Kendimize nasıl konuştuğumuzu hiç fark ettiniz mi? Bir hata yaptığımızda ya da bir başarısızlık yaşadığımızda iç sesimiz nasıl devreye giriyor? Çoğu zaman başkalarına gösterdiğimiz anlayışı, desteği ve şefkati kendimize göstermekten kaçınıyoruz. Kendi hatalarımız karşısında acımasız, yargılayıcı ve hatta küçümseyici olabiliriz. Oysa öz-şefkat, ruhsal sağlığımız için hayati bir kavramdır. Peki, kendimize karşı nazik olmak neden bu kadar zor ve neden bu kadar gerekli?
Öz-şefkat, kişinin kendisini yargılamadan, hata yapmanın insana özgü olduğunu kabul ederek ve zor anlarda kendine destek vererek yaklaşmasıdır. Kısaca, kendine iyi bir dost olabilmektir. Ancak bu, çoğumuz için doğal bir alışkanlık değildir. Çünkü toplum, genellikle başarı odaklıdır ve kendimizi eleştirmek, hatalarımızı görüp kendimizi "daha iyi hale getirmek" için bir yöntem olarak öğretilmiştir. Küçüklüğümüzden itibaren "Daha iyisini yapmalısın", "Hata yaparsan başarısız sayılırsın" gibi mesajlarla büyürüz. Zamanla, kendi iç sesimiz de bu dışsal eleştirileri benimser ve kendimize acımasızca yükleniriz.
Bazı insanlar, kendine karşı sert olmanın daha başarılı olmalarını sağlayacağına inanır. "Eğer kendimi eleştirmezsem, gelişemem" düşüncesi oldukça yaygındır. Oysa yapılan araştırmalar, öz-şefkatin aslında bireylerin uzun vadede daha başarılı olmalarına yardımcı olduğunu gösteriyor. Kendini sürekli eleştiren insanlar, zamanla hata yapmaktan korkar, risk almaktan kaçınır ve başarısızlıkla başa çıkmakta zorlanır. Ancak öz-şefkat geliştiren bireyler, başarısızlığı bir öğrenme süreci olarak görür ve kendilerini daha motive hisseder.
Öz-şefkatin eksik olduğu bir yaşam, çoğu zaman stres, kaygı ve tükenmişlikle sonuçlanır. Kendimize karşı sert olduğumuzda, hata yapmaktan korkar, risk almaktan kaçınır ve sürekli olarak kendimizi başkalarıyla kıyaslarız. Bu da yetersizlik hissini ve özgüven eksikliğini besler. Oysa öz-şefkat, sadece kendimize karşı nazik olmayı değil, aynı zamanda insan olduğumuzu kabul etmeyi de içerir. Hepimiz hata yapabiliriz, hepimiz bazen tökezleriz. Önemli olan, bu süreçte kendimize nasıl davrandığımızdır. Kendimizi suçlamak yerine, yaşadıklarımızı anlamaya ve kendimizi desteklemeye yönelmek, iç huzurumuzu güçlendiren bir yaklaşımdır.
Öz-şefkat aynı zamanda duygusal dayanıklılığı da artırır. Zor zamanlardan geçerken kendimize destek olmak, yaşadığımız sıkıntıları daha sağlıklı bir şekilde yönetmemizi sağlar. Psikolojik araştırmalar, kendine şefkat gösteren bireylerin depresyon ve kaygıya daha az yatkın olduğunu, daha güçlü sosyal ilişkiler geliştirdiğini ve hayattan daha fazla tatmin duyduğunu ortaya koyuyor. Kendine karşı nazik olan bireyler, başkalarına karşı da daha anlayışlı ve empatik olabiliyor.
Ancak öz-şefkat geliştirmenin önünde bazı engeller de var. Toplumun bizi "sert ol, güçlü ol" anlayışıyla büyütmesi, kırılganlığımızı kabullenmemizi zorlaştırıyor. Kendimize iyi davrandığımızda "fazla rahat davranıyorum" ya da "başarısızlıklarımı meşrulaştırıyorum" gibi yanlış inanışlara kapılabiliyoruz. Oysa öz-şefkat, tembellik ya da hataları görmezden gelmek değildir. Tam tersine, hatalarımızı kabul edip onlardan öğrenerek ilerlememizi sağlayan sağlıklı bir yaklaşımdır.
Kendimize karşı daha nazik olmayı öğrenmek, ilk başta kolay gelmeyebilir. Ancak bunu fark ettiğimizde ve bilinçli olarak öz-şefkat geliştirmeye başladığımızda, hayata ve kendimize bakış açımız değişir. Kendimizi yargılamak yerine anlamayı seçtiğimizde, içsel huzurumuz artar ve yaşamdaki zorluklarla başa çıkmak daha kolay hale gelir. Unutmayalım ki, başkalarına gösterdiğimiz şefkati hak eden biri daha var: Biz kendimiz.