)

  Bütün mesele Rabbimizin bize çizdiği sınırları iyi bilmektir. Nasibi arama ve bu duyguyu yaşama tıpkı havf ve reca arası gibidir. Ne ümitsizsin ne de tam olarak eminsin. Sen sadece sana düşeni yaparak nasibini aramanın peşindesin. Birde teslim olmaktır yüce Yaratana. Tedbirden sonra her birimizin bildiği şu söz düşer dillerden. Nasip varsa gelir yekten Yemen’den, nasip yoksa ne gelir elden. Bu tamda Müslümanca bir yaklaşımdır. Her şeyde olduğu gibi Yüce

 

yaratana teslim olmak vardır. İnsan bu davranış ve anlayışla hayatı girdaplardan, sıkıntılardan, her türlü sosyal baskılardan kurtarır.

  Hangi meyvenin, hangi yiyeceğin, hangi işin nerede nasıl nasip olacağını hiçbirimiz çoğu zaman tahmin bile edemeyiz. Bin kez düşünseydim aklıma bile gelmezdi diyerek hayret ve taaccübümüzü belirtiriz. Dünyanın bir köşesinde bir meyve ağacında yetişen bir meyveyi, bir yiyeceği kilometrelerce uzakta, dünyanın diğer köşesindeki bir insana nasip oluverir. Bu günlerde vekaletle göndereceğimiz kurbanlarımızda böyledir. Hiç tanımadığımız, bilmediğimiz, görmediğimiz insanlara infakımız ulaşmaktadır. Birçok iş böyledir. Yani bu insanın yapacağı bir hesap kitap işi asla değildir.

İmam-ı Rabbani hazretleri şöyle der: Allah’ın razı olacağı güzel bir kulluğa muvaffak olmamızda gayretlerimizin payı nedir ki! Ne varsa hepsi Allah’ın lütfudur. Ama buna mutlaka bir sebep göstermek gerekirse derim ki, bütün lütufların sebebi: gelmiş ve gelecek bütün insanlığın efendisi olan Efendimiz’e bağlanıp O’nun mübarek izinden gitmektir.

Nasipsiz hiçbir şey olmaz sözünün özü de takdiri ilahidir. Nasibe ulaşmanın yolu da takdir edileni aramaktır. Rabbimizin şu ayetinde buyurduğu gibi. “ Allah’ın sana verdiği şeylerde ahiret yurdunu ara. Dünyadan da nasibini unutma. Allah’ın sana iyilik yaptığı gibi sende iyilik yap ve yeryüzünde bozgunculuk isteme. Çünkü Allah bozguncuları sevmez.”(Kasas,77)

Nasibe ve kısmete inanmak, gayreti eksik etmemek, helal sınırları da aşmamak asıl olandır. Nasip nerededir biz bilemeyiz ama ona iman ederiz. Bizi rızana uygun nasibinden mahrum etme Allah’ım!

 

 

 

 

YAZARLAR

https://www.facebook.com/%C3%9Cnye-Kent-Ofset-106507792092593