YAHYA CUMHUR TAPÇI


İnandığı Gibi Yaşamak ya da Yaşadığı Gibi İnanmak

Yahya Cumhur Tapçı


Son yıllarda toplumdaki ahlaki anlayış ve çöküşün hızla yayıldığına şahit oluyoruz. İnançlarından, gelenek ve göreneklerinden bihaber bu çocuklarımızın vebali kimin? Sorumsuz, başıbozuk, düzensiz, acayip tipler ve giyim tarzları bizim anlayış ve kültür yapımızdan çok uzak.  Özellikle kız çocuklarımız üzerindeki bu ahlaki çöküşün bilinçli ve kasıtlı bir alt yapısı olduğunu düşünüyorum. Kışın ortasında mini etek, göbek dışarda dolaşan kızlarımızın giyiniş tarzları; banklarda çevresindeki insanlara aldırmadan sarmaş dolaş sevişmeleri, oynaşmaları hangi anlayışın, kültürün ve inancın ürünüdür… Bu çocuklar, ben Müslümanım, diyen bizim çocuklarımız değil mi? 

Biz ve bizim çocukların doğduklarında kulaklarına ezan ve kamet okunurdu, okundu. Şimdiki zamanda herhalde bu sayı en az elli milyon kadar vardır. Bu elli milyondan en az yirmi beş milyonunun evinde namaz kılınır, cuma ve bayram namazlarına çocuklar da özendirilir. Okullarımızda değerler eğitimi ve din kültürü dersleri de veriliyor. Her şeye rağmen bu kötü gidişat nedendir ve bunun sorumluları kimdir?

Ülkemizde yaklaşık; 3451 imam hatip ortaokulu, 1673 imam hatip lisesi, 48 İslami İlimler Fakültesi, 61 İlahiyat fakültesi ve 89817 camii var. Ayrıca bir bu kadar da resmi gayrı resmi Kuran kursları ve tarikatlar vardır. Bu kurumlarda din eğitimi alan öğrenci sayısı; ortaokullarda 710264, liselerde 514630, ilahiyat fakültelerinde ise 112862 öğrenci bulunmaktadır. Toplam 1.500.000 (Bir milyon beş yüz bin) öğrenciyi, geçmişten günümüze en az 5 (beş) ile çarpsak 7.500.000 (yedi milyon beş yüz bin) kişinin din eğitimi aldığını görürüz. Diğer liselerle beraber okullarda 20.000.000 (yirmi milyon) öğrenciye bu konuda eğitim verilmektedir. Okul öncesi, özel okullar ve ilkokulları bu sayıya dâhil değildir.

Her camide ortalama, imam ve müezzin olmak üzere, iki hoca bulunduğunu düşünürsek toplam 17834 hoca, orta ve liselerde yaklaşık 50000 (elli bin) din eğitimi veren öğretmen, fakültelerde de 4500’e yakın öğretim görevlisi bulunmaktadır. Ayrıca eğitimciler arasında dini ve milli hassasiyeti olanları da olduğuna göre bu sayı ortalama toplamda 250.000 kişidir. Ülkemizde insanlarımızın %90 küsürü Müslüman, bunlardan en az %50’sinin de İslami hassasiyetleri olduğunu farz edebiliriz. Günde beş vakit ezan sesleri insanların kulaklarını patlatırcasına okunurken, bunca İslami hassasiyetlerimiz, öğretmen ve eğitimcilerimiz; bir kısım cemaat ve tarikatların mollaları, sofileri, dervişleri varken bunca ahlaki çöküş düşündürücü değil mi? Herkes sorumluluğu birbirine atarken anne ve babaların, eğitimcilerin ve en önemlisi ülkeyi yönetenlerin bu konuda hiç mi sorumluluğu yoktur. Allah(cc) “ Emrolunduğun gibi dosdoğru ol. ” (Hud, 11/112) emriyle Müslümanlara ne demek, istiyor acaba... Bu gün dosdoğru olan kaç Müslüman tanıyorsunuz

Ben, ilkokul beşinci sınıfa kadar yaz tatillerinde köy ve mahalle mekteplerinde eli sopalı hocalardan aldım din eğitimimi…  İmam hatip ortaokulu ve lisesinde okumadım. Ailemden ve çevremizden aldığımız eğitimle oluştu bizim ahlaki ve dini bilgilerimiz ve karakterimiz. Biz güzel ahlak olarak bildik İslamiyet’i/dinimizi; Müslümanın Müslüman üzerindeki hakkını, doğruluğu, dürüstlüğü, çalışmayı, sevgiyi, hoşgörüyü, haksızlık karşısında susmamayı,… Cami cemaatinin ve özellikle hocaların davranışları, eğitim kurumlarındaki din eğitimi alan öğrenci ve öğretmenlerin hal ve hareketleri örnek Müslüman profiline uyuyor mu? Çarşıda pazarda gördüğümüz sofilerin, mollaların ve müritlerin toplum içindeki söz ve davranışları insanları İslam’a özendirici mi yoksa uzaklaştırıcı mı?

Diyanet son zamanlarda çocuklarımızı camiye özendirmek için sözde ödüllendirme yoluna gidiyor. Sırf gelsinler diye camii içinde futbol maçı yapmalarına, çığlıklar atmalarına, gürültülü bir şekilde koşturmalarına, birbirlerine saldırmalarına ses çıkarılmıyor. Çünkü bir daha camiye gelmezler, diye korkuyoruz. Niye korkuyoruz ki… Camii içinde ve dışarıda nasıl davranmamız gerektiğini güzel bir şekilde anlatma kabiliyetimiz yok mu? Hatta ödüllü yönlendirmelerle aslında çocukları rüşvete alıştırdığımızın farkında bile değiliz. Eskiden ödül hak edildiği zaman verilirdi, camiye gelmeleri için değil. Bu kafayla biz bu çocuklara Alla(cc)’ın rızasını nasıl öğreteceğiz?

Hz. Ömer'e (ra) atfedilen güzel bir söz vardır; “İnandığı gibi yaşamayanlar, yaşadıkları gibi inanmaya başlar.” Hal böyle olunca siz kaç tane okul, kurs, dergâh açarsanız açın güzel ahlaklı bir nesil yetiştiremezsiniz. Günümüzde çökmek üzere olan ahlaki yapı ve yeni neslin eğitimini başka ülkelerden gelenler oluşturmadı. Bütün bu olumsuzlukları sorumluluğunu sadece öğretmen ve hocalara yükleme kolaycılığından vaz geçmeliyiz. Müslümanım, diyen herkesin bu vebali taşıdığına inanıyorum. Geleceğimiz elimizden uçup gitmekte… Olumsuzluklar hızla yayılırken, iyi ve güzel ahlak pirim yapmamakta, yeni nesil de bunca ahlaksızlık, şiddet, yolsuzluk, hırsızlık ve adaletsizlik içinde istediği gibi yaşama davranışı geliştirmeye başlıyor. 

Sözün kısası: Bunca Müslüman ve çocuğu; beş vakit camilerinden ezan sesine, eğitim kurumlarına, eğitimcilere, anne ve babaya rağmen, inançlarına, kültürüne ve sosyal hayatına uygun yetişemiyorsa biz, anne baba ve eğitimciler başımızı ellerimizin arasına alıp çokça düşünmeli değil miyiz? Özellikle ülkeyi yönetenlerin, eğitimden sorumlu kurumların ve başındaki Müslümanım diyen zatı muhteremlerin; gençliğin gidişatından ve neslin bozulmasından birinci dereceden sorumlu olduklarının bilincindeler mi? 3.09.2023

 

 

 

 

YAZARLAR

https://www.facebook.com/%C3%9Cnye-Kent-Ofset-106507792092593