RIDVAN AYDIN


YÜREĞİME SİYAH ÇELENK BIRAKTIM (54)


…Her savaş filosunun kuruluşundan bu yana, Lider Brifing Odaları uçuş öncesi öykülerin, binlercesine tarihi tanıklık etmişlerdi. Kimi öyküler, aynı odalara uçuş sonralarının görevlerini kritize etmek için de döner, kimisi de dönemeyip ocaklara şivan düşürürlerdi... 

 

Gökler bazen; yuttuklarını geri vermeyen; beslendikleriyle büyüyen; gizemli bir uzay bölgesinde, akıl almaz çekim kuvvetiyle yaşamını sürdüren, kara delikler benzeriydi… 

 

Harran’ın uzak gökleri o an, iyiden iyiye hükmünü sürdürecek bir baharın, okyanus mavisiyle bezenmişti. Papatya beyazıyla ileriye asılı minyatür birkaç bulut, andaki rahmani kompozisyonun, sükûti makamından kodların, gizem yüklü figürleriydi…

 

Serhan-Göktuğ kokpitinin Afterburner’la başladıkları Mak Koşusu, yeryüzünde brifing edildiği gibi, olanca bilimselliğiyle devam etmekteydi. Alt komşusu oldukları uzay denen esrarengiz sonsuzluk; her zaman olduğu gibi akledebilen duyguların, görebilen gönüllerine, Tanrısal mimarisini sergideydi…

 

İçses olarak Serhan, yeryüzündeydi o an… Ütğm. Göktuğ; 181. Filonun, bir numaralı lider brifing odasındaki yazı tahtası önündeydi. Sözlü sınava alınmış çalışkan bir öğrenci performansıyla, 45 bin fitlerin uzayı anıştıran doğasını, yetenekle anlatılar içindeydi…

 

““…Albert Einstein’ın geliştirdiği görelilik teorilerine göre; “yeterince yoğun bir kütlenin, uzay ve zamanı bükerek bozan, bir kara delik oluşturabileceği” öngörülmekteydi. Zaman, uzay, kütle ve hareket arasındaki ilişkileri açıklayan, fizik kuramlarından Özel Göreliliği 1905; Genel Göreliliği ise 1915 yıllarında, bilimsel tartışmaya sunmuştu. 

 

1969 yılında Apollo-10 uzay aracı saatte 39 bin 937 km’ye ulaşabilmiştiyse de günümüz uzay mekikleri ancak saatte 29 bin km yapabiliyorlardı.

 

Özel görelilik teorisine göre zaman, mekân, hareket, birbirlerine bağımlılardı. Ve bir cisim hızlandıkça, o cismin üzerinde zaman akışı yavaşlardı. 3 yüz bin kilometre ışık hızında hareket eden bir araç Dünya’nın etrafını saniyede 7,5 kez dönebilir, 384 bin km’deki Ay'a, 1,2 saniyede ulaşabilirdi. 

 

Bir gün imal edildiğinde ve böylesi bir araçla saatte 1,1-günde 26 milyar; yılda ise 9,5 trilyon km mesafe kat edebileceğimizi düşündüğümüzde, yaşlanmanın da yavaş seyredebileceğinin bilimsel mantığı; Einstein’ın, ta 20yy başlarında ileri sürdüğü aritmetiksel öngörüyü sanki geçerli kılıyordu. 

 

Üstelik ikizlerden birinin, göreli hızlarda bir uzay yolculuğuna çıkması ve eve döndüğünde Dünya'da kalan ikizinin, daha fazla yaşlandığını görmesi: Fizikteki İkiz paradoksunun, henüz bilim kurgu aşamasında durduğu seviyeydi. 

 

Fakat Alman bilim insanı, Amerikalı Albert Einstein'ın izafiyet teorisi, Güneş Sistemi dışında başka bir galakside ispat edilmiş; Hubble ile Avrupa Güney Gözlemevi teleskobundan elde edilen verilerin, uluslararası bilim dergisinde yayımlanan makalesiyle kabul görmüş gibiydi..

 

Zaman ve uzaklık, gözlemcinin hareketine göre değişebilirdi. Örnek olarak çok hızlı hareket eden bir astronot için zaman yavaş akardı (zaman genleşmesi)” Genel görelilik teorisine göreyse “Kütle; en-boy-genişliğe sahip hem uzayı hem de zamanı büker, bu bükülme yerçekimini oluştururdu. Örneğin: büyük cisimlerden Dünya da kütlesiyle uzay-zamanı büktüğü içindi ki Ay, onun etrafında dönerdi…”

 

“Süpersin Göktuğ, devam et lütfen”

 

““…Uzay karanlığına büyük kütleleriyle konumlanmış en büyük cisimler genellikle yıldızlar, kara delikler ve galaksilerdi. Çoğunlukla Kara Delikler, büyük yıldızların çöküşleriyle oluşan ve sahip olduğu kütle çekiminden, hiçbir madde veya elektromanyetik enerjinin, kaçamayacağı kadar güçlü olduğu bir uzay-zaman bölgesiydi. Atlas Okyanusundaki koordinatlarına giren cisimleri, hatta Deniz ve Hava taşıtlarını dahi yuttuğu iddia edilen, Bermuda Şeytan üçgeninin uzaydaki benzer failleriydi.

 

“Süper kütleli kara delikler” kara deliklerin en büyükleri olup, milyarlarca güneş kütlesi büyüklüğünde olabilirlerdi. Aşırı yoğun kütleleriyle öylesine şaşırtıcı uzay cisimleriydi ki, devasa çaplı girdabına sıkışan, ışık ve maddenin, artık kaçamadığı bölge; Genel görelilikte “olay ufku” olarak nitelendirilirdi. Ve çok güçlü yapısında uzay-zamanı öyle bir bükülürdü ki; yüzeyinin hemen altındaki Olay Ufkunun güçlü yerçekiminden hiçbir şey, asla geri dönemezdi” 

 

O anda brifing odasının kapısı çalınmıştı. Filonun olanca bürokratik ağırlığını, kaç yıllardır canla başla omuzlamış, Astsubay Kıdemli Mustafa Kaymaz Başçavuş, güleç yüzüyle kapıdan görünmüştü.

 

“Kusura bakmayın yüzbaşım böldüğüm için” 

 

“Estağfurullah Kaymaz Başçavuşum, buyurun”

 

“Test Uçuş görevinizi, günlük uçuş programına ilave ederek ilgili yerlere gönderdim Yüzbaşım”

 

“Teşekkürler, sağ olun!”  Demişti.

 

Ütğm. Göktuğ: Hava Harp Okulunun bilge üstatlarından, değerli öğretmen Mehmet Peksenar 1Aerodinamiğine; sanki üstadın, Harbiye dershanelerinden yansıyan emektar sesiyle yeniden başlamıştı… ““Olay ufku, herhangi bir fiziksel incelemede bulunamadığımız bir uzay parçasıydı… 

 

Ne olay ufkundan ötesin, mevcut bilimsel yasalarla açıklama olanağı, ne de orada ne olup bittiğini bilebilmenin bir yolu vardı. Genel göreliliğe göre bir kara deliğin, yerel olarak tespit edilebilir hiçbir özelliği yoktu. Işık yansıtmadıkları için tam bir “kara cisim” gibi davranırlardı. 

 

Astronomlar ve Kozmologlarca üzerinde çok çalışılmış olsa da kara delikler, tam olarak anlaşılamamış, en gizemli kozmik nesneler arasındaydı. Sahip oldukları inanılmaz kütle, yoğunluk ve çekim kuvvetinden dolayı, ışığı bile bükebilecek ve içine çekebilecek güçte olmaları; onlardan bize herhangi bir ışığın ulaşamaması sebebiyle adlarına, karanlık delik denmişti”” 

 

“Peki, nihai çıkışları ak deliğe varan Solucan Delikleri için ne dersin Göktuğ? Devam etmek ister misin yoksa ben mi anlatayım?”

 

“İzninizle Peksenar hocamızın anlatısıyla devam etmek isterim hocam”

 

“Tabii ki Göktuğ, memnun olurum”

 

“…Solucan delikleri ilk kez, 1916 yılında Ludwig Flamm tarafından ileri sürülmüştü.1935 yılına gelindiğinde ise Albert Einstein ve Nathan RosenGenel Görelilik” kuramını kullanarak, uzay-zamandaki farklı noktaları birbirine bağlayan ve adına Einstein-Rosen köprüsü veya Einstein-Rosen solucan deliği” dedikleri, yapıların var olabilecekleri önermesinde bulunmuşlardı. 

 

Gelecekte olası ultra yüksek teknolojinin yardımıyla solucan delikleri yaratılıp, 2uzay mühendisliğinin olası araçlarıyla uzayda istenilen noktaya, şu anki teknolojiden çok daha hızlı ulaşabilme; hatta ultra Hipersonik hızlarla, boyutlar ve evrenler arası transfer olasılığını ileri sürmüşlerdi. Bu teori gerçekleşirse; insanlığın solucan delikleri ile zamanda yolculuk yapabileceğini vurgulamışlardı.

 

Görelilik kuramına göre Kara delikler, içine düşürdüğü hiçbir nesnenin veya maddenin asla kendisinden kaçamayacağı cisimlerdi. Ayrıca karadelikler, kütle-çekim güçlerinin aşırılığıyla bazen zaman ve mekânı bükmez, direk delip geçebilirlerdi. Beyaz delik ya da ak delik ise kara deliğe düşen bir maddenin, solucan delikleri aracılığıyla evrenin başka bir yerinde yeniden ortaya çıkabileceği, hatta başka bir zamana veya başka bir Evren’e de açılabileceği kestirme kavşaklardı…” 

 

Not; Rıdvan Aydın’ın “YÜREĞİME SİYAH ÇELENK BIRAKTIM” adlı, roman dosyasından devam edecek…

 

Dipnot;

1 Aerodinamik, hareket eden katı kütlelerin havayla etkileşimlerini inceleyen bilim dalıdır.

2 Yapay uydular, roketler ve uzay araçlarının tasarımı ile ilgilenir.

.

YAZARLAR

https://www.facebook.com/%C3%9Cnye-Kent-Ofset-106507792092593