İhsan Akbulut


Deniz Sadece Su Değil: Ünye’de Yüzme Kültürü ve Sosyal Hafıza


Ünye’de deniz, sadece kıyısında gezilen bir manzara ya da serinlemek için girilen bir su değil; bir yaşam biçimi, bir hafıza mekânıdır. Çocukluğunu burada geçirenler için deniz; cesareti sınayan, dostlukları pekiştiren ve kişiyi kendisiyle tanıştıran büyük bir öğretmendir.

 

Bu yazıda, Ünye’nin deniz kültürüne, özellikle yüzme alışkanlıklarına ve bu alışkanlıkların şekillendirdiği sosyal dokulara yakından bakacağız. Çünkü denizle ilişkimiz sadece yüzmekle değil; kim olduğumuzu nerede öğrendiğimizle ilgilidir.

 

- Yüzmekten Çok “Denize Girmek” Vardı

Eskiden Ünye’de “yüzme kursu” diye bir kavram pek bilinmezdi. “Yüzmek” değil, “denize girmek” denirdi. Bu küçük dil farkı bile, denizin Ünye insanı için ne anlam taşıdığını gösterir. Teknik bir beceriden çok, yaşamla iç içe bir tecrübeydi bu.

 

Çocuklar denizi, denizin kendisinden öğrenirdi. Fok fok’un serin sularına atlamak, yosun tutmuş kayalıklardan kendini boşluğa bırakmak, taşla yapılan dalga oyunlarında dengeyi bulmak… Hepsi birer öğrenme yoluydu.

 

Deniz, herkesin öğretmeniydi; büyükler küçüklere değil, su herkese aynı anda öğretirdi. Cesaretini, sabrını, dayanıklılığını sınardı. Bazen kulaç atmayı bile değil; dalgaya güvenmeyi, ayağının altındaki çakıllara alışmayı öğretirdi.

 

-Deniz, Bireyi Değil Topluluğu Eğitirdi

Ünye’de denize girmenin bir diğer anlamı da, birlikte olmaktı. Kuzenler, arkadaşlar, mahalle çocukları, bazen hiç tanımadığın biri bile… Herkes aynı suyun içinde eşitlenirdi.

 

Suya atlama yarışmaları, taş sektirme oyunları, “kimin daha ileri yüzebileceği” üzerine yapılan iddialar… Bunlar, hem dostlukları kurar, hem çocukları hayata hazırlar, hem de kendini tanımanı sağlar.

 

Özellikle Köprü gibi yerler, bu etkileşimlerin merkezindeydi. “Rahmetli Deli Murat Abi” gibi yerel simgeler, sadece bir kişilik değil, bir kuşağın hafızasıydı. O oradaydı çünkü orası sadece bir yüzme alanı değil, bir topluluk sahnesiydi.

 

Bugün bu kültür, Ünye Festivali gibi etkinliklerde hâlâ yaşatılıyor. Yağlı direk, ördek yakalama gibi oyunlar, sadece gelenek değil; denizle kurulan ilişkinin bir devamı.

 

- Doğal Koşullar, Sosyal Etkiler

Karadeniz’in çalkantılı yapısı, güneşli günlerin azlığı, yaz mevsimini kıymetli kılardı. Denize girilen günler az olduğu için, o birkaç saat bile dolu dolu geçirilirdi. Güneş batmadan çıkılmazdı sudan; çünkü o anlar, bir yaz mevsiminin değil, tüm bir çocukluğun hatırasıydı.

 

Denizle kurulan ilişki sadece bedensel değil; zamanla ruhsal da bir boyut kazanırdı. Deniz, Ünye insanı için serinlemekten çok “ait olmaktı”. O sahile basan ayağın hissi, sadece suyun değil; geçmişin de tenimize değmesiydi.

 

-Modernleşen Kültür, Değişen Yüzme Biçimleri

Bugün çocuklar denize kolluklarıyla, paletleriyle, güneş kremleriyle giriyor. Bu, kuşkusuz daha güvenli bir tercih. Ancak o eski “suya bırakılmışlık” hali azalmış gibi.

Artık çoğu çocuk yüzmeyi havuzda öğreniyor, ama denizle kurulan o duygusal bağ her zaman aynı olmuyor. Bir zamanlar cesaretin sınandığı yerler, şimdi kontrollü alanlara dönüşmüş durumda.

Yine de hâlâ sahilde babasının elini tutarak denize giren, akşam serinliğinde sahilde taş sektirmeye çalışan, azıcık korksa da dalgalara kafa tutan çocuklar var. İşte o anlarda, Ünye’nin deniz kültürü hâlâ nefes alıyor.

YAZARLAR

https://www.facebook.com/%C3%9Cnye-Kent-Ofset-106507792092593