Yunanlıların İzmir’den denize dökülmesi Kurtuluş Savaşının en önemli sonucudur. Ama hastalık yapan bir mikrop ihmal edilmiştir. Yüzyıllardan beri İzmir’de hüküm süren Musevi Sabataist “dönmeler”. Diğer adı ile yahudi müslümanlar...
1650 li yıllardan sonra İzmir, Sabatay Sevi adında bir yahudinin musevileri etrafında toplayarak kendi öğretilerini yaydığı ve bir cemaat kurarak yayıldığı bir il olarak karşımıza çakıyor.
Bu Sabatay Sevi kendini mesih olarak ilan ettikten bir süre sonra Osmanlı mahkemesinde yargılanırken cezadan kurtulmak için müslüman olmuş fakat hiç bir zaman museviliği terketmemiştir.
Sabatay Sevi’nin museviliği asla terketmeden müslüman görünümüne bürünmesi diğer musevi müridlerinde de kabul görmüş, hatta kendileri de müslüman görünümüne girmişlerdir.
Bir düre sonra İzmir, “musevi sabataist, yahudi müslüman dönmelerin” merkezi olmuştur.
Aynı zamanda yine bir dönem Osmanlı toprağı olan Selanik’ in de Osmanlı tarafından İspanya’dan kaçan yahudilerin yerleştirildiği bir kent olduğunu not edelim.
Sabatay Sevi İzmir ve Selanik arasında çok sık gidip geldiğini, şöhretini ve cemaatini iki şehirde çok büyüttüğünü biliyoruz.
Gelelim Sabatay Sevi’nin amacına:
Filistin’de toprak alıp burada İsrail devletini kurmak. Bunun için de Osmanlı devletinin bütün devlet bürokrasisi içine ve hatta padişahın en yakınına sabataist dönmelerin yerleşmesini ve etkin olmasını sağlamak.
Bunun için önce cemaatinin ekonomik güç elde etmesini sağlamak üzere ticari zincir kurdu. Mason örgütleri bu zincirin bir ürünüdür. Sonra bu zincir üzerinden cemaatinin en güvendiği adamlarını Osmanlı bürokrasisi içinde görev almasını teşvik etti.
Size bu faaliyetler tanıdık geliyor değil mi?
Sabatay Sevi öldüğünde bu uğurda iyice yol almıştı. Ama sabataist dönmeler daha çok 1700 lünyılların ortalarından sonra şaşılacak derecede iyice saraya ve orduya yerleşti. Hatta Şeyhülislam bile yahudi Sabataist dönme idi.
Ermeni kilisesi de bu arada Sabatay Sevi’den ilham alarak aynı taktiği kendi aralarında geliştirdiler.
Onlar da cemaatini aynı tarihlerde İzmir’e yerleştiler. İzmirdeki bütün ticareti ele geçirdiler. Hatta buradaki yahudi Sabataistlerle ticareti paylaştılar.
Daha sonra İstanbul’daki nüfuslarını da arttırdılar.
Bir taraftan Ermeni kilisesi, bir taraftan sabataist cemaat örgütü birleşerek bir “zümre” oluşturdular. Yoğun bir şekilde Osmanlı bürokrasisini, neşriyat ve muhaberatı, askeriye, eğitim, ticaret ve saray ahalisi içine adamlarını yerleştirmeye başladılar.
Bu zümre öyle etkindi ki, gizli kimlikleri altında kendilerine “millet-i sadıka” maskesini taktılar ve bu anlayışı Osmanlı tebası içinde yaydılar. Böylece devletin bütün alanlarına adamlarını sokmaları kolaylaştı.
Öyle ki Ermeni vezirler bile vardı.
Sonra tarih sahnesine “Jön Türkler” ve “İttihat ve terakki” oluşumları çıktı.
Bu iki oluşum, Sabatay Sevi’nin müritleri yahudi müslüman dönmeler ve Ermeni kilisesi tarafından yönlendirilen ayrılıkçı Ermeniler tarafından kurulmuştur.
Jön Türkler muhaberatı ve neşriyatı, İttihat ve Terakki de devlet yönetimini ele geçirmişti.
Sonunda olanlar oldu.
İsyanlar, gereksiz savaşlar ve hazinenin boşalması, borçlanma ve insan kıyımı, kazanılan savaşların sonunda bile kayıpların yazıldığı anlaşmalar...
Ve bir kötü şey daha... Ta o zamandan bu zamana hiç bir Türk gerçek siyasi tarihini asla öğrenemedi... Kim kahpe, kim kahraman belli olmadı. Küçücük taciz atışları büyük savaşlar gibi anlatılırken çizmesine toz değmeyen komutanlara savaş kahramanlığı yakıştırıldı... Vatanperver insanlar karalandı, itibar suikastlerine maruz kaldı... iftiralar, fitneler kol gezdi...
Terörist Fethullah Gülen’in de İzmirde yaşadığını ve hizmet hareketi maskesi altında FETÖ terör örgütünü İlk İzmir’de kurduğunu not edelim.
Öyle ki, Fethullah Gülen’in anne tarafından yahudi, baba tarafından da Ermeni kökenli olduğu ile ilgili araştırma sonuçları ortadadır. “Hizmet hareketi” öğretileri ve taktiklerinin Sabatay Sevinin öğretileri ve taktikleri ile aynı olduğunu unutmayalım.
Herşey ne kadar benzer değil mi?
Şimdi yapılması gereken şudur: Akademisyenleri ve bu konuları yazan araştırmacı yazarları toplayıp bir “çalıştay” düzenlemek, bütün bu siyasi tarihi, bütün yönleri ve gerçekliği ile bir ders kitabı haline getirmek ve milli eğitimde okutmak.
Bilgisizlikler ile oluşan fikirlerden kurtulmanın ve gençlerimizi bu gerçekler ile, Türk milleti ve Anadolu’nun nasıl saldırılara maruz kaldığı ve kalabileceği konusunda bilinçlendirmek mecburiyetindeyiz...