Kurban Bayramı yaklaşırken, sadece takvimdeki bir dini gün değil, aslında kuşakları birleştiren bir kültür haritası açılır önümüze. Hele ki söz konusu Karadeniz’in kendine has sahil kasabası Ünye olunca, bayram yalnızca bir ibadet değil; bir mahallenin, bir sokağın, hatta bir neslin birlikte yaşadığı, hatıralarla örülü bir ritüeldir.
Bugünün çocukları bayram sabahını telefon alarmıyla açarken, büyüklerimiz horoz sesiyle, komşu çocuklarının “Bayram namazına gidiyoruz!” nidalarıyla uyanırdı. Yeni alınan ayakkabılar, kolonya kokusu, kalın dantelli mendiller ve evin en süslü odasında hazırlanmış şeker tabakları…
Hepsi bir kültürel mirasın parçasıydı. Kurban Bayramı, sadece kurban kesmenin ötesinde, birlikte yaşamanın, paylaşmanın, bağışlamanın ve hatırlamanın bir vesilesiydi.
Ünye’de Kurban Bayramı: Komşuluğun İmtihanı
Ünye’de Kurban Bayramı demek; kasapların önünde sabahın ilk ışıklarında uzayan kuyruklar, kurban eti sıcağıyla hazırlanan kavurma kokuları, bahçede yıkanan sakatatlar ve her evde ayrı ayrı pişen ama bütün mahalleyi aynı tencereye dönüştüren yemekler demekti. Komşunun tabağıyla eve dönen çocuklar, yalnızca yemek değil; “paylaşmayı” öğrenirdi. Kurban etinin üçte biri komşuya, üçte biri yoksula, üçte biri eve ayrılırdı; ama gerçekte sofralar hep birlikte kurulurdu. Çünkü Ünye’de bayram demek, “biz” demekti.
Yeni Nesil ve Kaybolan Alışkanlıklar
Bugünün gençleri için kurban, bazen sadece bir video gönderisi ya da uzaktan yapılan bir havale işlemi olabilir. Mahalle kasabı yerini online bağış platformlarına, komşu tabakları yerini kargo kutularına bırakmış olabilir. Ama yine de her bayram, geçmişin kapısını aralamak ve bu kültürel mirası geleceğe taşımak için bir fırsattır.
Bizler çocukken nasıl büyüklerimizin dizinin dibinde kurban kesimini izleyip anlamaya çalıştıysak, şimdi bizim çocuklarımıza anlatmamız gerekiyor: Kurban Bayramı, sadece “et dağıtmak” değildir. Bayram, insanı insana yaklaştıran, kapalı kapıları açan, küslükleri gideren, çocuklara paylaşmayı öğreten bir kültürdür.
Bayramın Yeniden İnşası: Dünden Yarına
Ünye’de hâlâ bayram sabahı sokaklarda, köy yollarında, cami avlularında eski gelenekleri yaşatmaya çalışan insanlar var. Belki artık herkes kurbanını kendi kesmiyor, belki sofralar daha küçük, tabaklar daha sade. Ama yine de kurban etiyle kaynayan tencereler, bir bardak ayranla başlayan sohbetler, çocuklara uzatılan bayram harçlıkları hâlâ hayattaysa; bu gelenekler de nefes alıyor demektir.
Yeni nesli suçlamadan, ama onlara köklerini göstererek… Onlara sadece ne yapmaları gerektiğini değil, “neden yaptığımızı” anlatarak… Belki bu bayram, bir kurban eti tabağını bir komşuya götürmekle başlar her şey. Belki bir çocuk, anneannesinden bayram sabahı gelen ilk selamı hatırlar. İşte o zaman, Kurban Bayramı bir gelenek olmaktan çıkar, yaşayan bir kültüre dönüşür.
Çünkü bayramlar yalnızca hatırlamak için değil, hatırlatmak içindir.