İSMAİL AYDIN


Sosyal Medya ve Utanma Duygusu


Paylaştıkça kaybolan utanç, artan yalnızlık…

Sosyal medya hayatımızın merkezine oturdu. Fotoğraflar, videolar, paylaşımlar… Her anımızı gözler önüne seriyoruz. 

Ama bu görünürlük, bir zamanlar davranışlarımızı yönlendiren en temel duygulardan biri olan utanmayı yavaş yavaş silip süpürüyor.

Eskiden utanma, toplumla uyumlu olmamızı sağlayan bir fren görevi görürdü. Yanlış bir hareket, uygunsuz bir söz, anında bir “dur” işaretiydi. 

Bugün ise ekranın arkasında bu fren devre dışı. Beğeni sayısı ve yorumlar, utancın yerini alıyor; sorumluluk kayboluyor.

Bu eksiklik sadece çevrimiçi tartışmalarda veya trollemelerde değil, vicdanımızda da kendini gösteriyor. Utanma zayıfladıkça empati ve sorumluluk da eriyor. İnsanlar daha duyarsız, daha düşüncesiz hâle geliyor. 

Ama sosyal medya hâlâ fırsatlar sunuyor: Başkalarının deneyimlerine tanık olmak, empatiyi geliştirmek ve sorumluluk bilincini güçlendirmek hâlâ mümkün.

Sosyal medyanın bu etkisi, genç nesiller için daha kritik bir hâl alıyor. Çocuklar ve ergenler, henüz kimliklerini tam olarak inşa ederken ekranın sunduğu onay ve beğeni mekanizmalarına bağımlı hâle gelebiliyor. 

Her “like” ve paylaşım, küçük bir ödül gibi algılanıyor; her eleştiri veya alay, kırılgan bir psikolojiye zarar verebiliyor. Bu süreç, utanma ve vicdan duygusunun doğal sınırlarını bulanıklaştırıyor ve kişiler arası empatiyi azaltıyor. 

Dolayısıyla sosyal medya, yalnızca bir iletişim aracı değil, aynı zamanda ruhsal gelişimi şekillendiren güçlü bir okul hâline geliyor.

Dijital çağın en büyük sınavı, utanmayı unutmadan, vicdanlı ve sorumlu kalabilmek. Sosyal medya, bizi hem birbirimizden hem de kendimizden uzaklaştırabilir… ama doğru kullanıldığında, bizi daha bilinçli, daha duyarlı bireylere dönüştürebilir.

Hatırlayalım: Utanma duygusu kaybolduğunda vicdanın sesi de silinir. 

Dijital çağda vicdanlı kalabilmek, utanmayı unutmamakla başlar.

 

YAZARLAR

https://www.facebook.com/%C3%9Cnye-Kent-Ofset-106507792092593