RIDVAN AYDIN


YÜREĞİME SİYAH ÇELENK BIRAKTIM (26)


…Harami kapitalizmin yerküredeki baronları, endüstriyel tekelciliğin merhamet yoksunu şeytanlarıydı. Göklere kurdukları pazarlarda kudurmuş para hırsları, harplerin hatta terörün kandan beslenen savaş endüstrisini azdırırdı. Atom bombası dâhil, vahşetin her türlü araç gerecini insanlığa, türlü türlü dayatmalarla pazarlayıp durmaktan asla utanmazlardı. Günümüz akçeli işlerin al gülüm ver gülümlü devasa satışlarını, yerli siyasetin, her alanda satın aldıkları, kıblesi para taşeronlarıyla yaparlardı. 

 

Göklerin uçarı makinelerine yükledikleri yazılım kodlarını, tamamen kendi kontrolleri altında tutmak, kapitalizmin haramileri için hayati önem taşırdı. Bağımsızlığına çöktüğü, özellikle de teknolojik bağımlılığını sömürdüğü ülkelere, mühürlü paket olarak kullandırıp, yenisiyle değişimini, yine mühürlü olarak dayatırdı. Ürettiği yazılımda, yerli onarıma kapitalizmin kesinlikle müsaade etmeyişi, bir yerlerine konmuş casus bir almacın, kritik istihbarat sinsiliğini barındırırdı!..

 

Emperyalize Kapitalizmin, NATO yardımı adıyla sözde hibe ettiği askeri malzemeye koyabileceği gizli çip ya da yazılımların, ebetteki Sivil Havacılık için olanları da vardı. Üretimi kendi mülkiyetleri olan uçar makinelere, böylesi bir uygulama ihtimali; diledikleri yer ve zamanda, uzaktan müdahale olasılığını saklardı.               

 

Savaş uçuculuğu, yazgı müsaade ederse eğer, yıllara istiflenecek tecrübenin, bireysel yetenekle harmanlanıp, bilimsellikle pekiştirilmesiydi. Siber âlemin mevcut simülatörleri, ne öğretmen öğrenci göklerini ne de usta çırak eğitimini birebir verebilirlerdi. 

 

Uçuşla ilgili bilgisayar oyunları, beyin reflekslerinin bir kısmını eğitme işlevselliği sunsalar da gerçek uçuş hislerini birebir veremezlerdi. Hele de savaşın uçukları; düz uçup düz inmelerin havai kimliklileri değillerdi. Sürekli boyut değiştirmelere, harp sanatının ani kıvraklığına enerjililerdi. Azrail’in olta attığı gök boşlukta âdeta, zaman sıçrayışları yapan kavgacı manevraların, boyutlar arası pervasız delileriydi. 

 

İşte bu yüzdendi ki savaş uçuculuğu, para ya da üniversite diploması her var olanın, uçucu sertifikası alarak, pilotluk yapabileceği bir coğrafya değildi. Desteksiz, katkısızdı... Siyasetsiz, iltimassız, yansızdı... Ne yanınızda yanlışınızı uyaranınız ne de hataları hoşgörüyle göğüsleyen, halden anlayanınız vardı. O anki yanlışınız yalnızlığınızdan büyükse eğer; heyhat ki işte o gün, gününüz kara gündü! Olası töreniniz, Azrail düğünüydü…

 

“Hocam bir motor çalıştırma girişiminde daha bulunsak mı?”

 

Sessizliğin sesi gibi duyulan soruyla Serhan, aklından geçen öyküyü, Konya göklerine bırakıp kokpite döndü.

 

“Az daha bekleyelim Göktuğ, egzoz harareti biraz yüksek gibi. Şu yüksekliklerde başımıza bir de yangın belası almayalım. Maazallah buralarda atlamak dondurmasın bizi!”

 

“Tamam Hocam” 

 

Kokpite sessizlik yeniden çöktü. Konya’da bıraktığı öyküye Serhan, yeniden döndü… 

 

Yzb. Öztürk gök atlasta uyguladığı çözümlerle hiç değilse felâketin, o beterin beteri insafsız kayıplarını, aza indirgeme arayışlarındaydı. Komadan çıkarmak istediği hastasına, şifalı tedavi işlemlerini büyük bir soğukkanlılıkla planlayış titizliğinin, beyin fırtınalarındaydı. 

 

Savaş uçuculuğunda hayatın ukalalıklarına katlanış katsayınız, sabrınızı eğitebilme olasılığıyla doğru orantılıydı. Başınız beladayken hayatı yeniden, hep yeniden gözden geçirmeleriniz, yol haritanızı belirleyiş mecburiyetiydi.

 

Öyle zamanları vardı ki gök kubbenin, alacağınız ani bir karar, Azrail’in cana kıyım hanesinde olabilirdi. Pişman olmayacağınız kararı verebilmek, ölümün kapısından döndüğünüz vizeydi. Hayat haritanızda gerekirse B hatta C ya da D planlarına tez elden geçebilmeniz, başınızın belasını çelmeleme yeteneğiydi.

 

Göklerin yönergesel yaşamı, pişman olacak çıkışları engelleme amacı taşısa da öyle bitirim saldırılarıyla rastlaşırdınız ki hayatın; yönerge dışı radikal çözümler, yanlış adreslere varışları önlerdi. Bazen hayat, yönergelerle yetinmezdi. Kural dışı olmaları da severdi.

 

Yzb. Öztürk’ün aklına, altındaki marazlının kitabi olmayan bir usulünü denemek geldi. Tarihinde belki de hiç girilmemiş bir kulvar, havada hiç teşebbüs edilmemiş bir taktikti. [1]Airstarter’i [2]Ground durumuna alıp, böylelikle [3]Starter hava valfini açtıracak, havadaki uçağa yer çalıştırması yaptıracaktı. 

 

Aslında böylesi bir usulün gökte kullanılması, fabrika kitabına göre yok ve çok tehlikeliydi. Çünkü öyküsel sonucun, gök belaların en beteri olan yangına götürme ihtimali hayli yüksekti. 

 

Gerek yer gerekse gök yuvarda, yaratıcı liderlik bir şey olsa da tek başına hiçbir şeydi. Elde mevcut olanakları, en usta şekilde kullanabilme sanatı, her koşulda neyin nasıl yapılmasını, tam da zamanında yapabilme becerisiydi. 

 

Özellikle bulutlar diyarında, illa ki sizi siz yapan değerleriniz, ustalıklı sıra dışı parametreleriniz olmalıydı. Neyseniz o değil, olması gereken gibi olmalıydınız! Yanlış yaparsanız, hayat her türlü restinizi görmeye hazırdı. Ama sonunda umut varsa, imkânsıza çıkış kapısı bulmalarınız, mesleki mayanız yasasıydı. 

 

Klasik bir kalıba girmekte bazen zorlanışınız, yani dozajında adrenalin atraksiyonlarınız, gök uçlarda sıra dışı hayatın gereğiydi… Oralarda Sayın Azrail’e çelmelenmemek için illa ki kendi yolunuzu kendiniz belirlemekten yana olmalısınız. Başka çareniz yoksa hayata tutunabilmenin tek çıkışı olabilirdi, klasik kurallara hor davranmanız.

 

Kaldı ki her klasik, kendi çağının moderni değil miydi? Yaratıcı düşünce ve özgvüvenin saniyeleri hatta saliseleri içinde geometrik ölçümleyip, aldığınız algoritmik kararları, trigonometrik uygulamak zorundasınız. Anlık analizlerin,  ancak sakinliğe pişmemişleri sizi yanıltabilirdi. 

 

Çünkü akıldışı acelecilik, ayırtına varılmamış panikti. Panikse [4]Emercensilerin en büyüğüydü. Ya varışı yok eder, ya da varılmak istenene geciktirirdi. Bozgun başlar, dağılırdınız. Yön kayıplarına uğrardınız. Rastlantı bile gözden kaçar, hedefe varamazdınız! 

 

Bulutlar diyarının iklimsel ikilemleri altında, bazen ikileme şansınız olmayabilirdi. Organize tehlikelere karşı mesleki disiplini, bir an için kaldırıp bir yana fırlatabilme dirayeti, zorlu doğasında hep saklıdır savaş pilotluğunun. 

 

Zira savaş göklerinin öylesine dar anları olur ki o anların, yasası da kuralı da sizsiniz! Her an hazırınızın beyin fırtınaları veya zekâ oyunlarıyla koyulacağınız yanlışın hayat faturasını; ait olduğunuz milletten önce, siz öderdiniz… Ol sebeple an olur ki yurdunuzun geleceği uğruna, kendinizden tamamen vazgeçerdiniz. 

 

Not; Rıdvan Aydın’ın “YÜREĞİME SİYAH ÇELENK BIRAKTIM” adlı, roman dosyasından devam edecek…

İstiklal Marşı'mızın, kabul edilişinin 104'üncü yıl dönümü kutlu, Merhum Üstat Mehmet Akif Ersoy’un ruhu şad mekânı cennet olsun.

 

Hak-Hukuk-Adalet avazlarıyla sözde halkın temsilcisi, özde ise partisinin bir Truva atı olmaya kolları sıvamış… Din tacirliği yaparken dine… Atatürk tacirliği yaparken Atatürk’e… Neticede ülkeye ve insanlığa tarihinde görülmemiş ağır hasarlar bırakacak, melek maske siyaset şeytanlarına; artık boyunun ölçüsünü gösterme bilincini yakalamış, bir millet umuduyla…


 

[1]Havada motor çalıştırma ünitesi 

[2]Yer

[3] Çalıştırma

[4] Sonu can ve malzeme kaybıyla bitebilir acil tehlike

YAZARLAR

https://www.facebook.com/%C3%9Cnye-Kent-Ofset-106507792092593