İBRAHİM HAKAN GÜN


ORGANİK TARIM VAZGEÇİLMEZİMİZ , ORGANİK FINDIK GELECEĞİMİZ.


ORGANIK , OKSIJEN , ORDU.

Insan doganin hakimi degil parçasi olmalidir.

Insan dogaya hizmet için vardir zarar için degil,  Konvansiyonel  - endüstriyel tarimin sürdürülemez oldugunu, bir cinayet  - vahset –bir insanlik ve doga suçu oldugunu, bir soykirim oldugunu yillar önce algilayarak , dogayi kirletmemek, biyolojik çesitlilige zarar vermemek, üretimin sürdürülebilirligini saglamak, az ama hakli bir kazanç ve saglikli olmak için( hastaliklarin bu kadar artacagindan emindim ) 25 yil önce ekolojik tarim ve hayvanciligi egitimim içine kattim. Son 20 yili ekolojik ürün sertifikali. Tamamen yerel atlik tohumlarla üretim yapiyor ve bu üretim seklini destekliyorum. Tohumlarin korunmasi için büyük çaba harciyorum. Bir çevre gönüllüsü , bir “dogaperestim” Kendimi dogaya adadim. Ekolojik tarim ve ileri safhalarini ( Fukuoka dogal tarim, Shumei dogal tarim, perma kültür vs.) doganin ve insanligin kurtulusu olarak görüyorum ve yayginlasmasi için mücadele ediyorum. Bu benim hedefim, yasam amacim ve bu yasamdaki görevim. Sürdürülebilirlik kisaca kendi ihtiyaçlarimizi gelecek nesillerin ihtiyaçlarindan ödün vermeden karsilayabilmek, üretim ve çesitliligin devamini saglamak olarak tarif edilir. Doganin sürdürülebilirligi dogayi tahrip etmemek hava ve su döngüsüne ve diger tüm döngülerine dengelerine saygi duymaktir. Organik Findik Tarim Okulu bu felsefeler ile yola çikti.

Oysa bugün ülkemize ve dünyamiza baktigimizda sürdürülebilirlikten çok uzakta hizla bir yok olusa dogru gittigimizi görüyoruz. Bu konuda Ispanyol Doga bilimcisi Jaguuin Arauja söyle der : “Insanlarin bilincine hitap etmekten baska yapabilecegimiz bir sey yok, asiriligi birakin, kontrolsüz bir spekülasyon her seye egemen. Her seyi dogaya göre çok pahaliya mal ediyoruz. Dünyanin verdiginden fazlasini istemeyelim. Tüketicilik asiri olmamalidir. Ekolojik felsefe borçlu olmamaktir. Gezegene borçlu kalinmaz. Biz gelecek kusaklarin haklarini yiyip onlari açliga mahkûm ediyoruz”. Bilim insanlarinin belirttigine göre; Dünyanin kendini yenileme kapasitesine göre Dünyada en Fazla 500 milyon insan olmasi gerekmektedir. Oysa insan nüfusu tam 16 kat fazladir. Ayrica insanlarin çogunun yasama biçimi olarak dogadaki ayak izi çok yüksektir. Havadan baslarsak  kapitalist sistemin doymak bilmeyen kar hirsi, manipülasyonlarinin kabul görmesiyle atmosfere doganin temizlediginden fazla 7 milyar ton karbon dioksit göndermekteyiz. Ozon tabakasindaki delik büyüyor. Dünya hizla isiniyor. Sulardaki biyo çesitliligin yarisindan fazlasini kaybettik. Karaya bakarsak Yine biyo çesitlilik korkunç bir hizla yok oluyor ormanlar ve yesil alanlar hizla yok oluyor. Bir insanin ihtiyaçlarini karsilamak için  yilda ortalama 7 agaci yok ettigi bilinmektedir , bu azaltilmali hatta bitirilmeli ve bundan fazla agaç dikilmelidir.Topraklara bakarsak, Yapilasma, sanayilesme, erozyonla büyük miktarlarda tarim alanini kaybetmekle birlikte kalan topraklarida endüstriyel tarimla, sentetik gübre, tarim zehirleri, ot ilaçlari, asiri isleme ve sulamayla çoraklastiriyoruz. Bilim insanlarinca Dünyada her 5 dakikada 1 dekar topragin üretim disinda kaldigi dile getiriliyor.

Topragin sürdürülebilirliginde en önemli konu topragin organik madde miktari ve PH Yani topragin asitlik seviyesidir , bu iki veri toprak tahlili ile belirlenir. Kimyasal çaga geçmeden önce topraklardaki Oranik Madde miktari % 60 – 90 arasi iken bu gün ülkemizde endüstriye tarim yapilan topraklarda % 0,6 civarindadir yani alt esik. Oysa bir topragin canli olmasi, verimli ve üretimin sürdürülebilirligi için Toprakta En az % 3 – 4 organik madde olmalidir. Daha asagi oranda olan topraklar bilim insanlarinca ölü kabul edilir. Ayrica asiri ve bilinçsiz sentetik gübre kullanimi, asiri sulama ve isleme ile topraklarin PH si 8 in üzerindedir alkalidir sagligini yitirmistir, yada PH si 4.5-5 seviyesindedir, Çiftçinin bilinçsizligi ve imkansizligi topragi tükenmez bir varlik olarak görüp ona sürekli doping yaparak kazanç elde etmek istemesi topraklari çoraklastirmaktadir. Bu konuda Dünyanin en büyük filozofu Karl Marx Söyle der : “ Üstelik kapitalist tarimdaki her gelisme yalniz emekçiyi degil, topragi soyma sanatinda da bir ilerlemedir, belli bir zaman için topragin verimliliginin artmasindaki her ilerleme, ayni zamanda bu sonsuz verimlilik kaynaginin mahvedilmesine dogru bir ilerlemedir”.   Bilim dünyanin en zengin topraginin kimyasal gübreye en fazla 50 – 60 yil dayanabildigini göstermistir.  Bu hesaba göre ülkemizdeki endüstriyel tarim yapilan topraklarin 10 – 13 yilik bir ömrü kalmistir. Ayrica kimyasal tarim topragin su tutma kapasitesini de düsürür. Oysa bir dekar topraktaki organik madde miktarini %1 arttirdigimizda 10 ton fazla su tuttugu bilinmektedir. Bu kurakliga karsi son derece önemlidir. Ayrica ekolojik tarim yapilan bir toprak kimyasal tarim yapilan bir topraktan % 27 daha karbonu bünyesine baglar tutar. Buda küresel isinma açisindan son derece önemlidir. Kimyasal tarim dünyadaki yasami borçlu oldugumuz, bilim insanlarin “gerçek melekler onlar” dedigi topraktaki bakterileri öldürmektedir. Oysa topraktaki organik maddeyi arttirdigimizda bu bakterilerin sayisi artmakta topraktaki azotu ve diger maddeleri çözmekte bitkiler bundan yararlanmakta ve gübrelemeye gerek kalmamaktadir. Organik gübreler ve toprak düzenleyiciler bizzat devlet tarafindan çiftçiye ücretsiz olarak dagitilmalidir bu hayati bir zarurettir. Topragin organik maddesini arttirmanin ne denli zor ve maliyetli oldugunu 25 yillik ekolojik üretici olarak en iyi bilenlerdenim.  Ülkemizde tarimin ekonomiye katkisi % 27 civarinda iken bütçeden aldigi pay % 1 dir. Dünyada da Insanlarin % 72 – 75 ini küçük çiftçiler -  isletmeler doyururken gelirden aldigi pay % 22 dir. Ülkemiz çiftçisi Dünyanin en pahali girdilerini kullanan ve en az destek alan en fazla sömürülen çiftçisidir. Geçmiste  Tarima destek GSMH nin % 1 inden az olamaz kanun hükmü olmasina ragmen , destegin yarisi bile çiftçiye verilmemistir. Tarimda kullanilan bir girdi üreticisinden çiftçiye gelinceye kadar % 300 fiyat farkina; Çiftçinin ürettigi tarim ürünleri üreticiden tüketiciye kadar % 498 fiyat farkina ulasabilmektedir. Bir gidaya ödenen 100 liranin Ancak %  7 – 9 u üreticiye ulasmakta kalani aracilarda kalmaktadir. Endüstriye tarim sadece doganin ve üretimin sürdürülebilirligi açisindan degil; ayni zamanda sagligin sürdürülebilirligi açisindan da bir facia ve vahsettir. Genleriye oynanmis ve hibrit tohumlarla kimyasal gübre, tarim zehiri ve ot ilaci kullanilarak üretilen, raf ömrü uzatilmis, islenen bir gida; gida degildir. Onunla beslenen hayvan ve insanlarin gida ihtiyacini karsilamadigi gibi ( karinlari tok olsa da hücreleri açtir )onlari yavas yavas ( kronik zehirlenme)  bazen de hemen ( akut zehirlenme) seklinde zehirleyerek hasta etmekte ve öldürmektedir. Endüstriyel tarimda yaygin olarak kullanilan Nitrat toprakta Nitrite insan vücuduna girince Kanser yapma özelligi bilinen Nitrozaminlere dönüsür. Kanin hücrelere oksijen tasimasini engeller. Bilim Insanlari hastaliklarin %80 ninin hatta bazilari % 99 unun kötü gidalardan kaynaklandigini söylemektedir. Nitrat havada nitrik okside dönüserek ozon tabakasini delmektedir. Yeralti sularinda olmasi gerekenin makul degerlerin kat be kat üzerinde nitrat vardir. Kanser, Diyabet, hiper tansiyon ve kalp hastaliklari çok artmis yasam kalitesi ve süresi düsmüstür.  Saglik giderleri korkunç boyutlarda artmistir. Sosyal güvenlik sistemi çökecek evreye gelmistir.

 Çözüm Ekolojik tarim ve ileri asamalaridir. Bugün Dünyadaki Ekolojik üretim alani genele göre % 1.4 Ülkemizde % 1,7 dir. Ülkemizde üretilen ekolojik ürünlerin % 95 i ihraç edilmektedir. Bir kisinin yilda ekolojik ürüne ödedigi para Avrupa ortalamasi 400 Euro, Almanya 590 euro, Isviçre 650 Euro iken bu rakam Türkiye de 1,5 Euro dur. Çiftçiden aracisiz dogal ürün alan insanlarin olusturdugu topluluga gida toplulugu bu organizasyona da “toplum destekli tarim hareketi” diyoruz. Bu olusum 4 ayak üzerine kuruludur. Kullanici biz ona tüketici degil “ yari üretici – türetici diyoruz”  1 - Ürünü kimden aldigini hangi girdilerle ve yöntemlerle üretildigini bilir. 2 - Aracisiz aldigi için neredeyse konvansiyonel ürünle ayni fiyata veya az bir farkla alir. 3 - aracisiz aldigi için o gidaya ödedigi ücret araciya degil temiz – kalintisiz – saglikli - gerçek gida üreten üreticiye gider üretimin sürdürülebilirligini kalitesinin ve miktarinin artisini saglar. 4 – Dolayli olarak doganin korunmasina katki saglar.

Dünyaya baktigimizda ABD de 4 000,Japonyada 3 000, Fransa da 1 600 gida toplulugu ve sayilari yüz binlerle ifade edilen üye sayisi mevcuttur. Türkiye deki ilk gida toplulugu benimde  kurulmasina ilham kaynagi oldugum Dogal besin – Bilinçli beslenme grubudur. Bugün gida topluluklarin sayisi 50 ye yaklasmakla birlikte Üye sayisi ve aktif üye sayisi açisindan sayi çok yetersizdir.

 Dünyada hiçbir ekolojik tarim hareketi devlet destegi olmadan gelismemistir. Çünkü ekolojik tarim ilk yillarda çok fazla dogal girdiye ve emege ihtiyaç duyulan ve üretimi doganin verdigi miktar olan bir üretim seklidir. Bilimsel  - milli tarim ve çevre politikalari uygulanan ülkelerde devletler ekolojik tarima büyük destek vermekte ”  Hem dogayi korurum, hem halkim hastalanmaz, is kaybim olmaz, hem de sosyal güvenlik sistemim zarar görmez” diye düsünmektedir. Çiftçi girdilerinden KDV, ÖTV gibi vergiler almayip, hayvan isletmelerinden elektrik ve su parasi almamakta üstelik dekar basi 25 – 50 Euro destek vermektedir. Ülkemizde böyle uygulamalar olmalidir. Yasamin ve üretimin olmazsa olmazi yerel atalik tohumlarin satisini Dünyada yasaklayan tek ülke Türkiye dir.

1970li yillarda yüksek ziraat mühendisi bir meslektasim Türkiye için: “Topraklari aç, hayvanlari aç insanlari aç ülke “ terimini kullanmistir. Topraklarimizda organik maddenin bollugunun yaninda Toprak PH si Nötr yani 5,5 – 7 arasinda olmali ayrica toprakta dengeli bir sekilde yetistirilecek bitkiye göre degismekle birlikte yeterli miktarda büyük elementler dogal Azot – Fosfor – Potas. Ara elementler kalsiyum, magnezyum ve kükürt ayrica 26 tane 16 si olmazsa olmaz olan küçük element demir, çinko, bakir, bor, molibden, iyot vs. bulunmalidir. Bunlarin oldugu toprak zengin ve saglikli bu toprakta yetisen bitki ve hayvanlarla beslenen insan saglikli olabilir. Formül “Saglikli toprak – Saglikli bitki ve hayvan – Saglikli insan” olmalidir. Ama mevcut durum “ Kirli, zayif, hasta toprak, zehirli zayif hasta bitki ve hayvan- hastalik koleksiyoncusu ilaç bagimlisi hasta insan” seklindedir.  Bu is ise son derece masrafli ve zor bir istir devlet destegi olmadan araci ortadan kaldirilip çiftçi çok para kazanmadan ve toprak zenginlestirme “ÇIFTÇININ KEYFIYETINE BIRAKILMADAN” mümkün olabilecek bir istir. Ya da bilinçli türeticinin talebi ve destegiyle olabilir.

Insanin saglikli olabilmesi için organlarinin ve sistemlerinin ihtiyaci olan dogal gidaya vitamin ve minerallere ihtiyaç vardir buda ancak atalik yerel tohumla dogal girdilerle zenginlestirilmis temiz dengeli ve saglikli bir toprakta yetisen gidayla olur. Haftada toprak kaynakli 40 maddeyi vücuduna beslenme yoluyla alan insanin hastalanmadigi hekim ve beser eczane ilaçlarina vitamin ve gida takviyesine ihtiyaci olmadigi bilimsel olarak ispatlanmistir. Bu konuda tohum emekçisi ve aktivisti Eyüp Korkmaz’in Güzel bir slogani vardir : “Gidalariniz saglikli ise ilaca gerek yok – gidalariniz saglikli degilse ilacinda faydasi yok” ben 58 yasindayim Yogun çalisma tempom, yüksek farkindalikli, ( ülkenin ve dünyanin gidisatina adeta saçini basini yolan bir insan olarak ) duyarli kisiligime ragmen 25 yildan beri ekolojik beslenmemin sonucu olarak su ana kadar metabolik bir rahatsizligim olmadi, kan degerlerim normal degerlerde, organlarim ve sistemlerim yüksek verimle çalisiyor.

  Dünyanin en iyi iklim kosullarina, en iyi gen kaynaklarina, bilgeligine sahip, yeralti ve yerüstü kaynaklari zengin ama bir o kadarda sanssiz cografyamizda tüm degerlerimizi hizla tüketmekteyiz. Hizla çöllesmekteyiz su kaynaklarimizi, topraklarimizi kirletmekte ve yok etmekteyiz. Bu sanssiz ülkede lükse, israfa,  harcanan ve betona gömülen,  vergilerimizle bu ülkenin dogasi korunup, atalik tohumlari yasatilip, agaçlandirilip, yesil alanlari arttirilip topraklarinin organik maddesi yeterli seviyeye getirilip, verimi dogal yöntemlerle arttirilip, tamaminda ekolojik tarim ve ileri asamalariyla üretim yapilip, tüm halki ekolojik beslenebilir. Gidada eskiden oldugu gibi kendine yeten gida güvenligi ve bagimsizligi olan bir ülke olabiliriz. Doganin ve tarimsal üretimin sürdürülebilirligini saglayabiliriz. Üstelik saglik harcamalarini 8 – 10 yilda çok düsük rakamlara indirebiliriz.

Ama gerçekçi olmak gerekiyorsa bugün tam tersi bir yol izlenmektedir. Sistem insanlar hastalansin sektör kazansiz seklindedir. Ekolojik tarimin gelisimi sadece bilinçli türeticinin ve gida topluluklarinin ve üye sayisinin artmasina baglidir.  Talep artarsa bir çok üretici ekolojik üretime geçebilir. Böylece biyo çesitlilik ve doga korunup tarimda sürdürülebilirlik bir nebze olsun hiz kazanabilir. Aksi halde hazirdaki ekolojik üreticiler bile üretimden kopabilir, gidisat buna dogru gitmektedir.   Bu konuda ilk olarak farkindaligin hekimlerden ve bilim insanlarindan gelmesi gerekir. Sürdürülebilirlik öncelikle antikapitalist siyasi bir mücadeleyi gerektirir. Kapitalist sistemin tanrisi paradir ona her seyi kurban eder basta da dogayi. Kapitalizm yenilmedikçe dogayi kurtaramayiz. Latin Amerikali bir lider :” Ya kapitalizm bitecek, ya da doga” demistir. Bugün dünyada kapitalist olmayan, anayasasinin birinci maddesi “ dogayi koruma” olan ve %100 ekolojik tarim yapan ve bir ülke hayal ediyorum.

 

Ibrahim Hakan Gün

Ziraat Mühendisi

Organik Findik Tarim Okulu Kurucusu

  Saygilarimla.

 

 

 

 

 

YAZARLAR

https://www.facebook.com/%C3%9Cnye-Kent-Ofset-106507792092593