EREN TOKGÖZ


Temel fıkrası ile başlamak…

İnşaat Mühandisi


İnşaat işlerinde tatlı rant kapıları kapandıktan sonra, hemşerilerimiz Temel ile İdris Amerika’ya gitmeye karar verirler. THY uçuşu ile Seattle varırlar. Uzun araştırmalar sonucu buldukları arsa üzerine, yapmayı planladıkları inşaat için inşaat ruhsatlandırma bürosunun yolunu tutarlar. Temel ve İdris can kulağı ile yetkilinin açıklamalarını dinlerler. Yetkili: 10kat yapılması halinde A şartlarının, 20 kat yapılması halinde B şartlarının, 30 kat yapılması halinde D şartlarının ve 40 kat-50 kat-60 kat- 70 kat-90 kat ve en yüksek 100 kat yapılması halinde gittikçe ağırlaşan şartları öğrenirler. Nihayetinde 100 kata karar kılınır, idari ve teknik gereklilikler kitapçığı yanında verilen şartlar listesinde, zeminden başlayarak yüksekliğin ne alacağı, zemin altına inilecek kat sayısına kadar her şey vardır. Hızla inen asansör zınk diye durdu zemin katta. Ana kapıdan dışarı çıktıklarında başlarını hafif sağa eğerek tepeden tırnağa süzdüler binayı, sağa sola bakındılar kimsecikler yoktu, Temel İdris’e döndü “Ula İdrus  bu iş iyi oldi, bii çekme, bii çati, aha sa oldi  yüziçi” Kanun ve yönetmeliklerle müsaade edilenin daha fazlasını yapmayı istemek; millet olarak bizlerin genel bir rahatsızlığı olsa gerek. Minibüste arka koltuğu beşlemek, gaz tenekesini üzerine bir kişi daha oturtmak, 4 kişiyi ayakta durdurmak, bir kişiyi de şoför yanına almak (koltuğa almak), hız sınırını geçmek, tarlanın sınır taşını bir kazma ağzı komşu yerine geçirmek, oyun sırasında topu elle düzeltmek, dağıtılan aşure kasesinden bir fazlasını almayı başarmak ve daha yazılamayan ne kadar çok sivriliklerimiz var.  Kapitalizmin bulaştırdığı: Aç gözlülük, doymak bilmezlik, sınır tanımazlık ve haddini bilmezlik virüslerinden sonra çatı ilavesi, teres çamaşır sundurması, teras gölgeliği, şöyle iki ayağımı uzatsam ilavesi, serpinti çıkması ve daha ne bahaneler uydurarak yayılmacı ruhumuzu tatmin ediyoruz. Gelelim Temel ve İdris’e. 100 kata ilave olarak bir çekme bir çatı yapabilirler mi? Zor yaparsınız… Buradaki zor imkansızdır. Ülkemizde yapılabilir mi? Adamını bulursan yapılabilir diyorlar. Kötü olan göz ile görülebilen in yanında gizlenen çirkinliklerdir.

Bir İstanbul anısını anlatmadan geçemeyeceğim. Sütlüce deki eski mezbahanın Kongre merkezi projesine dönüştürülmesi aşamasında etraftaki işgalci yapıların da yıkımı vardı. Sokak içindeki Osmanlı dönemi çeşmesi su haznesinin arka duvarına kapı açarak gecekondunun bir odası olarak kullanıldığına şahit oldum.  Bu insicamsız mülk açgözlülüğünü çözümlemek mümkün değil.

                Ünye yerleşkesi yıldız ve karayel rüzgarlarına kapalı bir koyun yükseltileri üzerine kurulmuştur. Şehir planının Fransız bir Mimar tarafından yapıldığı biliniyor. Denize dik inen sokaklar, serin poyraz rüzgarlarını üst kotlara kadar ulaştırarak şehrin serinletici ve rutubet giderici kanalları oldular.

Geçmişten aklımızda kalan: Ünye’nin evlerinin topografyaya uyumlarını, birbirlerinin görüş alanlarını kapatmayan bölüşümcü düşüncesini, doğa ve insan ilişkilerini göz ardı etmeyen düşünce ve davranış biçimini, mahalle yerleşim düzenleri ve komşuluk ilişkilerinin ön planda tutmasını, insan ihtiyacını karşılamaya yönelik ögeleri önemseyen özelliklerini görmezden gelip dikkate almadan, kötü görünümlü bir Ünye yerleşkesi oluşturmuşuz. İç içe, omuz omuza, sırt sırta ve her 1 mm²yi değerlendirme hırsı ile oluşturduğumuz yapı stoğunu görerek, yeni yerleşimlerde kötü alışkanlıklarımızı terk etmeliyiz. Eskimeye yüz tutmuş yapıların yenilenmelerinde geçmişin iyi değerlerinden, içeriklerinden ve denenme özelliklerinden faydalanmalıyız. Kişiliksiz, cansız, itici, soğuk kent yerine, insan ihtiyaçlarını karşılayan, çağımız teknolojilerinin kullanıldığı, ulaşım ağı sorunu çözülmüş, sıcaklığı, samimiyeti, hoşgörüyü de barındıran kentler oluşturmalıyız. Çabalarımızı ustalıklı, becerikli ve doğru yaklaşımla ortaya koymalıyız.

Kirazlı tepeden Ünye’yi seyre daldığınızda damları bir elma ağacının yeşil yaprakları arasında çilli kırmızı elmalar gibi duran, çocukluğumuzun geçtiği, çaylak gençliğimizin olgunlaştığı, sevinç ve acılarımızı paylaştığımız ve acımasızca yıktığımız evlerimizin çok büyük çoğunluğu yok artık. 

Vilayete beş kala uygar bir Ünye dileklerimle. 

Bir kartal başı gibi Karadeniz’e uzanan Ünye bizim.

Akbelen Ormanındaki acımasızca yapılan ağaç kesimine: Limak Holdingin sahiplerinin çocukları, torunları ve onların çocukları da ağlıyorlar eminim. Bahse konu termik santralin Türkiye’deki enerji üretimine katkısı %5 civarında olduğu söyleniyor. Değer mi Limak Holding, sizden beklenen ; Dağ taş boş, güneş enerjisi panelleri ile donatın ülkeyi. İnsanoğlunun aklının, hırslarının önünde olmasını diliyorum.

AĞAÇ YOKSA YAĞMUR YOK. YAĞMUR YOKSA SU YOK. SU YOKSA MEYVE, SEBZE YOK. EKMEK YOK. HAYAT YOK.

YAZARLAR

https://www.facebook.com/%C3%9Cnye-Kent-Ofset-106507792092593