MUSTAFA ÇAKMAKÇI


Hilmi Güler, Adayken Umut, Şimdi Hayalkırıklığı...


Sayın Hilmi Güler Ordu Büyükşehir Belediye Başkanlığına aday yapıldığında umutlanmıştım.  Türkiye’nin en iyi üniversitesinden mezun, akademik ünvanlı, İstanbul Belediyesinde üst düzey görev yapmış, enerji bakanlığı yapmış, “bakan” ünvanlı bir değer olarak Ordu’ya belediye başkanı olması beni heyecanlandırmıştı.

Öyle ya; böyle bir adam zeka fışkıran, proaktif çalışma performansı olan, vizyonu olan bir akıl ve hükümete iş yaptıracak, “hatırlı” ve “kredisi olan” biri olarak, herkesi heyecanlandırması gayet doğaldı...

Kurucu Belediye Başkanı olarak Sayın Enver Yılmaz Ordu’ya çok şeyler yapmıştı. Ordu’nun resmini değiştirmiş, ayrıca proaktif bir yönetim anlayışı getirmişti.

Şimdi ise kariyeri ve merkezi “hükümet nezdinde hatırı” ile daha büyük bir karekter Belediye Başkanı oluyordu... Tabi ki, Enver Yılmaz’ı aratmazdı...

Belediye başkanı olduktan sonra, sayın Hilmi Güler’i ve OBB’sini izlemeye başladım.

Aslında eğitim, kariyer ve bakanlık görevine bakıldığında böyle bir değer için, küçücük kalan, yediyüz bin nüfusluk bir ilin yönetiminde danışmanlara bile gerek yokken, grantuvalet danışmanlar, yardımcılar, sekreterler grubu ile nasıl büyük işler yapacak diye umutlanırken, büyük hayal kırıklığına uğradım...

Zaman içinde kendini siyasi tarafından ve anlayışından soyutlayan bir karektere bürünüyordu. Bu siyasi tarafı besleyen vatandaşları ve hele bu siyasi tarafı oluşturan örgütü gözardı eden bir yönetim anlayışı kendini gösteriyordu...

Sayın Hilmi Güler’i ziyarete gidenlerin, etrafında siyaset zemininde dirsek dirseğe olduğu hiç bir siyasi yüz ile karşılaşılmaması bunun göstergesi idi. Yani, seçim çalışmalarındaki ekip ile yönetim çalışmalarındaki ekip, bir birinden çok farklı idi.

Vatandaş ile bağlar kopuyordu. Siyasi bağı olan örgüt ile de bağlar kopuyordu. Hizmet taleb bağlantısı kurulamıyordu. Her talep telefonda ve ya ayak üstü muhabbette “söz ile kalıyordu”.  Kısaca, bu danışmanlık sekreterlik makamları, “piar” görüntüsünden öteye gitmiyordu... Yönetim katı, halktan kopuk, aristokrat bir yapıya dönüşmüştü...

Merkezi yönetim ile arasındaki bağ ne alemdeydi peki? O “hatırlı kişi” neredeydi?. Öyle ya, Ordu’yu değiştirmeye dönük yeni devlet yatırımları getirilmiyor, mevcut projeler de bekliyordu... Belki de hatırı olduğunu unutmuştu...

Bunlar bir tarafa, işe bakalım. Öyle ya “aynası iştir kişinin, lafa bakılmaz!”

Böyle bir karakterin belediye başkanlığı yaptığı bir kentte iki-üç yıldır imar sorunu çözülmemiş bir ilçe varsa, inşaat ruhsatı verilemiyorsa, yüzlerce kalem ürün ticareti ve iş gücünün yaşam kaynağı olan “inşaat sektörü” bitmişse; “her şeyin bittiği yerdeyiz” demektir...

Hiç belediye binasına gittiniz mi? Bir gidin. Ruhsat işleri dahil, bazı birimleri de bir gezin. Koca koca salonlarda o memurlar; boş boş duran, koltuklara ve masalara gövdeleri yığılmış, “eller de gözler de cep telefonlarında” insanlar haline gelmişse; artık “sözün bittiği yerdeyiz” demektir.

 

Koca bina sessiz... koridorlarda dolaşan tek tük insan... Konforlu ama çalışmayan “tembel bir bina”...

Sessiz... Kasvetli... Belediye binası mı, bakanlık binasının “bakan katı” mı?.. Belli değil!..

Gün ve gün beklenen hizmet talepleri, “yıllık devlet planları ve yıllık bütçe” terimlerine hapsedilmiş... Belediye mi, Karayolları Genel Müdürlüğü mü belli değil!..

Sanırsınız küçücük bir il değil de, bir ülke yönetiliyor.

Oysa çok basit... Göz ucu ile Ünye devlet sahil yoluna bakalım... Dört yıldır bir fırça boya vurulmamış bordürler... Çizilmemiş yol trafik çizgileri...

Hacizlerle ve su kesmelerle zorla tahsil edilen üç kuruşlar. O üç kuruşa bindirilen beş kuruş avukatlık vekalet ücretleri...

Bu yönetim, Reisin de şirazesinden çıkmış... “Devlet halk için vardır” şiarı unutulmuş...

Adam, hangi üniversiteyi bitirmiş, akademisyen mi, bakanlık mı yapmış, müthiş bir kariyeri mi varmış... Demek ki geçip giden yetiler olabilir desek de; belediyecilik ünvan, eğitim, kariyer ve piar işi değil... Belediyecilik iyi bir yöneticilik ve vizyon işidir. “Aynası iştir kişinin; lafa da, kariyere de, piara da bakılmaz”...

Mehmet şef, MasterChef Türkiye programında şu müthiş sözü söyler hep: “Şef son yemeğine kadar şeftir”. Sözün gerisi sizde...

Başlığı tekrar yazayım... Hilmi Güler, adayken umudum. Seçilsin diye emek verdiğim... Başkanken hayalkırıklığım...

 

YAZARLAR

https://www.facebook.com/%C3%9Cnye-Kent-Ofset-106507792092593