…Bir uçağın ses üstü uçabilmesi; yani saniyede 340,2 metre; dakikada ise yaklaşık 20,4 km mesafe alabilir olması; 20’inci yüzyılın, Avusturyalı fizik ve felsefe bilimcisi Örnst Mak’ın (Ernst 1Mach) soyadıyla adlandırılmıştı.
Havanın günlük sıcaklık ve yoğunluğuyla değişim göstermesine rağmen; gök mekânda geçebilmeye tasarımlanmış her metal yaratı, deniz seviyesinde yaklaşık, 1225 km’lik bir süratte, “Ses Duvar’ını geçerdi. Hareket halindeki bir kütle hızının, bulunduğu akışkandaki ses hızına oranına; akışkanlar bilimince “1 Mak” denirdi…
Ernst Mach; kendinden önceki Fransız fizikçi Sırrao’nun (Sarrao), akışkanlar dinamiği üzerine çalışmalarını izleyerek, aerodinamikle ses hızının ilişkisini ortaya koyması nedeniyle Mak sayısına Sırrao sayısı da denirdi. Yeryüzünden uzaklaştıkça hava sıcaklığı her bin fitte yaklaşık 2 santigrat düşerdi. Bu yüzden ses hızına (Süpersonik) ulaşım, deniz seviyesindekinden daha az süratlerde olurdu.
Göğün yaklaşık 11 km. yüksekliğine dek uzanan, Troposfer adlı atmosfer katmanında bu uçuk; 803 Knot (1,4 Mak) 1487 km. sürat yapardı. Maksimum menzili “3.211” kilometre; “1733,8” deniz miliydi. Türdeşleri arasında Eftırbörnır adlı roketimsi bir buluşla: Hem süpersonik uçabilmenin tarihsel bir ilki hem de insanlığın, uzaylı diyarlara çığır açabilecek ilhamı olmuştu…
Sanki savaş matah bir şeymiş gibi, göklerdeki harami kimliğiyle döneminin, bağırtkan bir belalısı kesilmişti. Görkemli heybeti, haşmetli anatomisiyle kendinden başka öylesine güçlü bir babayiğidi 2Teknobilim’in, o güne dek henüz bulgulayamama acizliğinden geliyordu bu şımarıklığı...
Dünya göklerinde bu çalımlı şişinişi, teknolojik enlerinin dalaşçı tavırlarıyla babalanışı; dünya barışı umurunda olmayan; yakıcı yıkıcı savaş endüstrisinin, insan yiyen doyumsuz genlerine belli ki yakışandı. 25 Mayıs 1953 tarihinden itibaren göklere nam salışı, işte bu sebepleydi! Görkemli gençliğini, 1955-1975 arası Vietnam göklerinde haykırmış bıçkın ihtiyarın, 1958 yılında ünlenişe başladığı Türk Hava Kuvvetlerindeki adı ‘Baba F-100’dü...
“Sesi geçme evresine geldik Hocam!”
“Tamam, hazırım Göktuğ!”
“Gaz kolunu 3militeri’ye (Military) açıyorum!”
“Evet”
“Motor ve uçuş performans değerleri istikrar buldu”
“Evet”
“Tüm motor değerlerini yeniden yazarak kaydediyorum!”
“Güzeeel, arkada ben de kaydediyorum Göktuğ!”
Zulmüne tabi tutulduğu, azaplı engelleri başarıyla bir bir aşan uçuk azman, donandığı enerjiyle yerinde duramayan, azgın bir küheylanın, delilenmiş hezeyanını andırıştaydı. Harran ova yükseklerinin gök ırgatları, gaz kolunu azami konumuna açarak, tam takat parametrelerinin, istenilen ölçüler içinde olup olmadığını, hassasiyetle kaydediyorlardı. Bu veriler, “Ey-Bi” siz maksimum gücün kayıtlarıydı. Birazdan Ey-Bi’li maksimum güç değerlerini de kaydedeceklerdi.
“Ben bitirdim hocam, sizi bekliyorum!”
“Ben de bitirmiştim Göktuğ! Ey-Bi için hazırım!”
“Brifingde belirttiğiniz gibi üç saniye sayıp, Ey-Bi’ye gireceğim! İkimiz aynı anda kronometreye basarız!”
“Tamam Göktuğ!”
“Bin bir… Bin iki… Bin üç; Şimdi!”
Gaz kolu en ileri konumdayken 4(%100) ani dışa itilişinden itibaren, belirtilen zaman içinde Ey-Bi sisteminde ateşleme olmazsa, işlemden derhal vazgeçilmeliydi. Aksi halde art arda gelecek patlamalı öksürükler illetinde; motorun boğularak durması an meselesiydi. Motordaki istenmeyen bu kesik kesik öksürmelerin, havacılık dilindeki adı; motor 5perdövitesi olsa da çoğunlukla stol “stall” sözcüğü kullanılırdı. Hayata tutunamamanın belirtisiydi…
Üsteğmen Göktuğ; gaz kolunu dışa doğru anî bir itişle, gök diyar azmanının dizginlerini; mavi boşluğun o uçsuz bucaksız ovasında, başıboş bir serbestliğe bıraktı... Hem Serhan hem Göktuğ’un ayrı ayrı bastıkları kronometre ibreleri; dördüncü saniyeyi geçerken gerek ilgili performans göstergelerinden gerekse ileri tekmeleyen ani tepkiden, Ey-Bi’ye sorunsuz girmiş olduklarını, pür dikkat izlemişlerdi…
Baba azman, Harran’ın yüksek göklerinde, dizginlerini koparmış deli bir küheylana dönüşmüştü. Ses duvarına doğru koşturuş başlamıştı. Belli ki burnundan solurcasına şahlanmış, dörtnala özgürlüğü coşmaya koyulmuştu... Ait olduğu gezegenden kopacakmış tavrıyla ivmelenmiş, Düzgün (Linear) bir doğrultuda almış başını, dünyadan fırlayarak uzaylı diyarlara, çekip gidecekmiş gibiydi…
6‘Ey-Bi’li motor değerlerini kaydediyorum hocam!
“Ben de Göktuğ!”
Eksiksiz tutulan bu kayıtların tümü, uçuş sonunda teknik sicil dosyasına bir nevi GBT’sine (Genel Bilgi Taraması) arşivlenecekti.
“Göstergelerden gördüğün ve arkadan yediğin ani tekmeden de hissettiğin gibi 45 bin fit düz uçuşta, mak koşusundayız Göktuğ!
“Evet, hocam. Akselerasyonu hissediyor, uçuş ve motor aletlerini gözlemliyorum!”
“Bak gör ki koca aygır nasıl da coşmuş Göktuğ!”
“Evet ya hocam, belli ki gökleri çok özlemiş!..”
“E bir yıldır, atölyelerde elden ele, buralara hasret tabi, ne yapsın garip!”
“Aynen hocam!”
Kanatlı metal kuduruk hem “Ey-Bi” siz hem de “Ey-Bi” li gücünden, tam not almıştı! Sıra, “Mak koşusu” testindeydi. Bir test uçağında, gövde ve motor sağlamlığını hassasiyetle ölçmenin, en belirleyici ölçü birimi “Ses Duvarı”nı aşmaktı. Yani ses üstü uçmaktı…
Uçuğun efendileri, olanca dikkatleriyle o ana odaklanmışlardı…
Hareket halindeki varlıklara ait ses dalgaları, ait oldukları varlıklardan, daha hızlı giderlerdi. Çıkan sesin, henüz uzaklardaki kaynağından daha önce gelmesi, işte bu sebepleydi! Yani önce varlığın sesi gelir, sonra kendisi görünürdü. Çünkü ses dalgaları, saniyede 340,3 metre; dakikada 20 bin 418 m; saatte ise 1225 km mesafe kat edebilen, bir hızda hareket ederlerdi.
Not; Rıdvan Aydın’ın “YÜREĞİME SİYAH ÇELENK BIRAKTIM” adlı, roman dosyasından devam edecek…
Dipnot;
1Mak, ses hızını geçerek, ses üstü uçmanın başlangıcı
2Teknoloji bilimi
3Ey-Bi’siz maksimum güç
4Military takat da denir. Motorun A/B siz maksimum gücü
5Tutunamama, güç ya da hız kaybı
6A/B (Ey-Bi) veya After Burner’lı ( Eftır Börnır) motorun maksimum gücü.


