RECEP ÖZCAN


Şehir ve Yönetici

Eski işkur müdürü


Şehir; nüfusunun çoğunluğu ticaret, sanayi ve yönetim gibi işlerle uğraşan genellikle tarımsal etkinliklerin olmadığı yerleşim alanı, kent, site anlamında büyük yerleşim merkezlerini ifade eder.

Şehirler sosyal hayatın her yönünü kapsayan çeşitli faaliyetlerin görüldüğü, ekonomik ve kültürel brikimin yoğunlaştığı önemli yerleşim birimleri olup fiziksel ve sosyal çevre ile toplumsal hayatın merkezlerini teşkil eder.

Şehir, insanın bütün kapasiteleriyle dünyaya dair hayallerini gerçekleştirebildiği, ideallerini yansıtabildiği, değerlerini izleyebildiği, tasarımlarını ortaya koyabildiği yerdir. 

Şehir bir insanlar topluluğundan, kamu hizmetlerinden kurumlar ve idari aygıtlar toplamından daha fazla bir şeydir. Bilakis şehir, bir ruh halidir, gelenek ve göreneklerin, örgütlü tavır ve görüşlerin toplamıdır.

İnsanların yaşayabileceği, meydanlarıyla, sokaklarıyla, pazarıyla, binalarıyla, işyerleriyle, ekonomik yapısıyla, sosyal ve kültürel yapısıyla, yaşayanlarına değer katmasıyla şehir ortaya çıkmaktadır.

Şehir, coğrafyasıyla yerleşimi, nüfus hareketleri ve niteliği, teknik hizmetlerinin fazlalığı, ekonomik hayattaki problemlerinin çözüldüğü, sosyal olarak gelişmişliği, siyasi ve hukuki anlamda mükemmelliği, eğitim ve kültür hayatının yüksek düzeyde olduğu, dini hayat ve kurumlarının güzelce yaşandığı, günlük problemlerinin ve gelecekte yaşanabilecek olumsuzluklarının giderileceği yerlerdir.

Şehir Peygamberimiz tarafından Medine olarak isim verilmiş ve medeniyetin adıdır. Medine din kelimesiyle aynı kökten gelmektedir. O da borç demektir. Medine aynı zamanda şehir borçluluğunu ifade eder. Şehirde yaşayanları sorumlulukları var demektir.

Şehirde yaşayan insanlar diğer insanlara karşı sorumlulukları vardır. Bu şehir hayatının kendiliğinden yüklediği sorumluluklarını iş bölümü içinde üzerine düşeni yapmaktır. Şehirde yaşayan herkes varlığını, bu şehir içinde diğer yaşayanların hizmetlerine borçludur. 

Şehir ahlakı, o şehirde yaşayanların yapılarını, davranışları, yaşayışlarının özetidir. Şehrin ahlakını o şehirde yaşayanlardan öğrenebiliriz. Şehrindeki; “İnsanların vücuda getirdikleri, inşa ettikleri, içinde yaşadıkları yapılardan, evlerden, mahallelerden, çalışma yerlerinden, alış-veriş alanlarından, eğitim, kültür ve sağlık yapılarından, bunların gerektirdiği ulaşım vs. altyapı tesislerinden oluşur. 

Şehirlerin, mahallelerin, evlerin ve insanların dünya ile ilişkisini, yaşama ve davranış biçimini belirleyen çerçeveler olarak şekillendirilmesi ile de bu birimler insanın kendisini ve gelecek nesillerin yaşama biçimini belirleyen inançların tam bir tezahür alanı olmaktadır”

Günümüzde “marka şehir” kavramı dile getirilmektedir. Markanın anlamı tanınırlık, güvenirlik ve diğer şehirlere göre farklı olan, kendinden söz ettiren şehirdir. Şehir yönetiminin, şehirde gerçekleşmesi muhtemel doğrudan ve dolaylı yatırımları artırmak, daha fazla yerli ve yabancı turistin şehre gelmesini sağlamak ve şehir sakinlerinin şehre olan aidiyetini güçlendirmek için planlayıp, uyguladığı tüm marka iletişim stratejileri şehir markalaşmasıdır. Marka şehri de orada yaşayanlar ve yöneticiler oluşturur.

Sorumluluğumuz içerisinde şehir yönetimini seçme vardır. Şehir yönetimlerinde belediye idarelerin etkisi son derece önemlidir. Bu bakımdan şehirlerin idaresinde olanların şehir ahlakının kurumsal bir yapıya kavuşturulması için çalışmalarını sürdürmesi gerekir. 

Yönetimde görev yapanların, ahlakın insan ve toplum hayatındaki önemine itibar etmeleri gerekir. Bu itibar edişin getireceği en temel sorumluluk ise bizatihi idarecilerin işlem ve eylemlerinde hukuka uygunluk kadar ahlaka uygunluğa da riayet etme hassasiyeti olacaktır.

Yöneticiler hassas davranmak zorundadır. Bu hassasiyetleri kamu kaynaklarının kullanımında ortaya çıkar. Şehrin yöneticileri, yönetilenlere karşı adil olmak ve aynı konumda bulunanlara da eşit davranmak zorundadırlar. Hizmetler adil ve eşit olmalıdır.

İdarecilerin karar alma süreçlerinde “dediğim dedikçi” diye tabir edilen bir mantıkla değil de katılıma ve istişareye değer vermektir.  Şehirlerin idaresi, hizmetlerinden adalete, kültürden spora, siyasetten sanata, dini hizmetlerden eğitime, sağlık hizmetlerinden doğal ve tarihi güzelliklere ve daha birçok alanı kapsamakta yönetenler buna dikkat etmek zorundadır

Şehrin fiziki yapılanmasında, özel binaların inşasında, yapı sahiplerinin hukukunu dikkate alarak yapılarını inşa etmelerine dikkat etmelidir. Bitişiğinde vatandaşların haklarını gözetmelidir. Şehrin ortak kullanım alanlarının yapılmasında ve kullanımında şehirli kimliğini de dikkate alarak hareket etmelidir. 

Şehri köyden farklı kılan üretim çeşitliliği, insan ilişkilerinin derinliğinin ve yoğunluğunun fazlalığıdır. İster ekonomik, ister sosyal, isterse de sosyal, sportif ve kültürel boyutlu olsun bu ilişkilerin niteliği şehir sakinlerinin huzuru ve mutluluğu için çalışmalıdır.

Şehirlilik aynı zamanda şehre dair ortak duyguları paylaşmak kadar resmi görevlilerin yanı sıra ortak sorumluluklar alabilmektir. Bu sorumluluklarını unutmamaktır.

Şehrin bir ferdi olarak sorumluğumuz, içinde yaşadığımız şehre gerçekten insanların yaşayabileceği, meydanlarıyla, sokaklarıyla, pazarıyla, bütün sokakların meydana açılan düzeniyle bu şehre yön verebilecek idarecileri seçmektir. Unutmamak gerekir ki şehir bütün unsurları ile şehirdir. 

Hacı Bayram Veli, şehirlerde insan şehir, ahlak-şehir ilişkisini şu veciz ifadelerle açıklamaktadır: “İnsan, şehri inşa ederken, aslında taşın toprağın arasında kendisini inşa eder. Gönülde her ne var ise, şehir olarak görünür. Gönlü taş olanın şehri taş, gönlü aşk ile dolu olanın şehri gülistan olur.” 

 

 

YAZARLAR

https://www.facebook.com/%C3%9Cnye-Kent-Ofset-106507792092593