İSMAİL AYDIN

Tarih: 25.12.2025 09:00

Nereye Gidiyoruz?

Facebook Twitter Linked-in

Son yıllarda Türkiye’de sadece geçim sıkıntısı ya da siyaset konuşmuyoruz; aslında çok daha büyük bir tehlikeyle karşı karşıyayız: Doğru ile yanlışı birbirine karıştırmaya başladık. Artık neyin ayıp, neyin gurur verici olduğunu seçemez hale geldik. Bu değişim sessizce de olmuyor; tam tersine, parıltılı ekranlardan, milyonluk sosyal medya hesaplarından "başarı hikâyesi" diye gözümüze sokuluyor.

Televizyonlarda veya telefonlarımızda "ünlü" diye takip ettiğimiz kişilerin hayatlarına bir bakın. Birçoğu uyuşturucu, kumar, vergi kaçırma ya da şiddet olaylarıyla gündemde. 

Eskiden bu tarz işlere karışanlar utancından insan içine çıkamazdı; şimdilerde ise bu rezillikler sanki bir reklam malzemesiymiş gibi kullanılıyor.

Şunu kendimize sormak zorundayız: Bir toplum kimi alkışlıyorsa, çocukları da ona benzemeye çalışır.

Eskiden "örnek insan" dediğimizde; bilgili, dürüst, emeğiyle çalışan kişiler akla gelirdi. Şimdi ise tek bir kural var: Ne yaparsan yap ama çok izlen. Nasıl ünlü olduğun, kimin hakkını yediğin ya da gençlere ne kötü örnek olduğun kimsenin umurunda değil.

Gençlere şu zehirli mesaj fısıldanıyor: "Dürüst olmana gerek yok, zengin ve ünlü ol yeter." Araştırmalar da bunu doğruluyor. 

Artık gençler okuyup emek vermeyi değil; kısa yoldan köşeyi dönmeyi, lüks hayat sürmeyi ve ne pahasına olursa olsun şöhret olmayı hayal ediyor. Bu, bir toplumun geleceğini kaybetmesidir.

Toplum bir günde bozulmaz. Önce yanlışları görmezden geliriz, sonra alışırız, en sonunda da o yanlışları savunmaya başlarız. Bugün suç işleyenler "özel hayat" kılıfıyla korunuyor. Oysa milyonlarca insana örnek olan birinin "Bu benim özel hayatım" deme lüksü yoktur.

Bir eğitimci olarak söylüyorum: Biz okulda çocuklara dürüstlüğü ve alın terini anlatırken, ekranlar bunun tam tersini ödüllendiriyorsa, o çocukların doğru yolu bulmasını bekleyemeyiz. Mesele sadece üç-beş ünlünün ne yaptığı değil; bizim kimi tepemize çıkardığımız meselesidir.

Toplumlar, yanlışları konuştukları için değil; o yanlışları normal gördükleri için çökerler.

Hâlâ geç kalmış değiliz. Ahlakı ve dürüstlüğü yeniden en kıymetli değerimiz yapmalıyız. Çocuklarımıza "ışıklı ama kirli" hayatları değil, başı dik ve onurlu yaşamanın güzelliğini öğretmeliyiz.

Unutmayalım ki; bir milletin kalitesi, en çok kimi meşhur ettiğinden belli olur.


Orjinal Köşe Yazısına Git
— KÖŞE YAZISI SONU —