FATMA CANBULAT ERDEM


Top Atıldı mı?


Dokuz yaslarindaydim oruç tutmak için anneme yalvardigim zaman. Sahura kalkmaya bayilirdim, gözüm kapali yesem de o sofrada oturmak ayricalikti. Babam “ bu kiz kedi gibi gözü kapali yi gi!” dese de. Çocuk ailede ne görürse ona heves ediyor dedikleri bu olsa gerek. Sahurda annemin yaptigi kiymali yufka böreginin ve çökelekli yumurtanin yaydigi mis tereyagi kokusu ile uyanirdim. Bir telas sahur sofrasi kurulurdu evde, çocuklar uyandirilmaya kiyilmazdi. “Tekne orucu tutar çocuklar, ögleye kadar” dense de ben iftara kadar büyüklerle birlikte tutmak için kendimi zorlardim. Sadece çok susadigimi hatirliyorum, Ramazan sicak yaz günlerine denk gelmisti ilk oruç tuttugum günler.

Sahurda yapilacak yufka böregi için, Ramazan öncesi imece usulü yufkalar açilir sac’larda kurutularak pisirilirdi. Her komsu kendi ununu getirip hamur yogurur sonra sirayla her evin yufkasi açilirdi. Bahçede kurulan hamur tahtalarinin üzerinde maharetli oklava darbeleriyle hamur bezeleri yufkaya dönüsürdü. Biz çocuklar, sokakta oynarken burnumuza gelen yufka kokusuyla oyuna ara verir Palaz derdine düserdik. Yufka saca atip kurutmadan pisirilince adi palaz olurdu. Üzerine bolca tereyag sürüp elimize verirdi anneler. Palaz o an bizim için Dünyanin en lezzetli yiyecegi olurdu.

Ramazanin en sevdigim yani Iftar saatleriydi çocukken. Topa kaça dakika kaldi? Top atildi mi? Ezan okundu mu diye sormak yerine, topu merak ederdik, Çakirtepe’de Atatürk Anitinin oldugu yerde Ramazan Topu atilirdi tam aksam ezani saati. Balkonda beklerdik top atilmasini. Sesi her yerden duyulmasina ragmen, sabirsizlikla balkondan kosarak mutfaga gelip; “top atildi, top atildi” diye ziplayip, bir taraftan da zeytini agzima attigimi hatirliyorum. Çocukluk güzel sey!

Kalabalik iftar sofralari Ramazan’in adeta bir mükafati olurdu biz çocuklar için. Babam ve annem misafiri çok severdi. Iftar davetleri sadece es dost akraba ile sinirlanmazdi, babam ihtiyaç sahiplerine de soframizda yer açardi. Ramazanin önemini, anlamini ve degerini bilerek büyümek bu olsa gerek diye düsünmüsümdür yillar sonra. Yardim eli uzatmak, lokmani paylasmak, paylastikça da sofranin bereketinin artacagina inanmak. Iftar sonrasi misafirler giderken de “dis kirasi” denilerek hediye veya usulünce harçlik verilirdi. Ne güzel adetlerimiz varmis degil mi?

Daha sonra ögrendim ki, oruç sadece bedeni aç birakip, yemekten içmekten uzak durmak degilmis. Bütün kötü aliskanliklarini sadece Allah’in rizasini kazanmak için terk etmekmis. Nefsini terbiye etmekmis önemli olan. Mideni aç birakip, ruhunu, kalbini, maneviyatini beslemekmis. Kalp kirmamak güzel söz söylemek her uzvunla oruç tutmakmis asil olan.

“Açligin kalbi aydinlattigi, ruhu huzura kavusturdugu ve sirrin kendi hakikatini görmesini sagladigini” söylüyor sevgili Cemalnur Sargut “Oruç” kitabinda. Peygamber Efendimiz ne kadar güzel söylemis; “Ademoglu, karnindan daha serli bir kap doldurmamistir. Ademogluna, belini dogrultmasini saglayacak bir kaç lokma yeter. Eger mutlaka yemek istiyorsa karninin üçte birini yemek, üçte birini su ve üçte birini de nefes alip vermek için ayirsin”.

Ramazan ayiniz mübarek olsun, Allahin nuru üzerinize yagsin.

YAZARLAR

https://www.facebook.com/%C3%9Cnye-Kent-Ofset-106507792092593