RIDVAN AYDIN


YÜREĞİME SİYAH ÇELENK BIRAKTIM (46)


… Bilinmez ki lojman inşaatının müteahhidi yoksa Japon muydu (?..) Daracık bir banyonun, daracık lavabosunda yüzünün yorgunluğunu, gözlerinin uykusunu yıkadı Yzb. Serhan. Buzlu cam kapıyla bir yanı küçük bir salona dönüşen oturma odasında, 1uçuş kombinezonunu ve uçuş montunu aceleyle giyindi. 

 

Sadece 65 metrekarelik tek katlı bir lojmanın; gazyağı sobasıyla ısıtılan yatak odasına geçti. Gülmekle ağlamak arası gidip gelen, henüz adı konulamamış adsız oğluna baktı. 

 

O an minik kardeşini meraklı gözlerle süzen gül goncası kızına, hüzün yanığı yüreğinin en sıcak iklimleriyle sararak kucakladı. Şefkatle okşadı, öptü-öptü kokladı, o yumurcak ikisini de. Hayatın, zaman-zaman kedere kesmiş yollarında, nerdeyse dört yıldır el ele, yürek yüreğe yürüdükleri biricik sevdasına yöneldi. 

 

Gönül coğrafyasının o hep ilkbahar yeşili bakan, o güzeller güzeline ömürlük bir aşkla eğildi… Papatya beyazı yanaklarının elma alı düzüne, yüreğinin gök diyara seferi mısralar buketinden, şiir şiir öpücükler bıraktı. 

 

Lohusa yatağında, çisesi içten içe başlamış gül kokulu bir sağanağın, ılık buğularıyla Serhan’ın da kalbi kabarıştaydı. Renk vermemeye çalıştı.

 

“Allah’a emanet olun gülüm!..”

 

Serçecik ellerine minikleşmiş narin parmakları, anlamı derin nazlı mimikleri andırıyorlardı. Sol işaret parmağının sırt eklemiyle yayla pınarı gözlerinden, birikmiş hasreti ovuşturdu. Serhan’la gönüldeş yürüdükleri yılların, belli ki uzağına-uzağına düşmüştü o an... Bağıran suskunluğu; belli ki diyemediklerinin, sessiz bir çığlığına dönüşmüştü.

 

Koyu yosunlar kaplı gözesinden, gürül-gürül serpilen bereketli bir yeşilin, yanaklarına süzülen iri damlalı sağanağını gizlemeye çalıştı.

 

“Sen de Allah’a emanet ol Serhan’ım… Gök diyarın kolay, yolların açık ola… Ne zaman gelirsin?”

 

“Test uçuşunu bitirir bitirmez, sanırım iki-üç saati bulur eve dönüşüm can çiçeğim”

 

“Seni hasretle bekliyoruz, lütfen dikkatli ol. Hızır yoldaşın, Allah yardımcın olsun!..”

 

Serhan’ın yuva arkadaşı, memleketten mahallelisiydi. Hayatın yol haritasında, yirmi birinci kavşağa girmişliğinin ilk çeyreğiydi. Bir yanı, aileye yeni katılmış oğullarından yansıyan ılıman mutluluklara; diğer yanı ise gök diyara uğurladığı can yoldaşının, kara kışlarıyla savrulan hüzün tipilerine durmuştu... 

 

Güney Doğulu kentin Şubat’a ait güneşi, ince ayar bir bencillikle, ancak kendini ısıtmakla meşguldü... İsmi Kuvayımilliye olan, O lojman sokağına bıraktığı nefesi, yakın bir baharı müjdeliyordu... Cemresini umutla bekleyen ağaçlara; hafif bir esintinin, mevsimsel kımıltıları vurmuştu. 

 

Yüzbaşı Serhan, kentin “Ofis” adlı semtinden, derhâl yardımlarına kopup gelmiş yakın arkadaşı Ziya’nın, hatta insanlığın namazlı niyazlı nur yüzlü Fatma Anasına, loğusa eşini teslim ederek evden ayrılmıştı... Geri dönüşü, göklerin insafına kalmıştı. Mutluluklar cenneti yuvasından; gözü arkada kalırcasına çıkmıştı. Bindiği makam arabasının arka camından, oturduğu sokağın köşesini dönene kadar, dönüp-dönüp gerilere bakmıştı… 

 

Üssün Uçuş Doktoru Üsteğmen Alaettin’e, uçuş öncesi sağlık kontrolünü yaptırıp, filo teçhizat odasından şahsına ait paraşütü ve uçuş kaskını almış, 2G-Süit’ini alelacele giymişti. Uçuş kombinezonu ve uçuş montu evden çıktığında zaten üzerindeydi. 

 

Her uçuş öncesinin, o olmazsa olmazı pilot pratiğinde, yılları birikmiş tecrübeli tiyatro sanatçılarının, insana dair halleri dururdu. Sahne arkası hayatlardaki nice acıların, nice hüzün yanıklarının, tortulanarak sinmiş kostümlerini; kısa zaman içinde giyebilme ustalıkları vardı. 

 

Serhan, kendisini filoda hazır bekleyen Üsteğmen Göktuğ’a, test uçuşu öncesi detaylı bir brifing yapmıştı. Test uçuşuna alınan bir savaş uçağının, asla sağı solu belli olmayan delibozuk bir kimlik taşıdığını belirtmişti. Neyi, nerede yapacaklarını; ne zaman nasıl yapacaklarını, bilimsel incelikleriyle birlikte, 181’inci Filo Lider Brifing odalarından o birinde, bir bir anlatmıştı. 

 

Oda duvarına monteli beyaz tahtaya, siyah mürekkepli bir dermograf kalemle detaylıca çizerek de görevi derinlikleriyle belirginleştirmişti. Önem derecelerine göre motor ya da elektrik yangını, hidrolik arızası, motor durması ve saire vesaireyi anlatmış, olası atlama usullerini, tüm ayrıntılarıyla birer birer, birlikte gözden geçirmişlerdi. Titiz bir konsültasyon süreciyle yapılacak gök operasyon, illa ki eksiksiz olmalıydı. 

 

Her görev sonrası; pilotunca imzalanan arıza formları, her uçağın bir nevi yasal takip dosyası, 3GBT’si niteliğindeydi. Suç unsuru maraz ve arazlar, bu resmi formlarda kalem kalem kayıtlanır imzalanırdı. Bu fail-i beyanlar, bakım hangarlarına çekilir, metal yaratıkların sicillerine döşenmiş notlar, ilgili atölyelerin emektar uzmanlarınca didik didik irdelenirlerdi. 

 

Yönergeler doğrultusunda, ilgili uzmanların görüş alış verişlerinden titizlikle geçer, gerekirse test uçuşuna dahi verilebilirlerdi. Özenle uygulanmış sağaltım işlemlerinin; kim ya da kimler tarafından yapıldığı, formun alt bölümüne imzalı kimliklerle mühürlenirdi. 

 

Hava Kuvvetlerinin uçuşu destekleyici diğer birimleri kadar; Bakım Komutanlığı da “iki yakası bir araya gelmeyen” taksitli hayatlar coğrafyasının; aybaşlarını iple çekenleri olarak kıt kanaat gelirlerinin, çok çok daha fazlasını hak edenlerle doluydu. Emekçi alın terlerini çoğu zaman günlerce, gecelerce mesaisine kaldıkları uçukların, Bakım Hangarlarında geçirirlerdi. 

 

Uçuş Filolarının akşamdan yaptıkları, ertesi günün uçuş programlarına, uçak yetiştirmek amacıyla sabahlara dek, yurt terinin alınlardan çıkarsızca akıtıldığı atölyelere, bir karınca yuvasının titiz çalışkanlığı hâkimdi. Sayıca yetersiz sığınaklara alamadıkları uçaklar üzerine, acımasız kışların geceden yağmış yoğun karlarını, yokluğun eldivensiz elleriyle temizlediklerine, görgü tanığı olmamışı yok gibidir, o aylarda uçuşa gitmiş pilotların.

 

Özverili bir zaman dilimine programlanarak geçirdiği, binlerce operasyonlar dizisiyle, gök uçlarda tabi tutulacağı ağır gök sınavına, atölye-atölye hazırlanmıştı. Tamı tamına bir yıl sürmüş ağır tedavi sürecinden yeni çıkmıştı. Nekahet (iyileşme) devresini ise 8’inci Ana Jet Üssünün, 4Bremzeli takat peninde baba Tahir’in, yaklaşık bir hafta süren testlerinde tartaklanarak geçirmişti. 

 

Nihayet göklerde, bir delilik yapmayacağına karar verilerek, “Test uçuşuna hazırdır” raporu verilmişti. O günün 181’inci filo uçuş programına, ek bir uçuş olarak kaydedildi. Bir zamanların Vietnam göklerine tebelleş ölüm makinesi, bir gece önce sabaha karşı çekildiği “Test Uçuş Hattı’nda, yaşlı sakinliğiyle durmaktaydı… 

 

İnsan türü, anılar galerisine bıraktığı bazı sergilerde dolaşmamaya, ne denli özen gösterse de duygu ve düşünce kontrolünde, zaman zaman gelgitler yaşayabiliyordu. Yaşanmışlar, zamanın paslı sinesinde anılara dönüşüyor, anıların zamana hırpalanmış yırtıkları, galiba yaş aldıkça hafıza ekranlarına düşüyordu. Gök diyar, filosundan güle oynaya çıkıp da bir daha geri dönmeyen, öyküsü yarım kalmışlarla doluydu.

 

Serhan’la Göktuğ da güle oynaya uçak başı yapmışlardı… Filo minibüsünden uçuş hattına indiklerinde, yılların test uçuş bilgesi Tahir babayla yardımcısı Ramazan karşılamışlardı.

 

Not; Rıdvan Aydın’ın “YÜREĞİME SİYAH ÇELENK BIRAKTIM” adlı, roman dosyasından devam edecek… 

 

Dipnot;

[1] Savaş pilotu giysisi

2 Savaş pilotlarını ağır “G” kuvvetlerine karşı koruyan özel giysi, pantolon.

“Genel Bilgi Toplama” ifadesinin kısal adıdır

4 Motorun azami gücüyle çalıştırılarak zorlu testlere tabi tutulduğu özel saha. 

5 Storyboard, doğrusal bir şekilde verilecek bir anlatı veya hikâye için oluşturulan görsel bir ön taslaktır.

YAZARLAR

https://www.facebook.com/%C3%9Cnye-Kent-Ofset-106507792092593