HÜSEYİN OKUŞ


Kurban Olurum Sana


    Bu medeniyetin her bir sözü ve işi, bir yaşanmışlığın bir tecrübenin velhasıl vahyin, gönül dünyamızda bitmek tükenmek bilmeyen, yanıp tutuşan ve hiç sönmeyen bir ateşi, bir aşkı bir sevdası, bir davası gibidir.

   Çok sevdiğimizi, ona kalbimizi gönlümüzü ve hatta her şeyimizi, verebileceğimizi ifade etmek için, anan sana kurban olsun. Baban sana kurban olsun. Senin yoluna kurban olayım, deriz. Bu ifadeler bize hiç mi hiç uzak değildir.

  Tıpkı sahabeyi kiramın dediği gibi; Anam babam sana Kurban olsun Ya Resülüllah!

 Anam babam sana feda olsun Ya Resülüllah! Senin yanın da Senin yolunda öleyim, yoluna kurban olayım Ya Resülullah!

   Bu sözler bize, Hz. İbrahim’i (sa.) ve Hz. İsmail (sa.),Peygamberimizi ve sahabeyi Kiramı ve Allah dostlarını hatırlatır.

 Bu sevmekten öte bir şeydir. Teslimiyettir, kurbiyyettir, sadakattir. Hâsılı amasız, nedensiz Yaratana kul olmanın ve bu yolda Allah için en çok sevdiğin canını, malını seve seve feda edebilmenin en bariz göstergesidir. Peygamberimizin “Ben iki kurbanlığın çocuğuyum” diyerek. Atası İsmail (as) ve babası Abdullah’ı zikrederek bir anlamda iki tarihi vakayı ve teslimiyeti hatırlatır biz ümmetine.

   Her birimiz Hz İbrahim (as)’ın yıllar yılı evlat hasreti çekip, sonun da en çok istediği bu nimete kavuştuğunu biliriz. Daha sonra bir sadık rüya sonucu evladı İsmail’in kurban edilmesi isteğini yerine yetirirken Allah’a bağlılığı tescillenince Rabbimizin, evladını ona bağışladığını da biliriz. Katından gönderilen koçu kurban etmesi halinde bu görevi lakıyla yapmış olacağını ve öylede olduğunu da biliriz. Nitekim Yüce kitabımız bize hadiseyi şöyle anlatır. “Babasıyla beraber yürüyüp gezecek cağa erişince: Yavrucuğum! Rüyamda seni boğazladığımı görüyorum; bir düşün ne dersin? Dedi. O da cevaben: Babacığım! Emrolunduğun şeyi  yap. İnşallah beni sabredenlerden bulacaksın, dedi. İkisi de bu şekilde Allah’a teslim olduklarında ve oğlunu alnı üzere yatırdığında. Ve biz ona şöyle seslendik: Ey İbrahim! Rüyayı gerçekleştirdin. Biz iyileri böyle mükâfatlandırırız.”(Saffat 102,103,104,105)

    Bizim yaşımızdakiler iyi bilir. Eskiden bayram tebrikleri olurdu. Ramazan bayramında kardeşliği, sevgiyi, saygıyı anlatan kartlar, manzara resimleri gönderilirdi. Eğer kurban Bayramı ise Hz. İbrahim(as) Oğlu İsmailli yere yatırmış, tam kurban eylemek üzere iken Meleklerin bir koçla ona geldiğini resmeden bir fotoğrafın kartını tebrik olarak gönderirlerdi.  Aslında bu zikrettiğimiz ayeti celilenin satırdan, sadra(kalbe, zihne,) oradan da karta basılmış haliydi. Bizim kuşağımız bu bayram tebrikini çok iyi bilir. Ne mana ifade ettiğini de çok iyi bilir.

      İşte kurban olurum sözünün altında bir tarih vardır. Bir medeniyet bir teslimiyet vardır. İslam’ın adı da teslim olmak değil midir? Allah’a ve Resulüne boyun eğmek değil midir? İyi bir mümin, iyi bir insan olmak için gayret ve çaba göstermek değil midir? Küçüklerin sayması, büyüklerin sevmesi değil midir? Evlatların, evlatlık hallerin de, ebeveynlerin anne, babalık görevinde buluşması değil midir?

      Kurbanlık kuzularımızın kınalarından, askere, vatanı beklemeye yolladığımız kınalı kuzulara kadar hepsi bizim kurbiyetimizdir, ciğerparemizdir, teslimiyetimizdir. Onların ayağına taş, gözüne yaş değmesin en büyük temenni ve duamızdır.

    En sevdiğimize söylediğimiz bu sözdür bizi yaşatan. Bu duygu ve anlayıştır bizi Allah’a yaklaştıran. Bu sevgidir vatan sevgisini, şehit olma arzusunu, teslimiyeti imanla buluşturan.

    Kurban olurum, bu memleketin dağına taşına, her karış şehit kanıyla yoğrulmuş toprağına, Allah’a yaklaşmak için kesilen kurbanına. Kurbanınız kurbiyetiniz, fethiniz, kurtuluşunuz ve selametiniz olsun diyor sizleri Allah’a emanet ediyorum.

YAZARLAR

https://www.facebook.com/%C3%9Cnye-Kent-Ofset-106507792092593