HÜSEYİN OKUŞ


Samimiyet Testini Geçebilmek

Müftü


“ Karada ve denizde yol alıp ilerlemenizi sağlayan O’dur. Gemide bulunduğunuzda,  güzel bir rüzgârla gemiler onları kaydırıp götürdüğü ve bu yüzden sevinç içinde oldukları sırada onları bir fırtına yakalar, üzerlerine her taraftan dev dalgalar gelmeye başlar, kuşatıldıklarını zannederler, (işte bu durumda) “Eğer bizi bu felâketten kurtarırsan vallahi sana şükredenlerden olacağız” diye - din ve ibadeti yalnız O’na özgü kılarak- Allah’a dua ederler.”. (Yunus suresi,22)

Bu ayeti celile birçok tefsir kitaplarımızda da ifade edildiği gibi insan psikolojisinin ve sosyolojisinin ruh hallerini anlatmaktadır. Bollukta, rahatlıkta ayrı bir insandır. Darlıkta ve sıkıntıda ayrı bir insandır. Mala, mülke, imkana kavuşunca ayrı bir insandır. Fakirlikte, ihtiyaç sahibi olduğunda ayrı bir insandır. Geldiği yeri, çektiği ızdırabı unutan bir insandır.

İşte Rabbimiz çok açık ve sarih bir darb-ı meselle insan karakterinin nasıl bir özelliğe sahip olduğunu kelamının diliyle anlatıyor.

Hiçbir insan yoktur ki, dara düştüğünde hele hele ölüm gibi ağzımızın tadını kaçıran beynimizin kimyasını bozan bir durumda Allah’a yönelmesin. Acizliğini anlayıp tam da kendisi oluvermesin.

İşte bu ayetler insan denen varlığı bir imtihan bir samimiyet testinden geçiriyor. Nasıl test edildiğimizi öğretiyor.

Normal hayatımızda şunlara çok rastlarız. İnsan zor durumda iken verdiği sözü, daha sonraları işler iyiye gittiğinde unuttuğunu, ihtiyacı varken verdiği sözleri, ihtiyacı kalmadığında yerine getirmediğini çokça görür ve bunlara günlük şahit oluruz. Şahıslarda da böyledir. Çoğu zaman devletler milletler arası ilişkilerde de böyledir. Hâlbuki Allah’a iyi bir kul olabilmenin sırrı darda ve zorda aynı insan olabilmek ve aynı insan kalabilmektir.

Havada, karada, denizde neşe içinde, mutluluk içinde bir seyahat yaparken o mutluluğu ve neşeyi vereni unutan insan dalgalar çıktığında unutulmaya mahkûm olacağını bir anlayabilse samimiyet testini aşmış olacaktır. İşte bütün mesele bu kritik noktada düğümleniyor.

Peygamberimizin “Din samimiyettir”( Müslim, Îmân, 95.) kısacık ve çok etkili bu ifadesi işte her şeyin hem başlangıcı hem de sonudur. Biz müminlerin bu gün gözyaşı, katliam ve açlık içindeki kardeşlerimizin durumuyla bir samimiyet imtihanından geçtiğimiz gibi. Tarihin her bir devrinde aynı sıkıntıların yaşandığı gibi.  Aynı sefahat, neşe ve eğlencelerin yaşandığı gibi. Her dönemin insanı ayrı bir sınavdan ayrı bir testten geçmiş ve herkes kendinden sorumludur. Ama öğüt almak, insanlığımızı gözden geçirmek, bir muhasebe, bir muhakeme yapmak için bu tür ayetler, hadiseler birer ibret tablosu birer işaret değil midir?

Yine Yukarıdaki ayeti destekleyen şu ayette insan karakterini şöyle anlatır. “Dalgalar onları kara gölgeler gibi kapladığında içten bir inanç ve bağlılıkla sadece Allah’a yakarırlar; Allah kendilerini sağ salim karaya çıkardığında ise içlerinden bir kısmı ortada kalır. Hıyanete gömülmüş nankörler topluluğundan başkası âyetlerimizi inkâr etmez”(Lokman suresi,32) Böyle ölümle burun buruna geldiğinde, helak olacağını anladığında kul bütün samimiyeti ile Allah’a yalvarır. Kurtulup rahata erdiğini sandığında kısmen de olsa o dehşetli anları hatırlayıp şükredenlerden olur, yada tamamen unutup nankörlerden olmaya devam eder. O gün ulaşım aracı gemi idi, hayvanlar idi. Bu günde karada denizde havada, uzayda birçok modern, çok hızlı ve lüks ulaşım araçları mevcuttur. Her bir insanın bunlara yaklaşımı başkadır. Kimi hava araçlarından kimi deniz araçlarından korkar. Ya da sıkıntısını çeker.

 Orta yol, hak yoldur. Önemli olan da o yolu devam ettirebilmektir. Bu ayetlerin her birinin bir nüzul sebebi vardır. Ama değişmeyen bir şey vardır ki o da insan denen bu varlığın karakter yapısıdır.

İşte hayatın her bir anı insanı samimiyet terazisinde tartar. Test eder. Ne mutlu testi geçenlere. Ne mutlu darlıkta ve bollukta samimiyetini kaybetmeden yaşayanlara.

 

 

 

 

YAZARLAR

https://www.facebook.com/%C3%9Cnye-Kent-Ofset-106507792092593