FATMA CANBULAT ERDEM


Niyetliyim

Mavi Anne


Ramazan ayının beş gününü geride bıraktık. Büyüklerimiz “sayılı gün çabuk geçer” derler bilirsiniz. Çevrenize bir bakın herkes aynı sözü tekrarlayıp duruyor “Ahh! Eski Ramazanlar”. Aslında özlenen, eski Ramazanların gençlik veya çocukluktan damağımızda kalan tadı mıdır? İnsanoğlu şu andaki durumundan pek de memnun olmayan bir tabiatta. Hep bir arayış ve özlem içerisinde. Ya gelecek için endişeleniyoruz, ya da geçmişe dair pişmanlıklarımız, özlemlerimiz oluyor.

 

“Eski Ramazanların en çok neyini özlüyorsunuz?” diye sorsam size ne cevap verirdiniz? Bir düşünün bakalım o günleri özel ve unutulmaz kılan neydi? Annenizin heyecanlı ve koşuşturmalı iftar hazırlığı mı? Babanızın getirdiği pidenin kokusu mu? Kardeşinizle pencerede beklediğiniz iftar topunun sesi mi? Bir anıyı seçmek pek de mümkün görünmüyor. Her biri birbirinden kıymetli bu anıların.

 

Çocukluğumun Ünye’de geçen Ramazanından güzel anılar var benim de heybemde. Özellikle Ramazan ayında ihtiyaç sahiplerine iftar sofrasının açılmasının önemini o zamanlar anlamıştım. Babam iftar saati eve gelirken hiç tanımadığımız bir amcayı da yanında getirip, “Tanrı misafirimiz var iftara” dediğini hatırlıyorum. Annem hemen sofraya bir tabak daha koyup, hiç sorgusuz sualsiz güler yüzle “hoş geldiniz” deyivermişti. Daha sonraki akşamlarda da iftara çat kapı gelen veya babamın getirdiği misafirlerimiz olurdu. İftardan sonra giderken de babam “Diş Kirası” deyip ellerine bir şeyler verirdi. Ev  sahibinin “misafirimiz oldunuz, benim sevap kazanmam için vesile oldunuz. Zahmet edip yol yürüdünüz, yemek yerken dişlerinizi yordunuz, bu da sizin dişinizin kirası olsun” demek istediği bir Osmanlı geleneği olduğunu daha sonra öğrendim. Bakar mısınız şu nezakete, tevazu ve cömertliğe.

 

Bizim özlediğimiz belki de bu naif zamanlar, düşünceli insanlar. Bizim aç kalmamıza Yaradan’ın ihtiyacı olmadığı hepimizin malumudur değil mi? Önemli olan bizim oruç tutarken nefsimizi terbiye etmemiz, iyiliği çoğaltmamız, aç açıkta olanın halinden anlamamız.  Açlığın bedenimize sağladığı bir çok faydasının yanında sabrı ve teslimiyeti de bize öğrettiğini düşünüyorum. Sanki biraz durup kendimizi dinleme ve duyma zamanı bir nevi Ramazan Ayı. Bu ayın, manevi havasını hissetmenin ve ritüellerini yerine getirmenin zevkini yaşamayı seviyorum. 

 

“Niyetliyim” diyoruz ya oruçluyken çay veya kahve teklifini geri çevirirken. Niyetliyim,  “hoşgörülü olmaya, nazik ve anlayışlı davranmaya, sabırlı olmaya, şikayet etmemeye, iyimser olmaya, kimseyi kınamamaya, gıybet yapmamaya, bolca şükür etmeye, mucizeleri görmeye, güzel söz söylemeye, güzel görmeye, hayır hasenat yapmaya” da diyebilsek.

 

YAZARLAR

https://www.facebook.com/%C3%9Cnye-Kent-Ofset-106507792092593