UZM. DR. ALİ COŞKUN


Sosyal çürüme kalıcıdır, çünkü toplumun kendisi buna neden olur !


İktisadi yetersizlik, milletler için daima aşılabilen bir engeldir; fakat sosyal çürüme başladığında, ahlakı, inancı ve vatan sevgisini bile öğüten bir değirmene dönüşür. Böyle bir yıkımın telafisi, yalnızca ekonomik kalkınma ile değil, toplumun ruhunu yeniden inşa etmekle mümkündür. Maalesef bu tamir için en az yarım asır sabır, irade ve fedakârlık gerekir.

Tarih boyunca toplumlar farklı dönemlerde iktisadi yetersizliklerle karşı karşıya kalmış, kimi zaman açlık, kıtlık ve yoksullukla sınanmıştır. Ancak bu yetersizlikler, çoğu zaman üretim artışı, teknolojik ilerleme ya da dış yardımlar gibi yöntemlerle bir şekilde giderilebilmiştir. Çünkü toplum topyekün bu ekonomik yetersizliğe karşı durmuştur. 

Ekonomi, doğası gereği dalgalanmalara açıktır ve toplumlar, güçlü bir irade ile bu eksiklikleri telafi edebilir.

Sosyal Çürüme ise, farkında olmadan toplumu oluşturan bireylerce kabul görülüp, hayata geçirildiğinden, telafisi neredeyse imkansızdır. 

Sosyal çürüme başladığında durum köklü biçimde değişmektedir. 

Sosyal çürüme, yalnızca bireyler arası ilişkilerde güvenin sarsılması değil, aynı zamanda toplumun temelini oluşturan ahlak, inanç ve vatan sevgisi gibi kutsal değerlerin de aşınması anlamına gelir ki, bu durum, ülkenin bağımsızlığını da tehlikeye atar. 

Bu süreçte bireyler, ortak bir gelecek ideali etrafında birleşemez, toplumsal dayanışma çözülür ve bireysel çıkarlar ortak çıkarların önüne geçer.

Ahlaki çözülme, ekonomik üretkenliği de olumsuz etkiler; liyakat yerine kayırmacılığın, emek yerine kolay kazanç arayışlarının öne çıkmasına yol açar. 

İnanç ve vatan sevgisinin zayıflaması ise toplumsal bütünlüğü kırar, kolektif bir kimlikten uzaklaşan toplumlar kendi içlerinde çatışmalara açık ve kırılgan hâle gelir.

Yeniden İnşa Süreci için en az kararlı bir yarım asır gerekir.

Sosyal çürümenin onarımı, ekonomik krizlerin çözümünden çok daha zordur. 

Çünkü burada mesele yalnızca maddi kaynakların artırılması değil, toplumun manevi temelinin yeniden inşasıdır. 

Bu da nesiller arası bir süreklilik gerektirir. Sosyolojik araştırmalar göstermektedir ki değerler sisteminde yaşanan kırılmalar, ortalama bir nesil süresi boyunca kalıcı etkiler bırakır. 

Dolayısıyla, ahlaki ve kültürel erozyonun giderilmesi için en az yarım asır boyunca istikrarlı bir toplumsal irade, eğitim politikaları ve kültürel olarak yeniden üretim , Adalet kavramının ve helal kavramının topluma iyice öğretilmesi ve inanç temellerinin sağlamlaştırılması , vatanın ve bayrağımızın can verilecek kadar kutsal olduğu kavramının yeniden toplumsal hafızaya alınması gereklidir.

İktisadi yetersizlikler toplumlar için geçici bir sınav olabilir; fakat sosyal çürüme, derin ve uzun vadeli bir yıkımı beraberinde getirir. 

Bu nedenle toplumların önceliği, ekonomik kalkınmanın ötesinde, değerlerini korumak ve yeniden inşa etmek olmalıdır. 

Unutulmasın ki, bir toplumun gerçek direnci, yalnızca üretim kapasitesinde değil, ahlaki ve manevi bütünlüğünde saklıdır.

YAZARLAR

https://www.facebook.com/%C3%9Cnye-Kent-Ofset-106507792092593